T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLÂHİYAT ANABİLİM DALI

KELÂM BİLİM DALI

 

KUR’ÂN’DA ve KİTÂB-I MUKADDES’TE MESİH

Yüksek Lisans Tezi

Rıdvan DEMİR

İSTANBUL, 200

GİRİŞ. 3

DİNLERDE KURTARICI MÜJDE VE BEKLENTİSİ 3

GİRİŞ. 7

DİNLERDE KURTARICI MÜJDE VE BEKLENTİSİ 7

I. BÖLÜM... 12

ESKİ AHİD’DE MESİH İNANCI 12

1- MESİH İLE İLGİLİ TERMİNOLOJİ 13

1. 1.  Mesih Kelimesi ve Kullanımı 13

1. 2.  Mesih ile İlgili Diğer Kavramlar 16

2. MESİH BEKLENTİSİNİN MENŞE VE MAHİYETİ 21

2. 1.  Kral ve Mesih. 27

2. 2.  İsrail’de Krallık Müessesesi 28

2. 3.Yahve ve Mesih. 29

3. MESİH MÜJDESİ 35

3. 1. Tevrat’ta. 36

3. 2. Neviim’de. 37

3. 3.  Ketuvim.. 44

4.  MESİHİN ÖZELLİKLERİ 48

4. 1.  Davud’un Soyundan Oluşu. 48

4. 2. Kral Oluşu. 51

4. 3.  Kurtarıcı lider oluşu. 52

5.  MESİHİN DÖNEMİ VE MİSYONU.. 54

5. 1.  Mesih Dönemi 54

5. 2.   Mesihin Misyonu. 60

II. BÖLÜM... 73

YENİ AHİD’DE MESİH İNANCI 73

1. YENİ AHİD’E GÖRE İSA’NIN MESİH OLUŞU.. 74

1. 1. İnciller’de İsa’nın Mesihliği 74

1. 2. Yeni Ahid Mektuplarında İsa’nın Mesihliği 76

2. MESİH İSA’NIN NİTELİKLERİ 79

2. 1. Mesih (Christ) Oluşu. 80

2. 2. Tanrı Oğlu Oluşu. 82

2. 3. İnsanoğlu Oluşu. 86

2. 4. Kurtarıcı Oluşu. 91

2. 5. Rab Oluşu. 101

2. 6. Davud Soyundan Oluşu. 106

2. 7. Kral Oluşu. 110

3. MESİH’İN TEKRAR GELİŞİ 114

III. BÖLÜM... 137

KUR’ÂN-I KERÎM’DE MESİH KAVRAMI 137

1. KUR’ÂN’DA MESİH KAVRAMININ KULLANIMI VE HZ. İSA’NIN MESİH OLUŞU   137

2. KUR’ÂN’A GÖRE KURTARICI MÜJDE VE BEKLENTİSİ 141

2. 1. TEVRAT’TA.. 141

2. 2. İNCİL’DE. 144

3. İSA MESİH’İN TEKRAR GELİŞİ İNANCI 147

SONUÇ.. 157

KAYNAKÇA.. 161

 

GİRİŞ

 

DİNLERDE KURTARICI MÜJDE VE BEKLENTİSİ

 

ÖNSÖZ

İnsanlık, tarih boyunca hep bir kurtarıcıya sahip olma ümidini taşımıştır. Zaman zaman bu umut gerçeğe dönüşmüşken kimi zaman da hayal ve heyecan olarak kalmıştır. Dinlerde, özellikle ilâhi dinlerde bir kurtarıcı inancı kuvvetle kendini hissettirmektedir. Her ilâhi din, bir önceki din ya da dinlerden etkilenmekle beraber, bu inanca kendi rengini ve biçimini vermeyi de ihmal etmemiştir.

Biz bu çalışmamızda mesih kavramını ilâhi dinlerin kutsal kitaplarının iniş sırasına göre incelemeye çalıştık. Bu konu bana hem Kelâm hem de Dinler Tarihi kaynaklarını tanıma ve kullanma imkanı sağladı. Kutsal metinleri daha yakînen tanımaktan dolayı mutlu olduğumuzu söylemeliyiz. Konu başlığımızda ifade etmesek de biz konuya inanç yerine kavramsal açıdan yaklaşmaya çalıştık. Bugüne kadar yapılan çalışmaların neredeyse tamamının mesih kavramı yerine mesih inancında yoğunlaşmış olması bu konuda bir kavram çalışmasının yapılmasını önemli ve gerekli kılmaktaydı. Yaptığımız çalışmanın söz konusu boşluğu doldurduğu inancındayız.

Giriş, üç anabölüm ve sonuçtan oluşan tezimizin giriş bölümünde; mesih inancının tarihçesine inmeye çalıştık. Tesbit edebildiğimiz yirmiyi aşkın kültür ve inançta kurtarıcı bir lider beklentisininin bulunduğunu, ilk modelinin ise Sümerlilerde olduğunu tesbit ettik. Kurtarıcı inancının dinlerde ilk olarak nasıl ortaya çıkmış olabileceği  ihtimalleri üzerinde durduk.

Eski Ahid’de mesih inancı olarak belirlediğimiz birinci bölümde mesih kelimesinin Yahudi kültüründeki anlamlarına eğilmeye çalıştık. Eskatolojik bir mesih ve bu bağlamda mesihle ilgili diğer kavramların etimolojisini yaptıktan sonra mesih beklentisinin Yahudi geleneğindeki menşe ve mahiyetine yöneldik. Eski Ahid’in tüm bölümlerinde mesih müjdesine yönelik olarak kabul edilebilecek tüm pasajlara ayrı ayrı yer ayırdık. Ardından Yahudilikte beklenen Kral-Mesih’in özelliklerini sıraladık. Bu bölümün son başlığında ise Mesih’in gelişine, dönemi sırasında gerçekleştireceği misyonlara ışık tutmaya çalıştık. Bu bölümde apokaliptik/kıyamete yönelik edebiyatta bu meselenin nasıl ele alındığına değinmeyi de ihmal etmedik. Yeri geldikçe Kutsal Kitap’ta yer almayan ancak deotoronomic/2. derecede  apokrif/muteber kabul edilen kitaplarda yer alan mesih ile alâkalı pasajlara da değindik.

Yeni Ahid’de mesih inancı olarak belirlediğimiz ikinci bölümde Yeni Ahid verilerine göre İsa’nın beklenen mesih olduğunu, hemen ardından da İsa Mesih’in temel özelliklerini ilgili başlık altında toplayarak sunmaya çalıştık. Bu bölümün son başlığında ise ilâhi dinlerde mesihin dönüşüne en fazla önem veren din olarak Hıristiyanlığın kutsal kitabı olan Kitâb-ı Mukaddes’te/Kutsal Kitap’ta İsa’nın dönüşünü inceledik. Bu bölümde de Yeni Ahid verilerinden yararlanarak apokaliptik bilgilerin ışığı altında kıyamet sahnelerine ve tasvirlerine yer ayırdık.

Üçüncü bölümde ise Kur’ân’da Mesih Kavramı konusunu inceledik. Bu başlık altında Kur’ân’da mesih kelimesinin kullanımına temas ettik. Ardından Kur’ân’a göre bir kurtarıcıdan bahsedilecekse bu yine Kur’ân’a göre Tevrat’ta ve İncil’de müjdelenen son peygamber Hz. Muhammed’den (SAV) başkası olamayacağına yönelik açık ayetleri net bir şekilde ortaya koyarak inceledik. Tezimiz bir kavram çalışması olmakla birlikte son başlığımızda mesih kavramından ayrı düşünemeyeceğimiz mesihin dönüşü inancına yönelik problemi de Kur’ân ayetlerinin ışığında incelemeye çalıştık.

Her ilâhi dini kendi kutsal metinlerinden ve kendi kaynaklarından inceledik. Türkçe, İngilizce ve Arapça kaynaklar olmakla birlikte, ansiklopediler, sözlükler, Kutsal Kitaplara ait indeksler, tezler, matbû kitaplar, tefsir ve hadis kitapları gibi kaynak türlerinin tamamına başvurma fırsatı bulduk. Çalışmamız boyunca her dinin kendi kaynaklarını kullanarak incelemeye özen gösterdik. Bilindiği gibi Kitâb-ı Mukaddes Eski Ahid (Ahd-i Atîk/ Old Testament) ve Yeni Ahid (Ahd-i Cedîd/ New Testament) olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Eski Ahid, Tevrat ve Zebur’dan (Mezmurlar) oluşmakta; Yeni Ahid ise İnciller ve Mektuplar’dan oluşmaktadır. Yahudiliğin kutsal kitabı sadece Eski Ahid iken Hıristiyanlığın kutsal kitabı hem Eski hem Yeni Ahid’dir. Dolayısıyla hıristiyanlar Eski Ahid’i de kendi kutsal kitapları saymakta ve Yeni Ahid’e referans kabul etmektedirler. Bu bağlamda mesih kavramına yönelik bir Eski Ahid pasajı iki dinin mensuplarına göre farklı yorumlanmıştır. Bu farklı yaklaşımların söz konusu olması incelememizi zorlaştıran unsurların başında gelmiştir. Bir diğer unsur ise İngilizce kaynaklarda geçen Grekçe, Latince, İbranice ve hatta Almanca kelimelerdir. Biz bu sorunları hem Üniversite hocalarımızla hem de yerinde ziyaretler yaptığımız Kilise ve Sinegog yetkilileriyle gerçekleştirdiğimiz görüşmelerle minimize etmeyi başardık. Bazı terim ve kavramları da Kitâb-ı Mukaddes’in İstanbul 2001 baskısından yararlanarak açıkladık.

Bu çalışmamızda biz hem kütüphane araştırması hem de karşılıklı görüşme/danışma yöntemlerini kullandık. Tez boyunca Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün tüm  dil, imlâ ve yazım kurallarına eksiksiz olarak uymaya özen gösterdik.

Tezin alınmasından son aşamasına kadar akademik yardımlarının hiçbirini benden esirgemeyen ve yazdığım her metni titizlikle inceleyip, sabırla düzeltmeler yapan muhterem hocam Prof. Dr. İlyas Çelebi Bey’e, tezimin plan ve içeriği bakımından son halini almasına büyük ve değerli katkılarının yanısıra Dinler Tarihi’ne yönelik tüm kaynaklara ulaşmamda bana yardımcı olan Prof. Dr. Ömer Faruk Harman Bey’e, değerli eleştirilerinden birçok şey öğrenme fırsatını bana veren değerli hocam Prof. Dr. Metin Yurdagür Bey’e ve akademik çalışmalara ilk adımı atabilmemi sağlayan muhterem hocam, değerli insan Prof. Dr. Bekir Topaloğlu Bey’e, Bilim Dalımın diğer tüm Öğretim Üyelerine şükranlarımı arzederim. Ayrıca görüşme gerçekleştirdiğim tüm Kilise yetkililerine ve özellikle Kadıköy Uluslararası Topluluğu (KUT)  Kilisesi yetkililerine ve Caddebostan Sinegogu’ndan değerli insan Leon Adoni Bey’e teşekkür ederim. Yine değerli katkılarından dolayı Türkiye Hahambaşılığı yetkililerine özellikle Fakültemizde uzun yıllar İbranice hocalığı yapan Türkiye Cumhuriyeti 3. Hahambaşısı Yitshak Haleva Bey’e, Yahudilikteki mesih inancını doğru kavramama değerli katkıları olan Yusuf Altıntaş Bey’e teşekkür ederim. Eğitim-öğrenim hayatım ve hatta öğretmenlik hayatıma geçtikten sonra dahi desteklerini benden esirgemeyen tüm aile üyelerime, özellikle maddî ve manevi yardımlarının yanısıra, sıcak ve samimi ilgilerini hep üzerimde hissettiğim sabır insanı, sevgili annem Ayten Demir Hanımefendi’ye; güzel insan, muhterem babam Abdulkadir Demir Beyefendi’ye ve hayatımın her aşamasında benimle yakından ilgilenerek gölgesinden ayırmayan saygıdeğer ağabeyim Cüneyt Demir Bey’e yüksek sabırlarından dolayı şükran, saygı ve minnetlerimi sunarım. Tezin hazırlanmasında emeği bulunan tüm dost ve arkadaşlarıma özellikle Kur’ân bölümüne değerli katkılarından dolayı Yüksek Lisanstan değerli sınıf arkadaşım Fatih M. Şeker’e teşekkür ederim. Kaynaklara ulaşmamı sağlayan ve araştırmamın her aşamasında benimle yakından ilgilenen Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) kütüphane bölümü yetkililerine de ayrıca özel olarak teşekkür ederim.

                                                                                                   Rıdvan DEMİR

                                                                                                  İSTANBUL 2003                                                                                                   

GİRİŞ

 

DİNLERDE KURTARICI MÜJDE VE BEKLENTİSİ

 

Mesih inancı, çok eski zamanlara dayanmaktadır. Hemen her millet kendi içinden yüksek bir şahsiyete sahip kurtarıcı bir lider beklemiştir. Kimi uluslar bu ümide kavuşmuş ve ulusuna büyük hizmetleri geçmiş şahsiyetleri “o” zannetmiş, kimisi bu özlemin derin yaralarını duyarak göçüp gitmiş, kimi uluslar ve dinler de hâlâ bu özlemli bekleyişin içindedirler.

Kurtarıcı mesih fikrinin ilk olarak nerede ve nasıl ortaya çıktığını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Bununla beraber doğu toplumlarında iyi ile kötü arasındaki mücadelede iyinin kötüye karşı zaferini temsil eden mitolojik sahsiyetlere sıkça rastlanılmaktadır.

Bir teoriye göre “beklenen kurtarıcı” inancı ilk defa Sümerlerde doğmuş, Babillilerde ve Mısırlılarda gelişmeye devam etmiş ve dünyaya bu iki kanaldan yayılmıştır. Bir başka teoriye göre ise her din ve ulusun beklediği mesih kendi tarihi, psikolojik ve sosyolojik şartları içinde gelişmiştir.

Birinci görüşün temsilcisi olan Alfred Jeremias, beklenen kurtarıcı inancının izlerini Sümerlilerde ve Bâbillilerde görerek, diğer dinlerde kurtarıcı inançlarının ortaya çıkışı ile bu inanç arasında bağlantılar kurmuştur. Jeremias’a göre, zamanın günden güne kötüleşeceği inancı Mezopotamya’da yaygındı. Bu sebeple Kral 1. Sargon (M.Ö. 2350) ve Hammurabi (M.Ö. 1728-1686) beklenen kurtarıcının kendileri olduklarını iddia etmişlerdir. Hatta Hammurabi kendisinin Tanrı Şamaş’ın oğlu olarak dünyaya geldiğini açıklamış, ülkede iyiliklerin gelişmesi, adaletin yayılması, kötülüklerin ortadan kaldırılması işlerinin kendisine ait olduğuna inanmıştı ve taraftarları onun ölümünden sonra tekrar geri dönmesini beklemişlerdi. Mezopotamya’daki bu inanç, M.Ö. 2000 yıllarında Mısır’ı tesiri altına almıştır. Gerçekten tarihte kayıtlara geçmiş ilk geleceğe yönelik bekleyiş Mısır’da görülmektedir. M.Ö. 1950 yılından kalma bir papirüs metni de bunu doğrulamaktadır. Kral Snefru, kahinine Mısır’ın geleceğini sorduğunda kahin önce karanlık ve kötü günlerin ardından Mısır’ın güzel yarınlara kavuşacağını, sonunda güneyden çıkacak “Ameni” isimli hükümdarın bunu gerçekleştireceğini dile getirir. Bu kurtarıcı hükümdarı Tanrıları “Ra” gönderecektir. Bu gelecek hükümdarda kurtarıcı tasavvuru görülüyorsa da henüz bu inanç özel bir kavram haline gelmiş değildi. Yine Jeramias’a göre bu inanç Mısır’dan İsrailoğullarına, Bâbil’den İran’a, oradan da Hindistan’a geçmiştir. Daha önce Çin’de ’’beklenen hidayetçi’’ görüşü yokken Budizm’in Çin’de yayılmasından sonra Konfüçyanizm’de bu inanca rastlanmaya başlanmıştır. Konfüçyanizm ve Taoizm’de kurtarıcı inancı görülmekle birlikte, bu tasavvuru ifade eden özel bir kelimeye rastlanılmamaktadır. W. Staerk ise Jeremias’ın genel görüşüne itiraz etmemekle birlikte, mesih inancının Yahudiliğe Mısır’dan değil Mecusilik’ten geçtiğini iddia etmektedir. Mesih inancının Yahudilikteki kökeni görüşüne itiraz edenlerden biri de Hugo Gressmann olup, Der Messias isimli eserinde Yahudilerin mesih inancını Mısırlılardan değil, Amurrilerden almış olabileceklerini iddia etmiştir. Gressman’a göre Yahudiler, Ammurilerden ilk hükümdar fikrini almışlar ve Meldizedek’i ilk Kudüs hükümdarı kabul etmişlerdir. İlk hükümdar fikri, son hükümdar fikrini doğurmuş ve böylece bu inanç Yahudiliğe girmiştir.[1]

Bir diğer görüşe göre Sami Dinleri, özellikle Yahudilikteki “beklenen mesih” inancını Zerdüştlükten almıştır. Bu görüşü savunanlara göre Yahudiler kurtarıcı mesih inancını iki asır boyunca hakimiyetleri altında kaldıkları İranlılardan almışlardır. Yahudilere göre İsrail’in hakimiyetini yeniden yapılandıracak bir kurtarıcı, Allah tarafından mutlaka gönderilecektir. Bu kurtarıcı Yahudi Krallığını tesis edecek ve bütün insanlar hatta ormanlardaki hayvanlar bile barışa kavuşacaktır.[2]

Bazı araştırmacılar ise kurtarıcı mesih fikrinin, genel kabulun dışında olmakla birlikte temelde bir Yahudi inancı olduğunu ileri sürmektedirler. Hz.İsa’dan önce 8.yy. peygamberleri tarafından verilen haberlerde bu fikrin izlerine rastlanmaktadır. Mesih kelimesi teknik terim olarak M.Ö. 1.yy.’a kadar Mezmurlar dışında hiçbir yerde kullanılmamıştır.[3] Bununla beraber ilk mesihçilik fikrinin ortaya çıkışını M.Ö. yaklaşık 2066 yıllarına, Hz.İbrahim’e kadar götürenler bulunmaktadır.

Alman ilahiyatçı Julies Wellhausen (1844-1918) kurtarıcı mesih fikrinin, İran mitolojisinden etkilenmekle beraber, orijinal olarak Yahudilerde başladığını söylemektedir. Diğer bir Alman asıllı Dinler Tarihçisi Hermann Gunkell (1862-1932) ve eskatoloji alanındaki çalışmalarıyla bilinen Hugo Gressman (1877-1927) ise kurtarıcı mesih inancının İsrail peygamberleri öncesine dayandığını savunmuşlardır. Norveçli din bilimci Sigmund Mowinckel daha net bir görüş ortaya koymaktadır. Ona göre kurtarıcı mesih fikri ilk olarak Davud’un hükümdarlığının düşmesinden sonra gelişmeye başlamıştır.[4] Doğru olan görüş de bu olsa gerektir. Zira Yahudilikte Mesih beklentisi, Hıristiyanların Hz. İsa’yı beklemeleriyle hız kazanmış olmalıdır.

Beklenen kurtarıcı inancının her dinin kendi tarihi, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre doğmuş ve gelişmiş olduğunu savunan ikinci görüşe göre ise, yeryüzündeki hemen bütün ilkel dinlerde bir kurtarıcı inancı gözüktüğü gibi geçmişin bütün büyük dinlerinde de bu inanca rastlanmaktadır.[5]

Eski İran’da, Brezilya’da, Yeni Gine’de ve Azteklerde beklenen kurtarıcı inancına rastlanmaktadır. Örneğin eski İran’da Saoşyant (Sosiosh) ahir zamanda beklenen kurtarıcılardan biridir. Tanrı Ahura Mazda onu kendisine elçi olarak kıyametten önce gönderecek ve o, insanlığı dine döndürecektir. Mecusilik’te ise kurtarıcı bir şahsiyeti ifade eden kelime yardımcı, yardım eden anlamlarına gelen “Soaşyant” olup; bu, Ahir zamanda gelip yeryüzünde ilâhi adaleti hakim kılacağına inanılan “Bahman Varjawandi” dir.[6]

Zerdüştizmin mensuplarına göre Allah âlemi herbir dönemi iki ay olan “altı” dönemde yaratmıştır. Üzerinde yaşadığımız dünya her aya karşılık bin sene yani toplam “12.000” seneliktir. Zerdüşt “9.000” senenin sonunda doğmuştur. Ölümünden “3.000” sene sonra Zerdüşt’ün oğullarından birisi dünyada ortaya çıkarak insanlığın büyük kurtarıcısı olacaktır.

Zerdüşt dininde “Mithra” semadan dünyaya inecek, çok müthiş bir savaş sonucunda Ehriman ordularına karşı kesin bir zafer kazanacak, bu orduları cehenneme atacak, ölüleri gerçek şekilleriyle diriltecek, muhakeme edecek, günahkârları cehennem azabına gönderecek, iyileri cennete koyacak ve böylece “1.000” senelik barış ve sükûnet dönemi başlayacaktır. Kıyametten önce kurtarıcı peygamberin gelmesi Zerdüştizm’in inançları arasındadır. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıktan kurtarıp mutlu hükümranlığını kuracaktır.

Manheizm’in lideri “Mani”, Sasani imparatoru Behram tarafından öldürüldüğünde adaleti gerçekleştirmek üzere yeniden geleceğine inanılmıştır. Benzer bir inanç Mazdeklerde de vardır ve Mazdek’in yeryüzünü kötülüklerden temizlemek üzere geleceğine inanmaktadırlar.

Brezilya yerlileri ise deniz yoluyla gelecek bir kurtarıcıya inanmaktadırlar. Sosyologların “cargo cults” (gemi kültü) şeklinde ifade ettikleri beyaz adamın bir gemiyle geçip kendilerini kurtaracağı şeklinde ifade edilen bu inanç Güney Pasifik’te bulunan Melanizya’da da görülmektedir.

Eski Amerika yerlileri olan Azteklerde “gelecek kurtarıcı”, tanrı “Quetzalcoalt” idi. Onlar bunun kendilerini düşmanlarından kurtaracağına, ilâhi adaleti gerçekleştireceğine inanırlardı.

Kuzey Amerika yerlilerinden Algonkinlerin, Montagnai kabilesinin müstakbel kurtarıcısı, efsanevi kült kahramanları “Tsekabec” dir. Bu isim sadece Montagnai kabilesinde kullanılır. Batılı araştırmacılar Kuzey Amerika yerlileri arasındaki kurtarıcı inanç ve hareketlerinin genel bir ifadesi olarak “Ghost-Danc” deyimini kullanmışlardır. Mayaların bekledikleri kurtarıcı ise “Kukulkan” dır.[7]

Güneydoğu Asya’da gelecekle ilgili mitoloji hayli gelişmiştir. Özellikle Kalimantan, Nias ve Jawa’da kurtarıcı mesih inancına rastlanmaktadır. Onların kutsal kitabı Bharatayuddha’ya göre jayabovya isminde bir kurtarıcı beklenmektedir. 19.yy. edebiyatçılarından Rangawasıta’nın (ö.1873) eserlerinde bu fikir işlenmektedir. Bozuk ve çılgın dönemden sonra adaletli kral (ratu adil) dönemi gelecektir. Bu altın çağ beklentisi günümüz Jawa halkında hâlâ bulunmaktadır.

Budistlere göre “Budda”, Brahmanlara göre “Brahma” hâlâ hayattadır ve bir gün gelecektir. Hindulara göre henüz gerçekleşmemiş olan onuncu Avatara, bütün dünya için gerçekleşecektir. Bu Avatara saflık ve mükemmelliğin sembolü olan beyaz bir ata binmiş, elinde kılıçla tasavvur edilegelmiştir. Avataranın karanlık çağa son verip altın çağla yeni bir dönemi başlatması beklenir.[8] Hindularda kurtarıcı kavramı çok gelişmemiştir. Ahir zamanda geleceğine inanılan muhteşem hükümdar kurtarıcı “Kalki” dir. Bazen “Kalkin” veya “Kalkih” olarak da telaffuz edilmiştir. Rama veya Krişna, Vişnu’nun geçmişteki avataraları olduğu gibi, Kalki de Vişnu’nun gelecek avatarasıdır.

Budizmde kurtarıcı kavramını ifade eden kelime “Maytreya” dır. Sanskritçe “Maytri” kelimesinden türemiştir. Maytri kökü, dostluk, merhamet, maytreya kelimesi ise merhametli, sevimli anlamındadır. Kelime bunlara ilaveten; takdis olunmuş, mesud, hamdeden manalarını da içerir.[9]

Çağdaş Fransız bilim adamı Edouard Dorme, Asurlular ve Babillerin dini ile ilgili araştırmalarında, bu toplulukların “kurtarıcı mesih”ten beklenenin aynısını kendi krallarından beklediklerini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan kurtarıcı inancının yakın Doğunun eski krallık ideolojilerine kadar uzandığını söyleyebiliriz.[10]

İsveç ekolü, mesihçilik fikrini tamamen Doğu kökenli kabul etmekte ve kralların inkarnasyonu olarak, Tanrı’nın insana geçmesi teorisine dayandırmaktadırlar.[11]

Kurtarıcı bir mesihi bekleme inancı zenci Afrika, Güney Amerika ve Okyanusya’ da ezilmiş toplumların ümidle bekledikleri, sosyal bir protesto ve başkaldırı ile huzur dolu bir toplum arayışı arzularına dayanmaktadır.[12] İlkel kavimlerden Yeni Gine halkı “Mensren” adında bir kurtarıcının zenginliklerle dolu bir gemi ile geleceğine ve kendilerini yabancı hakimiyetinden kurtaracağına inanırlar.

Kurtarıcı inancı; Fohrer’e göre Bâbil esaretinden sonra, Rehm ve Zobel’e göre hıristiyanlıktan birkaç asır önce, Gressman’a göre hıristiyanlıkla beraber “ahir zamana yönelik” anlamını kazanmıştır. [13]

Bizce her iki teori de yani beklenen kurtarıcı inancının tüm dünyaya dinlerin birbirlerini etkilemesi ile veya her dinin kendi içinde ve kendi şartları dahilinde bu inancı geliştirdiği fikri doğru kabul edilmelidir. Çünkü bazı dinler bu inancı kendi içlerinde geliştirmeyi başarmışken, bazı dinler diğer din yada dinlerden etkilenerek bu inanca sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bu tür dinlerin başında hiç kuşkusuz “ilahi dinler” gelmektedir. Ancak her ilahi din bu inancı kendi şartları dahilinde ve kendi peygamber veya liderlerini bekleyerek şekillendirmiş olduğu da gözlerden uzak tutulmamalıdır.

I. BÖLÜM

 

ESKİ AHİD’DE MESİH İNANCI

 

                    1- MESİH İLE İLGİLİ TERMİNOLOJİ

 

Mesih kelimesi Eski Ahid’de sadece “beklenen kurtarıcı” için kullanılan bir deyim değil, aynı zamanda geçmişte yaşamış yahudi kralları için kullanılan bir ünvandır. Eski Ahid’de kimi zaman mesih karşılığında daha başka kelimeler de kullanılmıştır. Hatta bu kavramların hiçbiri kullanılmaksızın bile “beklenen bir kurtarıcı” ifade edilmeye çalışılmıştır.  

Eski Ahid’de açık ve net bir şekilde geleceğin kralından söz edilmez. Onun,  kurtuluşu ve ilâhi yargıyı gerçekleştirecek olan  Tanrı Yahve’nin kendisi olduğu belirtilir. Çünkü Eski Ahid’e göre kurtarıcı ve halaskâr sadece Tanrıdır.[14] Bir bütün olarak millet ya da krallar O’nun lütfundan beslenir.

Bu bölümde,  mesih terimi dar anlamda kullanılacak, sadece onunla bağlantılı olduğu sürece söz konusu edilecektir. Ayrıca bunlara eskatolojinin daima bir mesihe işaret etmediğini, ama mesihin daima eskatolojiyle alâkalı bir bağlamda görünmek zorunda olduğu eklenmelidir.[15]

Eski Ahid’de Mesih karşılığında olmak üzere meshedilmiş, kral, Davud’un soyundan gelecek kurtarıcı gibi kelimeler kullanılmıştır. Ancak bu terim ve ifadeler ayrı ayrı ele alınmalıdır.

                    1. 1.  Mesih Kelimesi ve Kullanımı

“Mesih” kelimesi; Aramice “meşiha” dan İbranice’ye (ha)-meşiah olarak geçmiştir.[16]  Buradan da hem Grekçe’ye hem de Arapça’ya intikal etmiştir. İbranice’den Grekçe’ye “hristos” (christos-kristos) şeklinde geçmiştir.[17] Bu kelime İngilizce’de ise “christ” biçimini almıştır.[18] Aynı kelime İbranice’den Arapça’ya ise “mesîh” olarak geçmiştir.[19]

 Sözlükte kutsal yağla yağlanmış kişi, kral,[20] meshedilen[21] (takdis edilen) anlamlarına gelmektedir. Mesih kelimesinin günümüze dönük anlamıyla kullanımı ise çok geç dönemde gerçekleşmiştir.

Mesih kelimesi Eski Ahid’de “84” yerde insanların meshi,[22]  “1” yerde hayvanların meshi,[23]  “2” yerde bitkilerin meshi,[24]  “7” yerde nesnelerin meshi[25]  ve  “19” yerde de mesh işlemi yapılırken kullanılan mesih yağı[26]  olmak üzere toplam beş farklı anlamda kullanılmaktadır.

E. Jenni’ye göre “bu kelime Eski Ahid’de terim olarak ise ‘Takdis edilmiş kişi’ ve ‘İsrail’e kral olarak atanan ve yöneten kişi’ anlamlarında “29” kere kullanılmıştır. (2. Samuel, 1:21) Ayrıca ona sürgünde kralın tabii fonksiyonlarını üstlenen (Levililer, 4:3, 5, 16; 6:22-3; 6:15; Daniel, 9:25-26.) ve yüksek kahin, peygamberlik makamına sahip din adamı anlamları da verilmiştir. (1. Korintliler, 16:22.) Bu anlamda mesih Tanrı’nın takdis ettiği temel bir ünvandır. (1.Samuel, 24:6, 10; 24:7, 11; 26:9, 11, 16, 23; 2.Samuel, 1:14, 16.) Bu ifadelerin her biri çok yakın bir bağ ile hem Yahve  hem de kralla ilişkilendirilebilir.”[27]

Erken dönemde yaşamış mesihlere ilişkin kullanımlar Davud ve Süleyman üzerinde yoğunlaşırken,[28] beklenen mesih ağırlıkla Eski Ahid’de Davud’un soyundan beklenen kral için kullanılmıştır.[29] Mesianik beklenti Davud ahdi üzerinedir. Tanrı tarafından çıkarılmış olan mesih, egemenliğini kurmayı ve sürgünden dönmüş tüm Yahudileri yeniden onarılmış olan İsrail’de toplayarak yönetmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu anlam geç döneme aittir.[30] Kelime zamanla yüksek seviyeli kahinler, (rahipler, başrahipler ve önderler)[31] tahta çıkan krallar[32] ve hatta peygamberler için[33] bir ünvan olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Eski Ahid’e göre beklenen mesih, ahir zamanda Davud’un soyundan gelecek, tüm Yahudi halkını vadedilen topraklara yerleştirecek, Tanrı adına Kudüs’te Siyon dağında bir tapınak kuracak, Tanrı ile baba-oğul gibi yakın olacak, krallığı sonsuza dek sürecek, davranışlarının temelinde adalet ve sadakat olacaktır. Onun döneminde vahşi hayvanlar bile uysallaşacaktır.[34] Aynı zamanda o, siyasî tarafı ağır basan kurtarıcı dînî bir lider olacaktır.[35]

Mesih kelimesi “âhir zamana yönelik” manasını Fohrer’e göre Yahudilerin Bâbil esaretinden sonra (M.S. 70), Rehm ve Zobel’e göre hıristiyanlıktan birkaç yüzyıl önce, Gressman’a göre Hıristiyanlıkla beraber kazanmıştır.[36] 

“Mesih[37] kelimesi Eski Ahid’de rahip, kahinler (Levililer, 4/5; 6/22; Daniel, 9/25) ve kralların özellikle de Saul’un (1. Samuel, 12/3-4) lakabı olarak da kullanılmıştır. Yeşaya da ise Koreş’e (Cyrus yani Keyhüsrev) uygulanmıştır. (Yeşaya, 45:1) Eski Ahid’de hiçbir yerde bu terim daha sonradan gelişen ve ilk defa Enoch[38] ve Süleyman’ın Özdeyişleri kitabında kullanıldığı anlamıyla görülmez.

Eski Ahid dilinde herbir Yahudi kral ‘Tanrı tarafından kutsanmış’ olabilir ve bu tabir hiçbir şekilde seçkin bir kralla sınırlı tutulmamıştır. Bu tabirin din adamlarına atfen (Mezmurlar, 105/15; 1. Korintliler, 16/22) ‘kutsanmışlar’ şeklinde çoğul formda kullanıldığı görülmektedir.”[39]

Eski Ahid’in genel öğretisini keşfetmek için, mesihin gelişinden bahseden ya da mantıken bahsettiği düşünülebilecek pasajların detaylı açıklamalarını ele almak gerekmektedir. Başka türlü beklenen mesihin ve kurtuluş umudunun kapsamını takdir etmek mümkün değildir. Söz konusu inceleme sadece yorumun getirdiği zorluklardan dolayı değil, orijinallik ve tarihle ilgili sorunlar yüzünden de içinden çıkılması güç bir hal almaktadır. Ayrıca, eleştirmenler mesihe atıfta bulunan bir kısım pasajları daha geç döneme ait oldukları gerekçesiyle reddetmektedirler. Ancak bu mesihe yönelik umudun daha erken döneme ait olmasına ya da bu umudun herhangi bir peygamberde bulunmasına izin vermekten kaçınan apriori/önsel bir isteksizlikten kaynaklanmadığı belirtilmelidir. Bu reddediş ile böylesi pasajların harici kanıtlarının dikkate alınması durumuyla pek uyuşmamaktadır.

Kehanet kitaplarının farklı parçalardan oluşan, farklı dönemlerden unsurlar barındıran eserler olduğu ilkesi kabul edilmeli, her bir pasaj tamamıyla kendi içinde değerlendirilmelidir.[40]

                     

                    1. 2.  Mesih ile İlgili Diğer Kavramlar

Eski Ahid, bazen mesih kelimesini kullanırken, zaman zaman da mesih kelimesini karşılamak için başka kelimeler tercih eder. Örneğin Yeremya’da Mesih yerine dal ve insanoğlu kelimeleri şu şekilde kullanılır:

“İşte Davud için doğru bir dal (mesih için kullanılan bir deyim) çıkaracağım günler geliyor diyor Rab. Bu kral bilgece egemenlik sürecek, ülkede adil ve doğru olanı yapacak. Onun döneminde Yahuda kurtulacak, İsrail güvenlik içinde yaşayacak. O, “Rab doğruluğumuzdur” (Yahve sidkenu) adıyla anılacak.[41]

Daniel kitabındaki bir kehanette ise şöyle denilmektedir:

“Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var olanın yanına doğru ilerledi, onun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır.”[42]

Daniel kitabının 7. bölümünde ‘cennetin bulutlarıyla birlikte’ ya da ‘üstünde’ görünen ‘(bir) insan oğlu’ figürünün İsrail’in bir sembolü olduğu çok az şüphelidir. Bununla birlikte ‘hayvanların’ yani düşman dünya imparatorluklarının karşısında ‘beşeri bir varlık’ olduğu anlaşılabildiği gibi bireysel bir mesihin de anlaşılabileceği bir o kadar açıktır. Ayrıca bunun Daniel’le birlikte başlamadığı, arkasında bir tarihinin olduğu da mantıken öne sürülmektedir. Sanki “insanoğlu” önceden biliniyormuş gibi tanıtılır ve bulutlarla birlikte gelme ifadesine yönelik hiçbir açıklama verilmez. Dolayısıyla bunun düşünce tarzında zaten bilinen bir unsur olduğu varsayılabilir. Gressman karşımızda mesihle paralellik gösteren ve daha sonradan onunla bir tutulmuş yabancı kökenli bir figürün olduğuna inanır. Sellin’e göre o, dönüşüme uğramış Mesih’tir.[43]

Görüldüğü gibi yukarıdaki ifadelerde bulutların arasından ineceğine inanılan bir kişinin kendisine egemenlik, yücelik ve bilgelik verildiğine, egemenliğinin ve krallığının hiç bitmeyecek oluşuna değinilmektedir. Detaylarda farklılıklar olmakla birlikte mesih aynı zamanda bir kral olacaktır. Daniel bölümündeki bu pasaj, yahudilerle hıristiyanların farklı yorumları nedeniyle tartışmalara sebep olmuştur.

Beklenen[44] kral[45] mesihin tanrısal bir yapıya sahip olup olmadığı tartışmasını ikinci bölüme bırakmayı daha uygun görüyoruz. Ancak ‘tapınma ifadesi ‘ Monoteist yani tek tanrıcı bir din olan Yahudiliğin genel öğretisine aykırı gözükmektedir Zaten bu ifadenin Yahudiliğin ‘tek Tanrı inancı ’ile bağdaşmadığı açıktır. Bizce buradaki “tapınma” sözü bir tercüme hatasıdır. Çünkü bir başka yerde “kulluk etme” değimi hizmetkârı olma anlamında kullanılmıştır. Ancak yine de tüm dünya uluslarının, kendi dillerini kullanarak ona tapacak oluşu açıklanması güç bir durum gibi gözükmektedir.

“Lider” kavramı Hezekiel’de mesih anlamını çağrıştıracak bir bağlamda dile getirilmektedir. Tanrı Rab, kendi ağzından kulu Davud’un İsrail’in kralı ve hepsinin çobanı olacağını, kurallarına uyarak ataları Yakub’a verdiği topraklara ulaşacaklarını, kendilerinin ve tüm nesillerinin sonsuza dek orada yaşayacaklarını ve Davud’un sonsuza dek onların “önderi” kalacağını ifade etmektedir. Eski Ahid’de mesihe vurgu genellikle Davud’un soyundan gelecek kurtarıcı kral’da yoğunlaşmaktadır.[46]

Yeşaya’da ise kurtarıcı önderin başkaldırmaktan vazgeçenlere yani Tanrı buyruklarına itaat edildiği bir dönemde itaatkâr kullara yardım etmek üzere geleceği ifade edilmektedir.[47] Ayrıca, kurtarıcı bir önderin Kudüs’teki Siyon dağına geleceği ifade edilmiş, buna layık olanların Rabb’in emir ve yasaklarına baş eğenler olduğu ifade edilmiştir. Buradan şunu da çıkarabiliriz ki, Yahudilerin Tevrat hükümlerine sıkı sıkıya bağlı kaldıkları bir dönemde ancak kurtarıcı bir mesihi bekleme hakları vardır. Çünkü Mesih, geldiğinde yapacaklarına hazır bir zemin bulabilmesi ancak bu şartla mümkündür.

Bu konuda çoğunluğun genel görüşü ise mesihin asker, aynı zamanda siyasî bir lider oluşudur. Ayrıca onun gelişi, fiziksel ve dünyevî bir devletin başlangıcı olacaktır.[48]

“Erken dönem mesihçi kehanetle ilgili sorunun zirve noktasına Yeşaya kitabında ulaşılır. (Yeşaya, 7/14-6)’da Yeşaya peygamber şöyle der: “Bundan ötürü Rabb’in kendisi size bir belirti verecek: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak. Çocuk kötüyü reddedip iyiyi seçecek yaşa gelince tereyağı ve bal yiyecek. Ama çocuk kötüyü reddedip iyiyi seçecek yaşa gelmeden, seni dehşete düşüren o iki kralın toprakları ıssız kalacak.” Mukayeseli Dinler Tarihi çalışmalarından elde edilecek araştırmalar yeni bir sonuç ortaya koyana kadar, pasajın kurtarıcı bir çocuk ya da kralın, mucizevi ya da başka türlü doğumuna hiçbir atıfta bulunmadığı genel olarak kabul edilmelidir. Gray’in işaret ettiği gibi, vaad edilen işaret bir harika ya da mucize olmak zorunda değildir. Fakat ‘öngörülen olaylar zincirinde’ bulunmalıdır. Kısa süre içinde doğacak olan çocuk belli bir yaşa ulaştığında, vaad edilen kurtuluş gerçekleşecektir. “İmmanuel” adı, çocuğun ilâhi vasfına ya da kurtuluşta onun Tanrı’nın bir elçisi olarak rol oynayacağına delil değildir. Ancak bu isim, İbranice kullanıma göre, ebeveynlerin bakış açısını ifade eder. Bununla birlikte H. Gressman ve diğerleri, gizemli bir şekilde doğacak olan ilâhi bir kurtarıcı çocuğun gelişine dair zaten mevcut olan bir inanışın var olduğunu kabul ettiğimiz takdirde, pasajın anlam kazanacağını öne sürerler. Bu bakış açısına göre; bakire, ‘kehanetin bakiresidir’, yani gelenekte bahsi geçen annedir; ‘yağ ve bal’ İran ve Yunan mitolojilerinde olduğu gibi tanrıların yiyeceğidir ve tüm pasaj mitolojik bir arka plana sahiptir. Bu teori inkâr edilemez bir cazibeye sahiptir ancak henüz tam olarak kanıtlanmış kabul edilemez. Bu durumda teori, işaretin mucizevî bir karaktere sahip olması gerektiğini öngören muhtemelen yanlış varsayım üzerinde temellenir. Daha ötesi, Ha’almah (İbranice bakire anlamına gelen bu kelime ile Meryem kastedilmektedir) ne isim ne de harf-i tarif bunun üzerine yüklenen anlamı gerektirir. Eğer Yeşaya’ya, Ahaz’ın karısına ya da başka herhangi bir anneye yapılan referansı reddedersek, belirleyici sonuç, (Amos, 3/12)’deki gibi genelle alakalı olabilir.

Artık Ha’almah’ın kesin biçimde bekarete işaret etmediği ve şayet vurgulanacak nokta insan bir baba olmadan gerçekleşen doğumun doğaüstü niteliği ise bu kelimenin asla seçilmeyecek olduğu genel kabul görmüştür. ‘Yağ ve bal’ sadece bir bolluk simgesi olabilir; yaygın ‘süt ve yağ’ örneğinin başka bir çeşitlemesi sayılabilir. Ancak belki de mitolojik görüşe getirilecek en temel itiraz, zaten dikkat çekildiği gibi İmmanuel’in kurtuluşta herhangi bir rol oynamadığı ne de daha sonradan bu ya da başka bir peygamberin geleceğe dair umutlarında bir unsur olarak görüldüğü gerçeğinde bulunabilir. Yeşaya (8/8-9)’da İmmanuel’e yapılan açık atıf oldukça anlamsızdır; çocuğun, toprağın ona ait bir kral olduğunu öne sürecek hiçbir şey yoktur ve biz de muhtemelen Yunanca tercümeye (Septuagint) göre okuma yapmalıyız. Şöyle ki: ‘Çünkü Tanrı bizimledir.’ ”[49]

“Eski Ahid pasajlarıyla ilgili varsayılan paralelliklerle ilgili ayrıntılara gelince yeterli kanıt olmadığı genel olarak hissedilir. Çünkü çok önemli pasajların yorumu son derece şüphelidir. İmmanuel pasajı (Yeşaya, 7/14-6) mesih umuduna pek de atıfta bulunur gözükmez. Şayet (Mika, 5/2-5)’deki ‘doğum sancısı çeken kadın’ ibaresinden  Siyon (göksel Kudüs) anlaşılacaksa gizemli doğuş fikri ortadan kalkar. (Şilo (Shiloh) pasajı (Yaradılış, 49/10) ise şöyledir: “Şilo (sahibi) gelene kadar krallık asası Yahuda’nın elinden çıkmayacak, yönetim hep onun soyunda kalacak, uluslar onun sözünü dinleyecek.”) Bu ifadeler o kadar çok yoruma açıktır ki bunun üzerine bir şey inşa etmek pek güvenli değildir. Genel anlamda Amos’tan gelen peygamberler eskatolojik haberlere yer vermişlerdir. Aynı durumun bazen mesihçi pasajlar için de geçerliliği söz konusudur. Ancak bu, her muğlak pasajın çözümünün bu şekilde yapılmasını haklı çıkarmaz. Mesihe yapılan göndermelerin sunuluş biçiminin, söz konusu fikrin genel ve popüler olduğunu, peygamberler tarafından sadece zaman zaman ve bir parça ihtiyatla kullanıldığını ortaya koyar. Dolayısıyla da bunlardan herhangi birinin keşfinden bahsetmek mümkün değildir.

Ancak bu inancın ne kadar eski olduğuna dair gerçek bir kanıt yoktur. Bunun geçtiği pasajlar birçok durumda sonradan tamamıyla belli zeminler üzerine yerleştirilmiştir ve bunun sürgünden önce Davud hanedanının muhteşemliği ve sürekliliğiyle alakalı beklentiler dışında var olduğunu kanıtlamamız çok zordur. Gerçekte bu umudun doğduğu dönemi kesinlikle sabitleyebileceğimiz verilerin eksik olduğunu itiraf etmemiz gerekir. Sadece referansların sunuluş biçiminin, bu umudun kökeninin sürgün dönemine yerleştirilmesinin aleyhinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar bunun aksini ispatlayacak yeterli derecede belirli kanıtlar olmasa da bunlar söz konusu umudu hiçbir şekilde müphem/belirsiz bir tarihe taşımazlar.”[50] 

Yahudi inancına göre mesihin geliş vakti yalnız Allah tarafından tespit edildiği için kimse bilemez. Onun çıkışı, mesih çağının başlangıcı olacaktır. İsrail’in doğusu bir çok yahudi tarafından beklenen mesihin geliş yeri olarak kabul edilmiştir. Yahudilerde politize olmuş mesihçilik fikri oldukça yaygındır. Yapılan dualarda İsrail Devleti için “kurtuluşumuzun başlangıcının filizi” denilmektedir. Bu deyimle Zekeriya, 6/9-13 ’de geçen eskatolojik “filiz” tabiri arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.” Bugün bile bekâr Yahudi kızları “gelecek olan kurtarıcı mesihin annesi olma” ümidini taşımakta ve hatta belki de bu ümitle evlenmektedirler.[51]

 

                    2. MESİH BEKLENTİSİNİN MENŞE VE MAHİYETİ

Tanrı’nın, halkı İsrail’i düşürmüş olduğu sıkıntılardan bir gün mutlaka kurtaracağı düşüncesi ve ümidi Yahudileri dînî bakımdan hep canlı tutmuştur. Bu canlı kalışı peygamberlerin geleceğe ait umud içerikli sözleri kuvvetlendirmiş ve bu umud; dualar, ilahiler ve dinî edebiyatla beslenegelmiştir. Çekilen eziyetlerle doğru orantılı olarak acıların sona ermesi de özlemle beklenmiştir.

İsrailoğulları ezildikçe hasretleri artmış, bu hasret arttıkça da âhir zamanın geleceği fikri kuvvet kazanmıştır. Bir Yahudi duasında “Tanrı, sizin sağlığınızda, sizin günlerinizde ve bütün İsrail evinin yaşadığı sırada, çabuk ve yakın zamanda devletini kursun” denir. Bütün bu ümitler, uzun bekleyişlerin ardından boşa çıkınca İsrailoğullarının vatansız devirlerinde yavaş yavaş bu tasavvurlarında değişiklik meydana gelmiş ve sonunda “Tanrı’nın devleti” ülküsü, tüm dünyayı kaplayacak olan “altınçağ” bekleyişi halini almıştır.[52]

Eski Ahid’de Davud’un soyuna ilişkin mesih beklentisine dair sürekli bir vurgu göze çarpmakla beraber bunların bazen başka bir kişiye yani özel olarak seçilmiş bir krala yönelik beklenti biçimini aldığı görülür. İlk dönemler, gerileme dönemi boyunca ve krallığın çöküşünden sonra idealleştirilmiş ve Yahudi milleti için bir “altın çağa” dönüştürülmüştür. Böylece krallığın muhteşemliklerini yeniden diriltecek olan kişinin sıradan bir insan olarak değil, fakat Tanrı Yahve’nın özel temsilcisi olarak algılanması gitgide zaruri hale gelmiştir.[53]

“Mesih’in, ilk insan veya en sonunda altın çağla birlikte geri dönecek olan, cennetin kahraman-kralı olduğu da öne sürülmüştür. Gressman mesihin bir fatihten ziyade barış prensi yani Tanrı Yahve tarafından yeniden ortaya çıkarılmış altın çağın kralı olduğuna işaret eder. Sellin bu fikre dayanarak (Eyüp, 15/7) Tanrı ile birlikte en baştan beri var olan ve O’nun bilgeliğini paylaşan bir ilk insan teorisine dönüştürür. Sellin bunun bir izini (Yaratılış, 3/6)’da ‘birini bilge yapmak’ta bulur. Aynı kelime (Yeremya, 23/5)’de ve (Yeşaya, 52/13)’de kullanılırken, (Yeşaya, 11/2)’de vurgu bilgelik üzerinedir. Onun baştan beri varoluşu (Yeşaya, 49/1; 51/16) imâ edilirken, Daniel kitabında ve Mezmurlar’ın 8. bölümünde ‘bir insan oğlu’ olarak geçer. Gressman bundan başka dünya hakimiyeti fikrinin köken itibarıyla İbrani (semitik) olamayacağını savunur. (Mezmurlar, 72:8 ile karşılaştırın.) Yine, tahta çıkan ve kral olan Yahve tasvirlerinin, orijinalinde ilâhi bir mesihe atıfta bulunuyor olması gerektiği öne sürülmüştür. Bu sonuncusu Gunkell ve Zimmern’e göre köken itibarıyla Bâbil’e aittir ve aynı şey genel olarak Hofstil (saray kültürü) için de geçerli olabilir.”[54]

“Hagay ve Zekeriya peygamberler, Davud’un krallığını bekliyorlardı. Zerubbabel[55] onu gelecek yeni çağın niteliği olarak görüyordu. Eski Ahid tarihi açısından Yahudi mesianizmi incelenirse şöyle söylenebilir:

Birinci aşamada Tanrı Davud’un soyunun İsrail’e, zamanın sonuna kadar hükmetmesini istemektedir. (2. Samuel, 7; 23/1, 3-5) Bununla birlikte ona yabancılar üzerinde ağırlığı olması yetkisini vermiştir. (2. Samuel, 22/44-51 ile Mezmurlar, 18/44-51; Mezmurların 2.bölümü ile karşılaştırın.) Yeşaya’da Cyrus/Keyhüsrev konuşuyor. Tanrı’nın takdis edilmişi olarak, Tanrı tarafından İsrailli olmayan bir kişinin harika yazgısı ve görevi içindir (Yeşaya, 45/1).

‘Birinci aşamanın’ başlangıç tarihinde mesihçilik doktrini Davud’un mevcut pozisyonunun gücü hayatı boyunca baştan başa sürdürülmekte ve hanedanlığı boyunca başarılar zincirleme olarak devam etmektedir. İkinci aşama Davud’un krallığının Süleyman’ın ölümünden sonra yıkılmasıyla başlamaktadır. Böylece geçmişe duyulan hasret, gelecekte gerçekleşmesi arzu edilen bir umuda dönüşmektedir. Geleceğe duyulan bu umuda göre Davud’un krallığı tekrar İsrail’de ve bununla birlikte Yahuda’da hüküm sürecek ve tekrar uluslar üzerinde ağırlığı olacaktır. Üçüncü aşama Yeşaya hanedanlığının ebediliğinin vurgulamasının değişmesidir. Onun tahtının temeli adalet olacak, adaletin coşkusu için ayrılacak ve son olarak doğruların ve yanlışların mahkemesinde adaletin var olması için insanlığa bağış olarak verilecektir.

Eskatolojik mesih ünvanıyla atanan kişilik, Eski Ahid’de mevcud değildir. Çünkü Eski Ahid’in yazıldığı zamandan sonra ikinci tapınak devrinde bu inanç oluşmuştur. Bununla beraber eski çağ Yahudiliğinde eskatolojik kurtuluş, mesih kavramından daha önemliydi. Bu yüzden ikinci tapınak devrinde mesihin olmadığı kitaplar vardır. Bu kitaplar eskatolojik kurtuluştan dahi bahsederler. Bu tür kitaplara örnek olarak Tobit gösterilebilir. Bunda Kudüs’ün kurtuluşu, diaspora/sürgün dönüşü ve İsrail Tanrısı’nın uluslarla olan görüşmeleri tarif edilir ancak belirli bir mesih burada yer almamaktadır. Aynısı apokrif kabul edilen kitaplardan biri olan Ben Sira ve Daniel kitaplarına bile uygulanabilir. Eski çağların Yahudi dualarında dahi mesih kelimesi eksiktir. İkinci tapınak devrinde, daha önce olduğundan çok değişik mesianik figürler mevcut bulunmaktaydı.

Eski Ahid’in Zekeriya kitabı iki mesianik figür içermektedir. Bu iki figür en yüksek kahin ve mesianik kraldır. Bu fikir haham edebiyatında kaybolmamaktadır. Haham edebiyatında dürüst olmayan kahin ile Davud’un mesianik krallığıyla bazen birlikte bahsedilmekte ve bu her iki figür de (kahin ve kral) dünyanın son günleri ile ilgili ölü deniz yazmaları için önem arzetmektedir. Dünyanın eskatolojik olan yüksek kahin figürü, Davud’un dalı figüründen daha önemli olmaya başlamıştır. Böylece ölü deniz porşementolarında (Dead Sea Scrolls) üç önemli mesih figürü vardır. Bu üç özellik Yahudilikteki mesih ile tam olarak örtüşmemektedir.

Yahudilikte Davud neslinden beklenen mesih anlayışı diğer mesianik figürleri zayıflatması Eski Ahid’in mirasının bir  sonucudur. Çünkü eskatolojik kral, Eski Ahid’e dolaylı olarak anlattırılmıştır. Roma işgali de Yahudilikteki politik mesianik beklentinin diğer bir unsurunun doğmasına neden olmuştur.”[56]

Yahudilikteki mesih inancı da Martin Rehm, Lorenz Dürr ve H.J.Schoeps’e göre kendi içinde Kral Davud özleminden ve Tanrı’nın ona krallığının ebedî olacağı hakkındaki vaadinin gelecekte gerçekleşeceği ümidinden doğmuş olup, bu inancın doğuşunda dış dünyanın tesiri olmamıştır.[57]

Mesih beklentisinin özü ve tabiatı itibarı ile Ortadoğudaki diğer medeniyetlere baktığımızda mesihle ilgili öğretiler bulunamamaktadır. Onun kaynağı Eski Ahid metinlerinde aranmalıdır. Birçok kavramdan emin olmak için -ki bu kavramlar, mesih kavramının bir bölümünü açıklamaktadır- bu koşullarda, özellikle Yahudilik öngörünümünü tarihin son amacına doğru azaltmaktadırlar.

Mesianik beklenti, tarihî Davud krallığına ait koşullar etrafında mükemmel bir dünya anlayışıyla ilişkilendirilmiştir. Buna ek olarak her nasılsa krallığın cennetindeki adamın mitolojik fikirlerinin rol aldığı görülmektedir. Mesih beklentisinin gelişmesi yüzüstü bırakılmamış ancak Yahova’nın beklenen devrimiyle ilişkilendirilmiştir.[58]

Yahudilerin sürekli lider değişikliği ve tarih boyunca farklı karakterli liderlere sahip oluşları Yahudilikteki mesih kavramının karmaşık oluşuna sebep olmuştur. Yahudilerce meşhur olan “sürgün” (M.Ö. 6. yy.) olayına kadar genellikle siyasî liderler mesih olarak tanınırlardı. Ancak sürgün sonrasında bu tabir dînî liderler için kullanılmaya başlanmıştır. Sürgün sonrası nesil de Davud’un soyundan gelecek ve kraliyet nişan ve alâmetlerini taşıyacak kurtarıcı mesih idealini canlı tutmuştur. II. Dünya Savaşı’nda Adolf Hitler’in Yahudilere yaptığı zulüm ve soykırımın ancak kurtarıcı mesih ile giderileceğine inanılmış olması, bu inancın toplumları özellikle yahudi ulusunu ne kadar derinden etkilediğini göstermesi adına oldukça ilginçtir.[59] 

Mesih ünvanı başlangıçta belli kral veya peygamberlere verilirken, zamanla genel bir anlam kazanmış, belirli bir şahıs olmaktan çok bir karakterin adı şekline dönüşmüş, toplumun ve dünyanın kurtuluşu ile eş anlamlı algılanmaya başlanmıştır. “İsrail’i, “o” kurtaracaktır. Yahudiler M.Ö. 586’da Bâbil, 536’da İran, 333’te Yunan ve 63’te Roma hakimiyeti altına girmiş ve hep sıkıntı ve diaspora (sürgün) hayatı sürmüş, hiçbir dönemde kuramadıkları hakimiyetleri hep bir ümit olarak kalmıştır.

Bazı araştırmacılara göre, yahudilerin hep diaspora acısı çekmelerinin en önemli sonucu, bu acıların zamanla “kurtarıcı mesih” beklentisi şeklinde inanç dünyalarına yansımış olmasıdır. Bu sebepten ötürü Bâbil’den Kudüs’e dönmelerini sağlayan İran Kralı Keyhüsrev, kurtarıcı mesih olarak görülmüştür. Aynı şekilde bu teoriyi destekler mahiyette bir başka hadise de Romalılara karşı Kudüs’te başarısız bir isyan başlatan ve sonunda idam edilen Simon Bar Kocha, mesih olarak telakki edilmiştir. Romalılar bu isyanda 1.000 yahudiyi çarmıha gererek idam etmişlerdir.

Yahudi mistik mezhebinin kitabı olan Kabalah’da “beklenen mesih” inancı oldukça önemli bir noktayı teşkil eder. Söz konusu bu mezhebin temel kitaplarından biri olan Zohar’a göre doğaüstü bir mucize olan Mesih’in ortaya çıkışıyla dünya aydınlanacaktır.

Yahudi tarihinde birçok sahte mesihler ortaya çıkmıştır. Yahudileri kandırarak Kudüs’e götüreceğini vaadeden, onlara bütün mallarını sattıran Giritli Moşe, XII. yy’da İran Yahudilerini Kudüs’e götürmek isteyen Menahem Solomon (David Alroy) gibi kurtarıcı rolüne soyunan birçok kişi onların bu ümitlerinden yararlanmıştır. XIII. yy’da Abraham Ebulayfa, XIV. yy’da Aşer Lemlein, XVI. yy’da Samuel Motta, XVII. yy.’da Sabatay Sevi (1626-1676) dikkate alındığında XVIII. yy.’a kadar hemen hemen her yy.’da bir sahte mesih geldiği gözlenmektedir. Ayrıca Polonya asıllı bir yahudi olan Jacob Frank (1726-1791) kurtarıcı mesih olduğunu iddia etmiş ve kendisine bir çok kişiyi inandırabilmiştir.[60]

Siyasî ve politik bir kimlik giydirilen mesihçilik görüşlerinde klasik bir mesih beklentisi yerine evrensel barış, hukuk karşısında eşitlik, sivil özgürlük, ahlakî ve insanî değerlere saygı şeklindeki tartışmalar sürüp gitmektedir. Ancak muhakkak olan bu görüşün mensuplarının mesihin gelişinden çok, modern bir Yahudi Devleti kurmaya dikkatlerini vermiş olmalarıdır. Günümüzde reformcu ve liberal yahudiler mesihçiliği reddederken[61], Ortodoks (gelenekçi) yahudiler “gecikse bile” bir mesihin geleceğine inanmaktadırlar.[62]

Yeni Ahid dönemine girilmeden önce kurtarıcı mesih telakkisi biri millî, diğeri de şahsî olmak üzere iki yönde gelişme kaydetmiştir. Millî yönden gelişen, Davud’un soyundan gelen mesih, insanları akılla ve doğrulukla yönetecek, yeryüzündeki büyük kuvvetleri mağlup edecek, halkını yabancı güçlerden kurtarıp, evrensel bir barış kuracaktır. Bu krallık, barış ve huzur içinde olacaktır. Diğeri ise daha evrensel olan insanoğlu kavramında yoğunlaşmaktadır.

Yahudilikteki mesih inancı, Hıristiyanlığı da etkilemiştir. Hıristiyanlıkta mevcut olan kurtarıcı mesih inancının, Filistin Yahudilerinden alınmış olabileceği görüşü ileri sürülmekte ve buna delil olarak Yeni Ahid’in birçok yerinde geçen “insanoğlu” figürünün, Yahudilikteki doğaüstü bir özellik taşıyan “Davudoğlu” mefhumuyla paralellik göstermesi zikredilmektedir.[63]

Hıristiyanlık çağının yaklaşmasıyla, halk arasında yaygın olan mesihçilik, eski kehanetin maddî unsurlarına dayanıyordu. İsa’nın Kutsal Cuma’da halk tarafından terk edilişinin sebebi ise halkın acı çeken ve küçük düşen bir mesihi kabul edemeyişiydi. Aynı çağlarda Esseniler biri Davudî, diğeri Levii olmak üzere çifte mesih bekler gibiydiler. İlk Hıristiyan cemaatı, din değiştirmiş olan Yahudilerden meydana geldiği için, İsa’yı daha önceki peygamberlerin haber verdiği mesih olarak görüyorlardı.[64]

                     

                    2. 1.  Kral ve Mesih

Mesih’in kral oluşu onun siyasî ve dünyevî liderliğine yapılan bir vurgudur. “Bütün dünyayı yargılayacak, kralını güçle donatacak, meshettiği kralın gücünü yükseltecek”[65] ifadesiyle mesihin hem Tanrı tarafından meshedilmiş hem de güçle donatılmış bir kral olduğuna işaret edilmektedir.

2. Samuel’in 7. bölümü[66] gerçekten mesihin kralla ilişkisine en açık ışık tutan  pasajlardan biridir. Tanrı Yahve  Davud’a, soyundan çıkaracağı kralla baba-oğul kadar yakın olacağını bildirmekte, kendi adına tapınağı bu krala kurduracağını müjdelemekte, krallığını pekiştirerek sonsuza kadar ayakta tutacağını ifade etmektedir. 1. Tarihler kitabının 17. bölümü de benzer ifadeler içermektedir.[67] Ancak Eski Ahid’e göre buradaki kral beklenen kral (mesih) değil, Davud’un oğlu Süleyman’dır.[68]

Eski Ahid’in tarihinde mesianik umut, yani geleceğin beklentisi her yerde baskın bir rol oynamaktadır. Buna karşı Hıristiyan teolojisi için mesihin sadece son günlerle eşanlamlılık arzetmediği aksine tüm diğer son günler için önem arzettiği unutulmamalıdır.

Bir başka pasajda: “Rab kralını büyük zaferlere ulaştırır, meshettiği krala, Davud’a ve soyuna sonsuza dek sevgi gösterir”[69] denilerek beklenen mesihin büyük zaferlere imza atmasının yanı sıra, Eski Ahid’de mesih ile kral kavramının ilişkisine işaret edilmektedir.

Mezmurların 20. bölümünde[70] meshettiği kralı kurtaran Tanrı, sağ elinin kurtarıcı gücüyle kutsal göklerden kral-mesihe yanıt verdiği dile getirilmektedir.

Mezmurların 28. bölümünde[71] Rab Yahve’nin İsrail halkının gücü olduğu, meshettiği kralın zafer kalesi olduğu ifade edilmektedir.

Yeşaya kitabındaki “Davud soyundan biri sadakatle krallık yapacak”[72] ifadesi Eski Ahid’de mesih ile kral kavramını en açık dile getiren cümlelerden biridir. Çünkü Eski Ahid’e göre beklenen kral-mesih, Davud’un soyundan olacaktır.

                     

                    2. 2.  İsrail’de Krallık Müessesesi

İsrail’de krallık müessesesi deyince akla ilk olarak gelen kuşkusuz tahta çıkan İsrail oymaklarının krallarıdır. İsrail’de tahta çıkan bir kral, mesih yağı[73] ile takdis edilir ve böylece kutsanmış bir kral olarak tahta oturtulurdu. Bu anlamda Eski Ahid’de pek çok örnekler mevcuttur.[74]

İsrail’deki krallık kavramı Tanrı Yahve’nin yeryüzünün gerçek sahibi oluşu yönüyle sınırlandırılmıştır. Ancak Davud’un büyük krallığı yüzünden İsrail’deki krallık dinde daha sonra bir yer kazanmış ve Davud’un krallığı bir örnek teşkil etmiştir. Bu da bir mesihin geleceği inancını doğurmuştur.

Burada iki nokta gözlemlenmelidir:

1- 2. Samuel’in 7. bölümünde Kral Davud dinsel meşruluğunu Peygamber Nathan sayesinde kazanmıştır. Davud’un hanedanlığı sonsuza kadar varoluş sözü verilmiştir. Baba ve oğul, Yahve ile Kral Davud’un krallık evi arasında antlaşma yaptırılmıştır.

2- Kral kavramı kralı yüceltmek için çeşitli kavramlar ile birlikte kullanılmıştır ve İsrailliler bu kavramı farklı uluslardan almışlardır. Dolayısıyla bu krallıkla ilgili ifadelerin Mesih inancı ile bir bağlantısı yoktur. Bununla beraber bu ifadeler kraldan krala aktarıldığı için son günlere kadar gideceği öngörülmüştür.[75]

Yukarıda ifade edildiği gibi “mesih” kelimesi, İbranice’de takdis edilmiş, yağ sürülmüş anlamlarına gelen, “İsrael” ve “Yahuda” devletlerinin kralları için kullanılan genel bir deyimdi. Eski Yahudi kralları tahta çıktıklarında yağ ile meshedilirlerdi. Bu onların meshedilerek takdis edildikleri yani kutsandıkları anlamına gelmekteydi. Ancak bu krallar zamanla kutsallıklarını bozmuş, Rabb’in emir ve buyruklarını çiğnemiş, Rabb’e verdikleri söze yani Ahid’e bağlı kalmamışlar, bunun sonucunda da cezalandırılarak Bâbil sürgününe gönderilmişlerdir. İşte bu dönemin peygemberlerinin sözleri arasında ideal bir “kurtarıcı kral” dan bahsedilse de bu kral için mesih dendiği yoktur. Tanrı’nın buyruklarından uzaklaşan krallara karşı ellerinden birşey gelmeyen nebiler ilerde Davud gibi kahraman ama dürüst ve adaletli bir kralın gelip tüm Yahudi ulusunu kurtarmasını beklemeye başlamışlardır.[76]

                     

                     

                    2. 3.Yahve ve Mesih

İsrailoğullarında Yahudiliğin temel prensiplerine uymak bu dünyayı, Tanrı Yahve’nin tanımladığı son ve en yüce amaca eriştirmektir ki, bu da Tanrı’nın Devleti’nin kurulması ile mümkündür. Bu devlet, Tanrı’nın tüm buyruklarının uygulandığı bir yeryüzü devletidir. Bu iki temel düşünce yani Tanrı’nın dünyayı yaratmadaki son amacı ile Tanrı’nın Devleti düşünceleri Yahudilikte bir bütün halindedir. Ancak bu “Tanrı Devleti” mecazi anlamda göksel bir devlet değil, aksine yeryüzünde kurulması gereken dînî-politik bir devlettir. Bu devlet, Tanrı Yahve’nin yardımıyla ve insan eliyle kurulacaktır. Bu devlet de ancak Tanrı’nın mesihi göndermesiyle mümkündür.

Yahudilerin en çok üzerinde durdukları konu kendi uluslarını üstün saymalarıydı. Bu kendilerini üstün görüş, Tanrıları Rabb’in ismini tüm dünyaya duyurmak istemeleri ve bu kutsal vazifeleri sebebiyle kendilerini üstün saymalarından ileri gelmekteydi. Yahudilerin vazgeçemedikleri tek bir düşünce varsa, o da kendilerini üstün kavim saymalarıydı. Eski Ahid’in Neviim bölümündeki Yahudi Peygamberlerinden herbirinin bu düşünceyi hızlandırdığı muhakkaktı. Böylece bu peygamberlerin sundukları hakikat ile tüm dünya fethedilecek, kurtarıcı mesihin “barış prensi” olarak hüküm sürebilecek bir Aden cenneti oluşturabileceklerdi. İşte bu sebeplerle Yahudiler tarihte birçok konuda iman etmekte tereddütler yaşamışken, bir kurtarıcı mesihe inanmada zerre kadar tereddüt etmemişlerdir. En kötü günlerinde ve en acı sürgünlerinde bile hep bu ümit ile kurtulmayı beklemişlerdir.[77]

Mesih, Tanrı tarafından güçle donatılıp, meshettiği kralı hep yükseltecektir. Yahudilikteki mesih inancına göre beklenen mesih bir insan eliyle değil, Tanrı tarafından meshedilecektir. Bundan dolayı o, Tanrı’nın melekûtunun temsilcisi kabul edilir. Eski Ahid’den alınan aşağıdaki ifade Mesih’in Tanrı tarafından meshedildiğini ifade etmektedir:

“Rabb’e karşı gelenler paramparça olacak, Rab onlara karşı gökleri gürletecek, bütün dünyayı yargılayacak, kralını güçle donatacak, meshettiği kralın gücünü yükseltecek.”[78] 

Görüldüğü gibi beklenen mesih Tanrı tarafından meshedilecektir.[79] Zaten Yahudilikte mesihle ilgili inanca göre de, kral Davud’un alnı bizzat Tanrı tarafından meshedildiğinden, kendisi ve soyu da kıyamete kadar İsrail’e ve yabancı halklara egemen olacaktır.[80]

“Bir kral-mesih olarak, (Zekeriya, 9/9)’da Mesih’in Kudüs’e sıpayla girişinden bahsedilmektedir. En son kralı beklerken bir umudun ve beklentinin yanında Yahve’nin sınırsız egemenliği için belirli bir yer yoktur. Bununla birlikte Neviim kitaplarına ait pasajlarda herhangi bir krallığın hükümdarlığına yer verilmemiştir. Eski Ahid’in gelecekle ilgili beklentilerinde mesih ikinci derecede rol oynamakta olup genellikle sembolik ifadeler kullanılmaktadır. Bu bağlamda ‘Tanrı bizimle’ mesih, (Yaratılış, 49/11-12; Yeşaya, 7/14)’te ve ‘hediye’ (Yeşaya, 9/6-7)’de anlamlarına gelmektedir. Yahve tarafından o zamanın kurtarıcısı ve cennetteki yerlerin alınmasını sağlayacak kişidir. Geç dönem Yahudiliğe göre Mesih’in değiştirme etkisi onun gerçek görevi değildir. O, Tanrı Yahve’nin temsilcisi ve uygulayıcısıdır. Efendinin gücü ve görkemi, Yahve’nin ruhunu taşıyan kişidir. (Yeşaya, 11/2) Böylece mesihi, Eski Ahid’in Tanrısının dinamik iradesi olarak algılayabiliriz. Aynı zamanda Tanrı, Eski Ahid’de kimi zaman onunla birlikte, kimi zaman onsuz kendini ifade etmektedir. Bununla beraber Mesih’in ‘doğaüstü karakteri’ de mevcut değildir.”[81]

Kral Mesih’in tanrısal bir yapıya sahip olmadığına bir delil olarak Ortaçağın en büyük Yahudi düşünürü olan Moşe ben Maimon’un (Maymonides) (1135-1204) görüşlerini nakletmek istiyoruz:

“Meshedilmiş kral bir gün gelecek ve Davud’un krallığını eski kudretiyle yeniden diriltecektir. Kutsal yeri (tapınağı) yeniden yapacak ve dağılmış olan İsrail’i toplayacaktır. Bütün adalet hükümleri onun günlerinde yeniden eski yürürlüklerine kavuşacaktır. Ama ona inanmayanlar ya da onun gelmesini beklemeyenler, sadece peygamberleri değil, Tevrat’ı ve öğretmenimiz Musa’yı da inkar etmiş olurlar çünkü Tevrat bunu bildirir ve şöyle der: “Tanrınız Rab size acıyacak, sizi sürgünden geri getirecek. Sizi dağıttığı ulusların arasından yeniden toplayacak. Dünyanın öbür ucuna sürülmüş olsanız bile, Tanrınız Rab (Yahve) sizleri toplayıp geri getirecek. Sizi atalarınızın mülk edindiği ülkeye ulaştıracak. Orayı miras alacaksınız. Tanrınız Rab üzerinize iyilik getirecek ve sizi atalarınızdan daha çok çoğaltacak. Sizin ve çocuklarınızın yüreğini değiştirecek. Öyle ki, O’nu bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevesiniz ve yaşayasınız.”[82] İşte Tevrat’ın açıkça söylediği bu sözler, daha sonra bütün peygamberlerin bildirecekleri vaadleri içinde toplamaktadır. Sakın ola aklına gelmesin ki, meshedilmiş kralın alâmetler ve mucizeler yapması, dünyada yeni şeyler meydana getirmesi ya da ölüleri diriltmesi ve bunun gibi işleri yapması gerekir. Asla böyle olmayacaktır...”

Maymonides, tabiatüstü güçlere sahip bir mesihi değil, gerçek bir kralı beklemektedir. Onun sadece eski devleti ve Tevrat hükümlerini uygulayacağını söylemektedir. Maymonides’in bu sözleri aynı zamanda Hıristiyanların İsa’yı mesih saymalarına ve ona ilâhi bir tabiat vermelerine bir taşlamadır.[83]

Zamanla mesihçiliğe dönüşecek olan bu umut, sürgünden sonra sadece bazı dönemlerde görülür. Geç dönem Maccabee’lerin[84] yaptığı zulümler ve Pompey’in M.Ö. 63’te Kudüs’ü ele geçirişi Davud’un neslinden beklenen mesihçiliğin yeniden canlanmasına yol açmıştır. M.Ö. 63’ten çok sonraları olmamakla beraber Süleyman’ın Özdeyişleri, Maccabee’leri reddeder. Tanrı’nın gerçek kralını, yani Davud’un oğlunu yükseltmesi için dua ederler. Bu kral, ağzından çıkacak sözlerle Tanrısız ulusları yıkacak, kutsal insan topluluğunu bir araya getirecek ve onları erdeme yöneltecektir. Putperest uluslar onun boyunduruğu altında çalışacaktır. O ata, süvariye ya da oka güvenmeyecek, savaş için altın ya da gümüş te biriktirmeyecektir. Çünkü Tanrı’nın kendisi kral olacaktır. Bu kral, ‘Tanrının seçilmişi’ olarak adlandırılacaktır. Mesih beklentisi M.S. 135’teki  2. Yahudi isyanının sonuna kadar canlı kalmıştır.[85] Mesianik kavramlar 2. tapınak döneminde çok çeşitliydi. Bununla birlikte çok sayıda mesihin fonksiyonları görülmektedir. Hepsi çeşitli yahudi eğilimlere bağlı olarak teolojik ve ruhsal tahminlerdir. Ancak mesih ya da mesihler her zaman doğa üstü nitelikleri olmasına rağmen insandırlar. Bununla beraber mesih, Tanrı’nın adamıdır ve hiçbir zaman “kurtarıcı” oluşu Hıristiyanlık anlamında değildir. O, Davud’un neslinden olma anlamında bir kral zannedilmiştir.[86]

Mesih beklentisi Yahudi peygamberlerinin kendi uluslarına telkin ettikleri, Tevrat’ta ve Eski Ahid’in diğer yerlerinde Yahve’nin kendi kavmi için verdiği sözleri yerine getirecek olan kurtarıcı bir lider, birleştirici bir şahsiyettir.

Davud’un soyundan beklenen mesih, Tanrı tarafından meshedildiği,[87] büyük zaferlere imza atacağı, kendisine, atası Davud’a ve soyuna sonsuza dek büyük bir sevgi gösterileceği,[88] kraliyet soyunun sonsuza dek sürdürüleceği,[89] meshettiği kralın gücünü yükselteceği[90] yine Tanrı’nın ağzından bir çok yerde dile getirilmiştir. Ancak bu vaad, soyunun Tanrı’nın öğütlerine uyması şartına bağlanmıştır.[91]

Ortodoks (gelenekçi) Yahudiler Eski Ahid’e dayanarak kurtarıcı bir mesihe inanırlar. Onlara göre Davud’un oğlu mesih mutlaka gelecek, Yaruşalim’i (Kudüs) düşmanlarından temizleyecek, İsrail halkı buraya yerleşecek ve Tanrı’nın evi olan Süleyman’ın mabedi yeniden kurulacaktır.[92]

Karşılaştırmalı Dinler Tarihçisi Gressman ve Gunkell’in ifadelerine göre beklenen mesih, bir fatih değil, “barış temsilcisi” dir. Tanrı Yahve’nin temin edeceği altın devrin hükümdarıdır. Bu inancın Yahudilere verdiği intiba, tarihlerindeki, özellikle de Davud zamanı gibi güçlü bir altın çağın yeniden kendi lehlerine dönecek olmasıdır. İnançlarına göre bu dönüş, Tanrı Rab tarafından kendilerine verilecektir. Tanrıları Rabb’in bu iradesi ancak kendi meshettiği ve melekûtunun temsilcisi olan mesih tarafından gerçekleştirilecektir. Bu kurtarıcı mesih ise kuşkusuz tüm dünyanın kurtarıcısı olacaktır.[93] E. Jenni’ye göre Mika kitabının 5. bölümü,[94] Tanrı Yahve’nin temsilcisi olarak mesihin evrensel hükümdarlığını göstermektedir.[95]

Bazı Yahudi düşünürler, düştükleri sıkıntılardan dolayı kendilerini kurtaracak bir mesih fikrini iyice benimsemişler ve onu semanın elçisi olarak tanımlamışlardır. Yine onu seçilmiş olan milletlerini irşad eden, onlara yol gösteren ve hidayetiyle hak ettikleri efendilik ve üstünlüğe ulaştıracak bir kumandan olarak kabul etmişlerdir. Guignebert’in açıklamasına göre beklenen mesih normal bir insan değil, belki semavî bir insandı. Allah’ın kendisini asırlar önce yaratmış olduğu mucizevî bir varlıktı. Gönderilme vaktine kadar gökyüzünde kalacak, Allah kendisini gönderdiğinde ise ona kendi gücünü verecekti. O, “insanoğlu” ünvanını taşıyacak, yani insan sûretinde olacaktı. Fakat Allah ile insan arasında bir tabiata sahip olacaktı.[96] Buna karşı Yahudilikte otorite kabul edilen Maymonides’e göre “Mesihin Kral Oluşu” başlığında ifade ettiğimiz gibi mesih tamamen bir insandır ve hiçbir tabiatüstü güce sahip değildir.

Yahudi düşünürler daha başlangıçta mesihin Davud’un soyundan gelen ve ülkeler fetheden, muzaffer bir kral olacağını zannediyorlardı. Ona Allah’ın oğlu ismini vermişlerdi. Onun, İsrail’in şerefini tekrar iade etmek, Yahudileri Filistin’de toplamak, Tevrat hükümlerini uygulamak için geleceğine inanıyorlardı. Fakat onlar zaman zaman Yeşaya’nın Kurus’a dediği gibi, Davud’un soyundan olmasa da düşmanlarıyla savaşanlara “mesih” adını verdiler. Bu fatih ve gazi mesihin gelişi gecikince o zaman da mesihin güvenilir, adil, toplumsal işleri düzenleyici bir ıslahatçı yani bir reformist olarak geleceğine inanmaya başladılar.[97]

Eski Ahid’in bir çok yerinde “mesihin dönemi ve yapacağı işler” anlatılmıştır. Beklenen mesihin rahatlıkla görülecek oluşu, onun halktan kopuk yaşamayacağına, belki de halkın içinde yaşayacağına işaret etmektedir. Ayrıca vaadedilmiş uçsuz bucaksız toprakların da rahatlıkla görülecek oluşu[98] Tanrı’nın İsrailoğullarına vaadinin gerçek oluşuna delalet etmektedir. Burada Tanrı’nın vaadinden O’nun kendi halkı olan İsrailoğullarını Kudüs’te toplayacak oluşu kastedilmektedir.

Tanrı Yahve, kendisine sürekli dua eden birinin kuzeyden harekete geçtiğini, çömlekçinin balçığı çiğnediği gibi onun da bütün önderleri ayağıyla ezeceği ve çiğneyeceğini bildirmektedir. Bu ifadeler Yahudilikte barış sultanı olarak takdim edilen kurtarıcı mesihin, dünyanın liderliğini ele geçirmeye çalışacağı, en azından dünyanın egemenliğini eline alıncaya kadar savaşçı olacağı anlamına gelmektedir. Dünya liderliğinin yahudiler tarafından bu kadar arzu edilmesinin sebebi ise, “tek tanrı inancının” tüm dünyaya hâkim olması isteğinden kaynaklandığı kendileri tarafından ifade edilmektedir.

                     

                    3. MESİH MÜJDESİ

Yahudiliğin 13 iman esasından 12. si olan “Allah, Mesih’i (Meşiah) gönderecektir ve geciktiği halde yine beklerim” maddesi özellikle Ortodoks/Gelenekçi Yahudiliği için tartışmasız bir öneme sahiptir.[99]

Ancak burada dikkat edilecek husus, mesihe değil, onun gelişine, daha doğrusu Tanrı Yahve tarafından gönderilişine bir işaretin var oluşudur. Bir diğer husus ise mesihin gelişine imanın “gecikse de” gerekliliğine vurgu yapılmasıdır.

Maymonides’e göre bu esaslardan birini kabul etmeyen dinden ve Yahudi cemaatinden çıkmış sayılır. Bu sonraki yüzyıllarda Ortodoks Yahudilerinin genel görüşü olmuştur.[100] Ancak, Maymonides’in 13. asırda tespit ettiği on üç maddelik iman esasları Yahudi dünyasının tartışmasız dogmaları değildir. Hasdai Crescas ve Yosef Albo gibi Yahudi din bilginleri, Maymonides’in belirlediği bu dogmaları eleştirmişlerdir. Günümüzde Ortodoks Yahudileri dışında hiç kimse bunları tartışmasız dogmalar olarak görmemektedir.

 

                    3. 1. Tevrat’ta

Bilindiği gibi Eski Ahid; Tevrat (Torah/ ilk beş kitap[101]), Neviim (Peygamberler[102]) ve Ketuvim (Kitaplar[103]) olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerin herbirinde olmasa da bazılarında mesih müjdesinin bildirilmiş olduğu bir gerçektir. Ancak mesih kelimesi kullanılmaksızın yukarıda açıkladığımız “mesihle ilgili diğer kavramlar” başlığında mevcut olan kelimelerin de kullanıldığı görülmektedir. Bazen de mesih kelimesi kullanılmış ve bu kelimelerle beklenen kurtarıcıdan çok daha farklı manalar kastedilmiştir.

Tevrat’ın Yaradılış kitabında: “Sahibi (Şilo) gelene kadar krallık asası Yahuda’nın elinden çıkmayacak, yönetim hep onun soyunda kalacak, uluslar onun sözünü dinleyecek” denilerek sanki mesih inancına işaret edilmektedir. Ancak Şilo (Shiloh) pasajı olarak da bilinen bu pasaj yoruma çok açıktır. Mesih inancını çağrıştıracak her pasajı geleneksel hale gelmiş inançlarla açıklamak çok doğru gözükmemektedir. Bununla birlikte pasaj beklenen kurtarıcı ile alâkalı değildir.[104]

“Eski çağların mesianik vaadi X. yy.’dan beri beklenmesine rağmen gelmemiştir. Muhtemelen Kral Davut zamanında (Çölde Sayım, 24/15-19) savaşçı kral vaadiyle şöyle denilmektedir:

‘Onu görüyorum ama şimdilik değil,

Yakup’un soyundan bir yıldız çıkacak,

İsrail'den bir önder yükselecek

Moavlıların alınlarını, Şetoğullarının başlarını ezecek.’

Muhtemelen hakiki peygamberlik olmamasından dolayı Kral Davud’un onuruna taklit edilmiş bir nasihat söz konusudur. Bununla birlikte sadece savaşçı başarılardan bahsetmektedir ancak kesin bir kehanet söz konusu olmamakla birlikte pasaj mesihe atfedilmektedir.”[105]

Tevrat’ta mesih inancı açık bir şekilde gözükmemektedir. Mesih kelimesi bir insan için kullanıldığında daha çok Levililer soyunu oluşturan Harun ve oğullarının kohen/kahinlik müessesesine atandıkları sırada mesih yağıyla[106] meshedilmelerini ifade etmek için kullanılmıştır. Bu da günümüze dönük anlamından çok farklı bir kullanımdır.[107]

                     

                     

                     3. 2. Neviim’de

Neviim bölümü yukarıda ifade edildiği gibi Peygamber kitaplarıdır. Bu bölüme ait kitaplarda mesih beklentisi belirsiz haldedir. Bu kitaplarda temel vurgu beklenen kurtarıcının Davud’un soyundan gelecek oluşuna, Davud’un zamanındaki ihtişama duyulan özlem ve hasretedir. Yeşaya peygamber bu vurguyu en fazla dile getiren peygamber gibi gözükmektedir. Ancak bu kitapta da vurgu belirli bir kurtarıcıya özel değildir.

“(Yeşaya, 9/6-7)’de beklenen bir çocuktan şu şekilde bahsedilmektedir: ‘Çünkü bize bir çocuk doğacak, bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak, onun adı harika öğütçü, güçlü Tanrı, ebedî baba, esenlik önderi olacak.’

(Yeşaya, 11/1-5)’te Davud’un krallığı sürgün edilmesine rağmen onun soyu mesih’in çıkmasıyla devam edecek, mesih İşay’ın filizinden çıkacak, o zamanda -ki Davud’un krallığı sona erdiği halde mesihin krallığı sonsuza kadar devam edecek- o; tanrısızlığı yok edecek, adaleti sağlayacak, fakir ve çaresiz insanlara yardım edecektir.

Yeremya’nın gelecekteki mesih beklentileri öne çıkmamıştır. Davud’un neslinden yeni temsilci atanan (Yeremya, 23/5-6), ‘doğru bir dal’ ile zıtlaştırılmıştır. Bununla birlikte onur ünvanı ‘Rab doğruluğumuzdur’ şeklindedir. Şu an ki kral Zedekiah[108] onun ismi de aynı şekilde ‘adaleti’ içerecektir. Krallık, idealitede tüm doğa üstü harikulade nitelikler eksilmektedir. Bilgin ve kral, Yahve tarafından atanmıştır. Kralın ünvanından burada kaçınılmamıştır. O, İsrail’in refahını ve güvenliğini sağlar. Ulusal politik beklentiler kibirsiz ve alçak gönüllü olmuştur.

Yeremya’da olduğu gibi mesih imajı Hezekiel’de de belirsizdir. (Hezekiel,17/22-24; 21/25-27; 21/30-32)’de pasajlar  yaratıcı değildir ve bunlar mesianik olmayan yöneticilere de uygulanabilirler. Diğer yandan (Hezekiel, 34/23-24; 37/22, 24, 25)’te Yahve Filistin’i yeniden bir araya getirmek için ‘çobanı’ ve Davud’u onların üzerine atayacaktır.”[109] Hezekiel kitabının bir başka yerinde ise:

“Başlarına onları güdecek tek çoban olarak kulum Davud’u koyacağım. Onları o güdecek, çobanları o olacak. Ben Rab, onların Tanrısı olacağım, kulum Davud’da onların arasında önder olacak. Ben Rab, böyle diyorum”[110] denilmektedir.

“Mesihin hükümdarlığı İsrail’in dışına taşmayacak, halkın gerçeğinden ayrı ‘o zaman ben Tanrıları Rabb’in onlarla birlikte olduğumu ve İsrail soyunun da benim halkım olduğunu anlayacaklar. Böyle diyor Egemen Rab’ (Hezekiel, 34/30).

Amos, Sefanya ve diğer peygamberlerde olduğu gibi Yeşaya’nın 40-55. cümlelerinde de mesih beklentisinin olmadığı bir gerçektir. (Yeşaya, 45:1)’te Yahve bile ona “onun takdis edileni” olarak işaret etmiştir. Bununla birlikte o, son günlerle ilgili mesianik bir kral değildir. Tanrı’nın acı çeken kulu ve bununla birlikte peygamberlik görevi olmasına karşın mesianik bir kral olarak kabul edilmez.”[111]

“Hagay ve Zekeriya kitapları mesih kavramını şu şekilde ele almaktadır: M.Ö. 520’li yıllara doğru Hagay, Kudüs halkının valiliğine -ki kendisi Persler tarafından atanmıştır- çok yakın bir gelecekte Yahve’nin muhteşem devrimini göstereceğini bildirdi. Ulusun askerî gücü yok olacaktı. ‘Herşeye Egemen Rab o gün seni alacağım, ey Şealtiel’in torunu kulum Zerubbabil diyor ve seni mühür yüzüğü gibi yapacağım. Çünkü ben seni seçtim. Öyle diyor herşeye egemen Rab.’ (Hagay, 2/23) ‘Kul’ gibi ve ‘mühür yüzüğü’ gibi. Örneğin; Tanrı’nın valiliği Davud’un soyundan gelen Zerubbabil son günlerin mesianik yöneticisi olacaktır. Burada sonra gelecek olan daha fazla beklenmeyecek ama sadece onun tahtına oturması beklenecektir. Benzer şekilde yakında olması beklenen mesianik beklenti çağdaşı Hagay’da da, peygamber Zekeriya’da da bulunur. (Zekeriya, 6/9-14)’teki Pasajlar orijinal metinden olduğu gibi mesihi taçlandırmak için yüksek rahip Joshua (Yuşa) olmasa da Zerubbabil ‘dal’ ünvanını (Yeremya, 23:5) kullanmıştır. Burada çoktandır mesihin onuru anlamını oluşturmuştur. Vaadin yerine getirilmesi gerçekleştirilemeyince, yazılış tarzı ikincil olarak değiştirilmiştir. Böylece yüksek rahip Joshua mesihin gelişine işaret olarak taçlandırılmayı yazmış fakat yerine getirilmemiş, gerçekleşmesi vâki olabilecek mesih fikri böylece gelecekte beklenen mesih halini almıştır.

Zekeriya kitabına gelince, mesianik beklentilerden biri de burada bulunmaktadır. Pasajda tarih vermek zor olmakla birlikte şöyle bir ifade yer almaktadır:

“Ey Siyon kızı (İsrail halkı), sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, Ey Kudüs kızı! İşte kralın! (Mesih alçak gönüllü barışçı kral olarak resmediliyor.) O adil kurtarıcı ve alçak gönüllüdür. Eşeğe, evet sıpaya (eşek yavrusuna) binmiş sana geliyor! (Eşek kraliyete ait binek hayvanıdır (Yaradılış, 49:11 ile karşılaştırın) ve atla tezatlık/zıtlık bulunur yani barış seven kralın binek hayvanıyla) Savaş arabalarını Efrayim’den, atları Yeruşalim’den uzaklaştıracağım. Savaş yayları kırılacak. Kralınız uluslara barışı duyuracak, onun egemenliği bir denizden bir denize, Fırat’tan yeryüzünün uçlarına dek uzanacak.” (Savaşçıların boyunduruğu kesilmiş olacak ve uluslara barış için emir verecek...)

Onun dünya çapındaki hakimiyeti geleneksel formülle ifade edilmiştir. Önceki peygamberlik beklentilerinin en çok çeşitli unsurları burada bir kez daha etkili mesih imajıyla harmanlaştırılmıştır.”[112]

“(2. Samuel, 7/8-17) pasajı Eski Ahid inancının açık bir şekilde en tipik örneklerinden biridir. Üslup yönünden bakıldığında bu pasaj ikinci derecede muteber (Deuteronomic) görünür ve Joshua’nın döneminden daha erken olması da pek mümkün değildir. Ana fikri Davud hanedanının sürekliliği noktasında ısrar etmektir. Kendi bağlamında bu Saul’un hanedanının düşüşüyle karşılaştırılır fakat biz aynı zamanda Kuzey Krallığının kısa süreli çeşitli hanedanlarına yönelik bir karşılaştırmanın imâ edildiğini de varsayabiliriz. (Hoşea, 8/4 ile karşılaştırın.) Pasaj, Davud’un ardından gelecek baştan seçilmiş ya da nihai tek bir haleften bahsetmez ve hiçbir şekilde eskatolojiyle alâkalı değildir. Ancak tahtı işgal edenler kendi değersizliklerini kanıtladıkları oranda, ideal olanı gerçekleştirebilecek bir kralın peşine düşmek de o derece doğal olacaktır. Şayet aynı zamanda harika bir kurtarıcıdan umulan başka beklentiler de var olduysa, iki umut çizgisinin birbirine geçmesi son derece kolaylıkla vukû bulmuş olmalıdır.

Her halükârda, Eski Ahid’deki bireysel mesih neredeyse tamamen Davud hanedanıyla ilişkilendirilmiştir ve daha önceki peygamberlerde mesihçi olarak kabul edilebilecek atıflar tamamıyla bununla bağlantılıdır. Bunlar gerçekten de 2. Samuel kitabının 7. bölümünden daha eski olabilir ancak her durumda bu pasaj söz konusu umudun kaynağını teşkil etmekten uzaktır. Bu pasaj daha çok zaten var olan bir şeyi kuşatmakta ve buna edebî bir biçim vermektedir.

(Amos, 9/11-5)’te Davud hanedanının yeniden tesisine dair bir vaad vardır ancak burada bireysel bir mesihe dair hiçbir atıf bulunmaz ve daha çok sürgünle alâkalı bir ektir.

(Hoşea, 3/5)’te gelecekteki olaylardan bahseden tüm pasajları reddetmektedir. Kısıtlı anlamıyla mesihle alakalı kabul edilebilecek tek bölüm üçüncü kitaptadır. ‘Daha sonra İsrail’in çocukları geri dönecek ve Tanrıları olan Rabb’i ve kralları olan Davud’u arayacaklardır.’ Burada da Davud hanedanına vurgu yapılmaktadır ancak ya bölümün tümü ya da en azından ‘kralları Davud’ ifadesinin orijinalliği şüphelidir.

“(Yeşaya, 9:6-7) çok farklı nitelikte bir pasajdır. Burada karşımızda gerçek bir Davud’un neslinden mesih vardır ancak yenilenmenin Yehova’nın (Tanrı Yahve) eseri olduğunu belirtmek faydalı olacaktır. Bununla birlikte çocuğun kendisi bir fatih değil fakat barış prensi olmak için doğmuştur. ‘Güçlü Tanrı’ ifadesi ‘güçlü kahraman’ olarak yumuşatılmamalıdır. Zira bu Eski Ahid’de geçen benzersiz bir ifadedir. Tüm ünvaların ‘belki de mitolojik’ olduğu ve pasajın Hofstil’in (saray erkanının elit yaşam modeli/saray kültürü) etkisini ortaya koyduğu öne sürülebilir. Güya çocuk tahta derhal çıkar -bu iddiaya göre taht çocuğun doğumunda boştur ve bu belki de sürgünle bağlantılı bir tarihe işaret eder- ancak pasajın kendisinde Yeşaya’dan sonraya atılmasını gerektirecek başka hiçbir şey yoktur. Bu gerçekte daha erken döneme ait bir mesih beklentisini ortaya koyabilecek olan en açık ve net pasajdır. Bununla birlikte pasajın daha sonraki literatürde hiçbir etkiye sahip olmaması, ne Eski Ahid’de, ne Apokalipslerde[113] ne de Yeni Ahid’de buna atıfta bulunulmaması oldukça ilginçtir.

Diğer yandan (Yeşaya, 11/1) sonraki düşün üzerinde oldukça büyük bir etki göstermiştir ve birçok apokaliptik (kıyamete yönelik) pasajlardan devşirilen mesih resminin arkasında durur. Bilhassa ‘dal’ terimi teknik hale gelmiştir. Burada da mesih Davud’un neslindendir ve özel bir ruh güzelliğine sahiptir. Ayrıca altın çağın dönüşüne yapılan vurguyu da fark ederiz -ki bu yabancı mitolojilerden devşirilmiş olabilecek bir unsurdur- her halükârda Davud’un neslinden mesih açık bir şekilde eskatolojik bir bağlamda yer alır ve M.Ö. 586’dan sonra gelen bir tarihe işaret eder görünür. Böylece karşımızdaki metafor kökten kesilmekte ve yeni sürgünler veren bir ağaçtır ki bu da krallığın Kudüs’ün düşüşünde geçirdiği yıkımdan sonraki canlanışını tam bir şekilde resmetmektedir.”[114]

“Yeremya’da temel vurgu Davud çizgisinin devamı üzerine yapılır ve bu vurgu elimizdeki haliyle kitapta önemli bir yer tutar. Bu asıl pasaj olan 1. Samuel’in 7. bölümünün Deutoronomic/ 2. derecede muteber kaynağı dikkate alındığında dikkate değer bir özelliktir. (Yeremya, 23/5)’te Yahve Sidkenu (Rab doğruluğumuzdur) adıyla karşımızda adil “dal” ya da “sürgün” ifadeleri çıkmaktadır. Burada belki de hüküm süren Zedekiah’a alaycı bir atıf vardır. Ancak aynı terimin paralel olarak (Yeremya, 33/16)’da Kudüs’e uygulanması, ana vurgunun tek bir ya da nihai bir temsilciden çok, hanedanın kendisine yapıldığını gösterir ve bu özellik Yeremya, 17/25; 22/4)’te (Davud’un tahtı üzerinde oturan krallar) açık bir şekilde görünür. (Yeremya, 33/14-22)’de ise Davud’la yapılan anlaşmaya çok özel bir vurguda bulunulur ki bu da onun asla bir takipçi istememesi gerektiği anlamında yorumlanır. (Yeremya, 30/9)’da (Rableri olan Tanrıya ve kralları olan Davud’a -ki onu onların üstüne yükselteceğim - hizmet edecekler) o soydan gelen tek bir kişiye değil, takip eden her bir temsilciye ya da Davud’un kendisinin geri döneceğine dair bir inanca atıfta bulunuluyormuş gibidir. Son olarak, kurtuluşu getirecek olan Tanrı Yahve’nin kendisidir. Davud’un neslinden kral, sadece kurtuluş gerçekleştikten sonra görünür.

(Hezekiel, 34/23; 37/24)’teki genel sunum Yeremya’daki ile örtüşür. Altın çağ resimleriyle ve Yehova’nın hazır bulunmasına dair güçlü bir vurguyla, “kulum Davud” ’a geleceğin kralı olarak yapılan atıflarla karşı karşıya gelinmektedir.

Hezekiel’in verdiği genel izlenim, onun bireysel bir mesihe dair popüler umutlara ve bilhassa Davud hanedanına atfedilen vaadlere aşina olduğudur. Bütün bunlar gözardı edilebilmek için haddinden fazla güçlüdürler. Fakat prens-peygamber bunlara çok az ilgi gösterir.

(Hagay, 2/23)’e göre Zerubbabel, mesih çağında hükümdar olacaktır. (Zekeriya, 3/8; 6/12)’de ise bu şahıs ‘dal’ ve ‘Yehova’nın kulu’ olarak geçer. Pasajların önemi iki derecelidir: (a) ilk defa tarihsel bir kişiliğin Mesihle eş tutulduğunun tartışmasız bir

örneğiyle karşı karşıyayız; (b) Dala yapılan atıf, Hezekiel’dekinden çok daha kesin biçimde, daha evvelki kehanetlerin çalışılmakta olduğunu ve mevcut durumlara uygun bir şekilde yorumlandığını göstermektedir.

(Zekeriya, 9/9)’da yer alan haberler başka ve daha geç dönem bir kehanete aittir. Her ne kadar merkep, aslen kraliyet sembolü olagelmişse de, (Yaratılış, 49/11 ile karşılaştırın) burada alçak gönüllülüğü temsil eder. Kral düşmanları karşısında galip gelmiştir. Fakat asıl vurgu onun yönetiminin barışçıl karakteri üzerinedir. Kral çok açık ve sarih bir şekilde Davud’un neslinden bir çizgide görünmez.”[115]

S. E. Johnson’a göre “(Hoşea, 1/11)’de Yahuda’nın ve İsrail’in tek bir baş altında birleşeceği kehanetinde bulunur. Sürgün sırasında Hezekiel, kendi gelecek resmine insanların gerçek çobanı olacak Davud neslinden bir prensin kalıcı hükmünü de ekler. (Hezekiel, 37/24) Bununla birlikte (Hagay, 2/21-23 ve Zekeriya, 4/6-10) Davud’un neslinden umudun en açıkça belirtilen formudur.

Her iki peygamber de tahtın eski gücünü Vali Zerubbabel’le birlikte kazanacağını ummaktadır. Bu Acem İmparatorluğuna karşı girişilecek isyan sonucu olmayacaktır: “Güçle kuvvetle değil, ancak benim ruhumla başaracaksın diyor. Böyle diyor herşeye Egemen Rab.” (Zekeriya, 4/6)

(Yeşaya, 9/6-7)’deki kehanetler Eski Ahid’deki Davud’un neslinden telakkinin en yüksek noktasını işaret eder. Davud’un tahtındaki hükümranlığı adalet ve erdemle kurulacak ve hiç bitmeyecek olan bir “barış prensi” olacaktır.

Jesse’nin kesik uzuvlarından bir filiz boy verecek; Tanrı’nın ruhu onun üzerine dayanacak, o adaletle hükmedip yeryüzünün fakirlerinin hakkını koruyacak ve hatta vahşi tabiat bile huzur içinde yaşayacaktır. Çünkü yeryüzü tıpkı suyun denizi kapladığı gibi, Rabb’in bilgisiyle tamamen dolacaktır. Ancak ikinci Yeşaya’da Davud’un neslinden kral arka plana çekilir. Tanrı’nın “Davud için olan muhkem ve kesin sevgisi” zayıflamayacak ve Tanrı sürekli devam edecek olan bir sözleşme yapacaktır (Yeşaya, 55/3). Fakat  bununla birlikte krallığın yeniden kurulacağına dair belirgin bir vaad yoktur.”[116]

Eski Ahid’in Neviim bölümü için bir bekleme inancı ve geleceğe duyulan bir özlemden bahsedilse de teknik anlamda özel bir kurtarıcıdan bahsetmek olanaksız gibi gözükmektedir.

 

                    3. 3.  Ketuvim

Kitaplar bölümü de diyebileceğimiz Ketuvim bölümündeki beklenen mesihe yönelik gibi gözüken pasajlar yanıltıcı olabilmektedir. Çünkü bu tür pasajlar bölüm boyunca kimi zaman ortaya çıkıp kimi zaman da kaybolmaktadır. Geleceğe yönelik pasajlar diğer bölümlerde olduğu gibi daha çok İsrail halkınının sürgünden kurtuluşları adına ifade edilmiş millî umutlardır. 

E. Jenni’ye göre, “Mika’da mesih beklentisi, Yeşaya kitabındaki ile çok kuvvetli bir şekilde benzerlik gösterir. Burada da Mesihin doğumundan mistik ama dolaylı belirtilerle bahsedilmiştir. Mesih, Davud’un neslinden olmakla beraber Kudüs’ten gelmemekte, Davud’un soyunun yeniden bir başlangıcı kabul edilmektedir (Bkz. 1.Samuel, 17/12). Kısacası bu ihtiyaç sürgünden eve dönenlere atfedilmemiştir. Böylece Mika’nın peygamberliği kabul edilmemek zorundaydı ama Davud’un krallığının yeniden onarılmasında da atıfta bulunulduğu gibi o, Kral Süleyman’ın ölümünden ve Asurlular’ın ilhakından sonra ayrılmış ve bozulmuştu. (Mika, 5/2-5)’te Yahova’nın temsilcisi olarak mesihin evrensel hükümdarlığı şöyle gösterilmektedir: “... O gelince halkını Rab’den aldığı güçle Tanrısı Rabb’in görkemli adına yönetecek. Halk güvenlik içinde yaşayacak. Çünkü bütün dünya onun büyüklüğünü kabul edecek. Halkına esenlik getirecek.”[117] 

C. W. Emmet’e göre alıntı yaptığımız aynı bölüm için okuma ve yorumla alakalı küçük sorunları atladığımızda, asıl noktalar adına şunları söyleyebiliriz: “(a) Pasaj, mesihle ilgili hiçbir bahsin geçmediği bölüm 4’teki eskatolojik pasajı takip eder. (b) Beytlehem’de (Efratha) doğmuş mesihçi bir kraldan bahseder  ve dolayısıyla Davud’un neslindendir. Kral mütevâzı kökenine rağmen yüce ve anlaşılan barışçı bir hükümdardır. Bundan daha fazlasının imâ edildiği şüphelidir. Kralın ailesinin önceden beri mi varolduğu şüphelidir. ‘Doğum ağrısı çeken kadın’ın anlamı da açık değildir. Gressman ve diğerleri bunu ilâhi anne olarak açıklar. Fakat gizemli bir doğuma telmihte bulunulsa da, annenin bakire olduğuna ya da çocuğun bir şekilde İmmanuel pasajı ile bağlantılı olduğuna dair hiçbir imâ yoktur. Bu pasajın tarihi ne olursa olsun, daha eski yorumcuların izinden gitmek ve bu ibarede (Mika, 4/9) geçen Siyon’un doğum sancılarına bir atıf olduğunu görmek çok daha iyi olacaktır.

Her iki pasajda geri kalanların dönüşüne atıfta bulunulurken, (Mika, 4/9)’da ‘doğum sancısı çekmek’ için tamamen aynı kelimeler kullanılmıştır. Dolayısıyla ‘doğum sancısı çeken kadın’, Siyon’un cisimleşmiş halidir. 2. cümle hüküm süren hiçbir kral olmadığını kesinlikle ortaya koyar ve dolayısıyla sürgüne ait bir tarihe işaret eder. 5. cümle ve devamında farklı bir kehanete ait gözükür. Mesih ortadan kalkar ve pasajdaki güven başka bir kaynaktan destek alır.

Mezmurlar, 2., 45., 72., 89., 110. ve 132. bölümlerinde yer alan ifadeler dikkat çekicidir. Burada tarihle alâkalı neredeyse çözülemeyecek sorunlarla karşılaşılır. Çünkü belli bir peygamberin yazmalarındaki pasajlar örneğinde karşımıza çıkan apriori/önsel tahminler bile burada söz konusu değildir. Daha da ötesi, çeşitli Mezmurların geçirdiği düzenlemeler sürecinde ortaya çıkabilecek yorumlar olasılığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tarz te’viller varsayılan mesihçi bir referansı daha çok vurgulamış olabilirler. (Bkz. Mezmurlar, 72/8-12) Tüm bu Mezmurlarda krallardan, onların hüküm alanlarının kapsamından ve güçlerinden bahsederken genelde Davud ahdine vurguda bulunan şaşırtıcı bir dille karşılaşılmaktadır. Böylesi bir dilin, her krallıktaki İsrailli krallardan hiçbiri için geçerli olmadığı kabul edilmelidir. O halde bu Mezmurlar, gelecekte beklenen kurtarıcıya, yani mesihe mi hitap etmektedir? Bu görüşe getirilen itiraz, belli ve yaşayan bir kralın hedef gösterildiğine dair birçok durumda karşımıza çıkan güçlü bir izlenimdir. Örneğin, Mezmurların 45. bölümü açıkça gerçek bir evlilik şarkısıdır ve şayet bu Mezmurlardan bir kısmı tarihsel olarak anlaşılacaksa, dilin genel benzerliği aynı ilkenin tümüne uygulanması gerektiğini ortaya koyar. A. F. Kirkpatrick gerçekten de, bunların tümünün, mânevî uygulamalarıyla ilgili herhangi bir önyargı olmaksızın, aslî bir tarihsel atıfa sahip olduğunu öne sürer. Dili yorumlarken, Gressman’ın ya da diğerlerinin dikkat çektikleri ‘saray üslubu’ ya da Hofstil’in (saray kültürü) varlığından istifade ederiz. Bu tür abartılı bir dil doğulu hükümdarların şerefine verilen saray nutuklarının ve şiirlerinin o döneme ait düzenli bir ögesidir.

Bu Hofstil’in/saray kültürünün İsrail’de ve belki de başka bir yerde mesihçi beklentiden türemiş unsurları içinde barındırması mümkündür. Davud hanedanının bir üyesinin diğerleri arasında en yüce olacağına inanılmakta idiyse, herhangi bir kralın takipçilerinin krala tahta çıkışında başka kimsenin değil sadece onun uzun zamandır özlemle beklenen kişi olduğunu imâ etmesi oldukça doğal kabul edilmelidir. Bu durumda Mezmurlar, yarı-mesihçi olarak adlandırılmalıdır ve bunlar en azından mesihçi umudun doğasını açıklığa kavuştururlar.

Herhangi bir Mezmur’da bahsi geçen krala isnat edilen eşsizlik, haşmet ve nihai oluş gibi noktalara çok fazla vurgu yapmaktan sakınılmalıdır. Bunların dili, harfi harfine alındığında, sadece tek bir eşsiz mesihe uygulanabilir görünür. Ancak bir doğulunun ağzında uygulaması nispeten daha az katı ve dışlayıcıdır.

Takip eden noktalara ayrıca dikkat edilmelidir. Ketuvim’de/Peygamberlerde olduğu gibi vurgu Davud ahdi üzerinedir. 2. Samuel kitabının 7. bölümü sürekli olarak şairin gözleri önünden geçer görünmektedir. Bu özellikle millete ve hanedana atıfta bulunan Mezmurlar 89’da vurgulanmıştır. Bir bütün olarak Mezmurlar yeni bir çağı simgeleyecek belli bir kralın gelişinden ziyade hanedanın ve milletin eski durumuna dönmesi için yapılan bir duadır. Her ne kadar ‘Davud’un tomurcuklanan ‘boynuz’ ve ‘dala’ atıfta bulunuyor olması muhtemelse de aynı durum Mezmurlar’ ın 132. bölümü için de geçerlidir. Bununla birlikte Mezmurlar’ın 45. bölümü Davud’un neslinden beklenen mesianik bir umuda yönelik değildir. Aynı durum başlığı dışında Mezmurlar’ın 110. bölümü için de geçerlidir.

Mezmurlar’ın dili daha sonraki mesihçi fikirlerde çok büyük bir etki göstermiştir. Burada kullanılan terimler daha sonradan mesihin lakapları olmuştur. Ancak Mezmurlar’da geçtikleri şekliyle bunlar neredeyse hiç terim anlamında değillerdir. Diğerlerini hariç tutacak şekilde belli bir kişi ya da kral için kullanılmazlar. Örneğin (Mezmurlar, 2/2; 89/38-51; 132/10-17.)’da ‘kutsanmış’, (2/7 ancak muhtemelen 2/12’deki değil) ‘oğul’, ‘ilk doğan’(89/27) gibi genel anlamlarda kullanılmıştır. Ancak ‘senin tahtın, Ya Rab’ (45/6) ifadesi tanrılaştırma ifade edebilir.”[118]

“Kristoloji, Eski Ahid’de gelecek krala dair duyulan Yahudi umutları ve gelecekteki kurtuluş vakti temelinde gelişmiştir. İbrani kral (1.Samuel, 10/1; 16/13) ve yüce rahip (Çölde Sayım, 35/25) göreve geldiklerinde kutsanmışlardır. Dolayısıyla kral çoğunlukla “Tanrı’nın kutsanmışı” olarak adlandırılmıştır. Eski Ahid’in daha sonraki kısımları Davud’un neslinden gelen ideal bir yöneticiyi bekler. Onun zamanında Tanrı dünya üzerinde barış, refah, erdem, adalet ve marifetullahı sağlayacağı gibi Tanrı’ya hakiki ibadetin simgelediği mükemmel ve kalıcı hükmünü de tesis edecektir. Ancak bununla beraber bazı Eski Ahid kitaplarıyla birlikte Kitâb-ı Mukaddes dışı Yahudi literatüründe gelecek çağ dolaysız olarak Tanrı tarafından başlatılmakta ve bir mesih figüründen hiç bahsedilmemektedir.

Mesihçiliğin ilk başta, İsrail’in gelecekteki kaderiyle ilgili kehanetlerden mi yoksa Davut hanedanının kalıcı olacağı umudundan mı doğduğu kesin değildir (Yaratılış, 12/1-3; 49:/10; Çölde Sayım, 24/17-19). Belki de en erken Davud’un neslinden kehanet Mezmurlar’ın 18. bölümüdür.” [119]

Eski Ahid pasajları üzerine yaptığımız incelemeden anlaşılacağı gibi, burada dar anlamıyla mesih beklentisi nispeten ikincil bir yer işgal eder. Gelecekle ilgili pasajların ve kitapların büyük çoğunluğunda ondan neredeyse hiç bahsedilmemiş olması, onun gelişinin millî umutlar dahilinde aslî ya da değişmez bir unsur olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Örneğin, tamamıyla eskatoloji bahsine ait olan Sefanya’da ya da Yoel’de mesih beklentisinden hiç bahsedilmez. Bu durumlarda mesihin zaten anılmasına gerek olmaksızın mevcut bulunduğu varsayılamaz. Gerçekte ona dair ne üstü kapalı bir imâ ne de onu sokabilecek bir yer mevcuttur. Daha da ötesi, ona dair muhtemel atıflarla karşılaşılan kitaplarda ya da yazı parçalarında bile onun tamamıyla göz ardı edildiği birçok pasaj vardır. Buna Yeşaya’yı örnek verebiliriz. Fikir ani olarak ve zaman zaman ortaya çıkar ve yine aynı şekilde gözden kaybolur. Kurtarıcı ve halaskâr, Yehova’nın kendisidir ve işte bu Eski Ahid öğretisinin en aslî ve değişmez unsurudur. Asıl vurgu onun gelişine ve tezahürü üzerine yapılır. Bu vurgu herhangi bir temsilci üzerine değildir.

Mesihe yapılan atıfların ortaya çıkış biçimi ve bunların biçimsel olarak sıklıkla karmaşık hale gelmesi, mesihçi inancın her şeyden önce dine ait bir unsur olduğuna işaret eder. Bu inanç din adamlarına ait yazmalarda gözlerden uzaktır ve incelediğimiz üzere Hezekiel buna bir parça şüpheyle yaklaşır görünmektedir. Peygamberler bunu sürekli kullanmazlar ve söz konusu inanç sıra dışı olarak  bir görünür, bir kaybolur. Ancak bu inancın tamamıyla göz ardı edilmesi de mümkün olmamıştır. Din öğreticileri bundan ancak tedbir ve ihtiyatla yararlanabilirken, krallıkla olan bağlantı, bu inancın insanların kafasına sağlam bir şekilde yerleşmesine sebep olacaktır.

Karşılaştırmalı Dinler Tarihçisi Gunkell ve özellikle mevcut konumuz açısından Gressman, mesihçi inancı da içinde barındıran Yahudi eskatolojisinin peygamber ya da sürgün dönemlerinde ortaya çıkan yeni bir gelişme olmadığını, aksine çok daha erken bir döneme uzandığını ısrarla öne sürmüşlerdir.[120]

 

                    4.  MESİHİN ÖZELLİKLERİ

                    4. 1.  Davud’un Soyundan Oluşu

Yahudi İnanç esaslarına göre beklenen mesih Davud’un kraliyet soyundandır. Bu inanç özellikle Ortodoks Yahudiliğinde değişmez bir kuraldır.

Bilindiği gibi Davud[121] (King David) ve oğlu Süleyman[122] (King Şalomo) İslam’daki gibi bir peygamber değil, kral olarak telakki edilmişlerdir.[123] Bu anlayıştan hareketle, Kral Davud’un soyundan bir mesih beklenmekte ve bu mesih liderlik vasfına haiz bir kurtarıcı kabul edilmektedir. Tanrı’nın himayesi sayesinde o, günah işlemeyen bir şahsiyettir ve masumdur. Mesih’i diğer insanlardan ayıran bir diğer husus ise onun yeryüzünde Tanrı’nın melekûtunun temsilcisi olmasıdır. Böylece o, Tanrı’nın özel lütfuna sahip olarak her an günahtan korunur.[124] Eski Ahid’de Kral Davud, kraliyet soyundan gelecek kurtarıcı olup, aynı zamanda Tanrı ile baba-oğul gibi karşılıklı sevgi içerisinde olacak ve soyu sonsuza dek önderlik yapacaktır.

Aşağıdaki alıntılar, Davud’un soyundan gelecek yüksek şahsiyetli, karizmatik kişiliği ile beklenen bir kurtarıcıyı en çarpıcı olarak aktaran  pasajlardan biri olarak görüldüğünden biz aynen aktarmayı uygun bulduk.[125] 

“Şimdi kulum Davud’a şöyle diyeceksin: ‘Herşeye egemen Rab diyor ki, halkım İsrail’e önder olasın diye seni otlaklardan ve koyun gütmekten aldım. Her nereye gittiysen seninleydim. Önünden bütün düşmanlarını yok ettim. Adını dünyadaki büyük adamların adı gibi büyük kılacağım. Halkım İsrail için bir yurt sağlayıp onları oraya yerleştireceğim. Bundan böyle kendi yurtlarında otursunlar, bir daha rahatsız edilmesinler. Kötü kişilerde halkım İsrail’e hâkimler atadığım günden bu yana yaptıkları gibi, bir daha onlara baskı yapmasınlar. Seni bütün düşmanlarından kurtarıp rahata kavuşturacağım.

‘Rab senin için bir soy[126] yetiştireceğini belirtiyor: Sen ölüp atalarına kavuşunca, senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp krallığını pekiştireceğim. Adıma bir tapınak kuracak olan o’dur. Ben de onu krallığının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim. Ben ona baba olacağım, o da bana oğul olacak. Kötülük yapınca, onu insanların değneğiyle, insanların vuruşlarıyla yola getireceğim. Ama senin önünde kaldırdığım Saul’dan esirgediğim sevgiyi hiçbir zaman esirgemeyeceğim. Soyun ve krallığın sonsuza dek önümde duracak; tahtın sonsuza dek sürecektir.’ Böylece Natan bütün bu sözleri ve görümleri Davud’a aktardı. “Bunun üzerine Kral Davud gelip Rabb’in önünde oturdu ve şöyle dedi: “Ey Egemen Rab, ben kimim, ailem nedir ki, beni bu duruma getirdin? Ey Egemen Rab, sanki bu yetmezmiş gibi, kulunun soyunun geleceği hakkında da söz verdin. Ey Egemen Rab, insanlarla hep böyle mi ilgilenirsin? Ben sana başka ne diyebilirim ki! Çünkü, ey Egemen Rab, kulunu tanıyorsun. Sözünün hatırı için ve isteğin uyarınca bu büyüklüğü gösterdin ve kuluna bildirdin...”

“Şimdi, ya Rab Tanrı, kuluna ve onun soyuna ilişkin verdiğin sözü sonsuza dek tut, sözünü yerine getir. Öyle ki, insanlar, ‘her şeye Egemen Rab İsrail’in Tanrısıdır!’ diyerek adını sonsuza dek yüceltsinler ve kulun Davud’un soyu da önünde sürsün. “Ey herşeye Egemen Rab, İsrail’in Tanrısı! Senin için bir soy çıkaracağım diye kulunu açıkladın. Bundan dolayı kulun sana bu duayı etme yürekliliğini buldu. Ey Egemen Rab, sen Tanrısın! Sözlerin gerçektir ve kuluna bu iyi sözü verdin. Şimdi önünde sonsuza dek sürmesi için kulunun soyunu kutsamanı diliyorum. Çünkü, ey Egemen Rab, sen böyle söz verdin ve kulunun soyu kutsamanla sonsuza dek kutlu kılınacak.”[127]

Görüldüğü gibi Tanrı tarafından Davud’un soyundan yani kraliyet ailesinden gelecek bir kurtarıcı açık bir ifade ile dile getirilmekte, Davud’un soyunun ve tahtının sonsuza dek hüküm süreceği bildirilmektedir. Ayrıca beklenen bu “öndere” vadedilmiş toprakların yani arz-ı mev’ud’un verileceği de açık bir dille ifadelendirilmektedir.

Yahudiler, özellikle Hıristiyanlığın ilk asrından itibaren mesih inancını dinlerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmüşler ve bu kimseyi Davud’un oğullarından beklemişlerdir. Beklenen mesih ise esrarengiz bir şekilde zuhur edecektir.[128] Davud’un soyundan gelecek bu mesih, Yahudi inancına göre bilinmeyen bir çağda, Yahudileri mutluluğa ulaştırmak için mutlaka günün birinde gelecektir.[129]

Yahudiliğin en önemli ikinci kaynağı olarak görülen Talmud’da da mesih üzerine bir çok pasajlar vardır. Bu pasajlardan bir tanesi şöyledir:

“Rabbi Nehorai dedi: Davud oğlunun geleceği zamanda delikanlılar ihtiyarların yüzlerini sarartacaklar ve ihtiyarlar delikanlılara ayağa kalkacaklar. Kız anasına, gelin kaynanasına karşı gelecek ve bu zamanın yüzü köpek yüzü gibidir ve bir oğul babasından utanmayacak.’ Yani artık aile bağları tamamiyle çözülecektir.”[130]

Eski Ahid’in Yeşaya bölümünde, kurtarıcı’nın Yakub soyundan geleceğinin bildirilmesi bu konuda Yahudi din adamları arasında bir tartışma konusu olmuştur.

Yeşaya’nın 59. bölümünde “Rab diyor ki, ‘kurtarıcı Siyon’a, Yakub soyundan olup başkaldırmaktan vazgeçenlere gelecek’ ” denmekle birlikte[131] mesihin kimliği sorununda ikinci görüş olan “Yakub’un soyundan” geleceği şeklindeki görüşün Levililere (Kohenler) ait zayıf bir görüş olduğunu söylemekle yetinmek istiyoruz. Genel görüş mesihin Davud’un soyundan beklenmesi yönündedir.

                     

                    4. 2. Kral Oluşu

Yahudi inancına göre beklenen kral mesih bir gün mutlaka gelecek, zulüm, baskı ve sürgün yılları son bulduğunda sevgiye dayanan bir yönetim kuracak, Davud’un soyundan biri sadakatle “krallık”[132] yapacak, adalet ve doğruluk dağıtmakta tez davranacaktır.[133] Eski Ahid’e göre mesihin bir özelliği de kral oluşudur. Eski Ahid krallık kavramını çoğu zaman siyasî iktidara sahip oluşunu ifade etmek için kullanmıştır.

Tanrı, Eski Ahid boyunca her fırsatta beklenen mesihin Davud’un kraliyet soyundan geleceğinden ve bu kişinin de bir kral olacağından bahsetmekte; Davud’un soyundan bir kral mesih çıkaracağı günlerin yaklaştığını, bu kralın bilgece egemenlik süreceğini, ülkede adil ve doğru olanı yapacağını ve Yahudi ulusunun vaadedilmiş topraklarda huzur ve barış içinde yaşayacağını vaadetmektedir.[134] Ayrıca bu kralın güçlü biri olacağını, düşmanlarına galip geleceğini ve başındaki kraliyet tacının hep parlayacağını yani krallığının ebediyen süreceğini bildirmektedir.[135] Yine Eski Ahid’in 2. Tarihler kitabında: “Davud’un soyuna ilişkin Rabb’in verdiği söz uyarınca, kralın oğlu kral olacak”[136] denilerek kraliyet soyundan gelecek kişinin de bir kral olacağı dile getirilmektedir. Yeşaya’da ise:

“Kralı bütün güzellikleriyle görecek, uçsuz bucaksız ülkeyi seyredeceksin”[137] denilerek İsrail halkının kralın lütfundan besleneceği ve vaadedilmiş topraklara ulaşılacağı müjdelenmektedir.

 

                    4. 3.  Kurtarıcı lider oluşu

Mesih inancı, ulusların uğradığı büyük yıkım ve felaket dönemlerinde, ilâhi bir sığınak ve koruyucu bulamadıkları zamanlarda ortaya çıkmıştır. Yahudilerin de tutsaklık çağlarında böyle bir inanca kapılmaları olağandı. Onlara göre mesih dünyanın sonuna doğru ortaya çıkacak, bütün kötülüklerin kökünü kazıyacak, İbranileri yükseltecektir.[138]

Yahudi din bilginlerine göre mesih sözü, ilk olarak Bâbil Talmud’unun 97. bölümünde geçmektedir. O gelecek, yeryüzünde “Tanrı’nın Devletini” kuracak, Yahudi ulusunun mutlu yaşayışı da böylece başlayacaktır. Eski Ahid’de, Zekeriya,[139] Yeşaya,[140] Yeremya[141] gibi bölümlerde mesih adı geçmeksizin bir kurtarıcı liderin geleceğine, günün birinde yahudileri tüm kötülüklerden, baskılardan, zulümlerden ve özellikle de sürgünden kurtarıp, vaadedilmiş topraklara yerleştireceğine ilişkin anlatımlar vardır.

Sonraları bu anlatımların temelini teşkil eden mesih inancı Maymonides’le iman esasları içine girmiş ve günümüze dönük şeklini kazanmıştır. Bu kavram daha çok Ortaçağda gelişmiş gözükmektedir.

Yahudi ulusunun nasıl bir mesih beklediği ve bu inanca nasıl yürekten inandıkları ortadadır. Yahudilerin ne zaman başları sıkışsa, ne zaman sürgün edilseler, ne zaman acılara göğüs germek zorunda kalsalar hep bu kurtarıcı mesih inancına sarılırlar. Bu inanç zamanla çok güçlenmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu sebeple, zaman zaman İsrailoğullarından halkı düştüğü durumlardan kurtarmak için mesihler çıkmış, ancak bu çıkışlar Yahudileri daha büyük felaketlere uğramalarından alıkoyamamıştır.[142]

Biz son olarak mesihin kimliği konusunda ulaşabildiğimiz üç görüşü sunarak bu bölümü de sona erdirmek istiyoruz:

Musa, ilâhi nurun timsâlidir. Hüküm gününden daha önce tövbekâr olmuş kimselere şefaat edecek ve kurtaracaktır. Beklenen mesih de Musa peygamberden başkası değildir.[143]

Diğer görüş beklenen Mesih’in aslında Yahudi halkının kendisi olduğudur. Yeşaya bölümünde ismi bildirilmeyen bir peygambere göre mesih bir fert değildir.

Bir diğer görüş ise Mesih bütün İsrail’di ve bütün İsrail “Rabb’in ızdırab çeken kulu” idi. İsrail, diğer tüm uluslara gönderilmiş bir aydınlıktı. Ancak bu sayede bütün uluslar kurtuluşa erebilirdi.[144]

Mesihin kimliği başlığı altında incelemeye çalıştığımız bu bölümde Yahudilikte mesihin kim olduğu sorusuna üç cevap bulabildik. Bunlar, yukarıda detaylarıyla vermeye çalıştığımız şu üç görüştür :

1- Mesih’in Hz. Musa olduğu ve yeniden döneceği,

2-Mesihin İsrail ulusunun kendisi olduğu,

3-Mesih’in Davud’un soyundan beklenen kurtarıcı bir insan olduğu.

Yukarıda uzun uzadıya açıklamaya çalışığımız Mesih’in bir şahıs ve henüz yeryüzüne inmemiş olan Davud’un soyundan beklenen bir kurtarıcı olduğu görüşü bizce

 

daha doğru bir görüş gibidir. Yukarıda gösterdiğimiz kaynaklar bu görüşü desteklemektedir.

                     

                    5.  MESİHİN DÖNEMİ VE MİSYONU

                    5. 1.  Mesih Dönemi

Yahudilerin beklediği mesih, dînî kimliğinin yanı sıra askerî ve politik bir lider olacaktır.[145]

Sellin, beklenen mesih inancıyla Eski Ahid pasajları arasında varsayılan paralellikleri tafsilatıyla ele alır ve tarihin sonunda gelecek ya da yeni bir çağ başlatacak ilâhi bir kurtarıcı beklentisiyle gerçekte hiçbir paralellik olmadığı sonucuna varır. Bulunabilecek en fazla şey, cennetin altın çağının dönüşüne duyulan özlemle birlikte belli bir krala sunduğu övgülerdir. Her yeni kralın bir mutluluk ve barış çağı getireceğine yönelik doğal bir umut vardır ancak Sellin’in sonuçlandırdığı gibi İsrail’e özgü gerçek bir mesih beklentisine dair hiçbir kanıt yoktur: “Kadim (eski) doğu hiçbir eskatolojik kral tanımamıştır.”

Yaygın bir kurtarıcı-kral inancı Eski Ahid’in dilini açıklamada lüzumlu değildir. En erken mesihçi pasajlarda, Davud hanedanının artan ihtişamı ve yeniden canlanışıyla bağlantılı beklentilerle karşılaşırız. Ayrıca nisbeten daha erken bir döneme uzandığı muhtemel olan altın çağın tekrar geleceğine dair eskatolojik umutlar da vardır. Bu altın çağ bizzat Yehova tarafından gerçekleştirilecektir. Ancak tüm kritik ilerleme dönemleri gerçek hayatta özellikle yüce bir kişiliğin görünüşüyle bağlantılı olduğundan Yehova’nın bu kurtarışına, O’nun dünyevî temsilcilerinden birinin aracılık edebileceğine inanmak doğaldı ki bu temsilci de Davud’un nesli arasından aranacaktı. Böylece Yeşaya kitabının 11. bölümünde karşımıza çıktığı şekliyle, millî ve eskatolojik umutlar kolaylıkla birleşecekti. Davud’un neslinden mesih geniş ölçüde dağılmış bir dünya kurtarıcısı fikirlerinin yozlaşmış halini simgelerken, söz konusu mesih fikri daha sonradan millî ve eskatolojik umutların bir araya gelişinin ürünü olarak gelişmiş gözükmektedir.[146]

Mesih bekleyen bir Yahudi için o, hem din hayatını düzenleyecek, uygulatacak reformist ve dinî bir lider, hem düşmanlarını yok edecek askerî komutan hem de İsrailoğullarını vadedilmiş topraklara götürecek ve sonunda tüm dünyayı yönetecek siyasî bir kişiliktir. Dolayısıyla Yahudilik’te beklenen mesih, fazlaca politize edilmiş bir şahsiyet olarak gözükmektedir. Dinî liderliği onun siyasî, politik ve askerî liderliği ile dengede gibidir. Eski Ahid pasajlarının tamamı için eskatolojik bir kurtarıcının mevcudiyetini ifade etmek oldukça güç gözükmektedir. Beklenen mesih, Davud’un soyundan gelecektir. Ancak bu geliş mutlaka kıyamet öncesi bir geliş değildir. Asıl vurgu Davud’un ihtişam dolu krallığına ve halkın o yıllardaki rahatlığına duyulan özlemdir. Yüzyıllar içinde bu özlem bir inanca dönüşmüştür. Süleyman’ın mabedinin yeniden inşası da bir anlamda bu özlemin sembolik ve fiziki bir yansımasıdır. Eski Ahid pasajlarına bakarak bu mabedin yapılmasının bir inanç kadar önem arzettiğini söylemek neredeyse imkansız gibidir.

Mesih geldiğinde sularda büyük bir bolluk olacak, çöllerden sular fışkıracak.[147] O gün dağlar tatlı şarap, tepeler süt akıtacaktır. Rabb’in evinde bir kaynak çıkacak, “Şittim” (Akasyalar) vadisini sulayacaktır.[148]

Mahsülün çok artması, mesihin oluşturacağı dinî ve ahlakî hayatın bir mükâfatı olacaktır. Bahçeler ormandan farksız olacak, çöllerde akasyalar ve zeytin yetişecek, ağaçlar devamlı meyve verecektir. Yeryüzü, bitkilerin aromatik kokuları ile dolacak, hubûbat bol ve yerdeki otlar gibi çok olacaktır.[149]

Mesih’in en önemli misyonu, Allah’a imanı öğretmektir. Onun varlığı, kâinata hakimiyetini, tarihin aynı zamanda yöneticisi olduğunu insanlara anlatmaktır. Hak ve hakikatı tebliğ edip duyurmaktır. Onun döneminde denizin sularla dolu olması gibi, vaadedilen topraklar da Rabb’in bilgisiyle yani imanla dolacaktır.[150]

 

Türkiye’de, son yıllarda Yahudilik üzerine önemli araştırmaları bulunan Baki Adam’a göre, Maymonides’in Yahudi olmayan uluslarla Yahudilikteki mesih inancı arasında önemli bir bağlantı mevcut bulunmaktadır. Nasıralı (Hz. İsa) ve O’ndan sonra gelen İsmailî (Hz. Muhammed) Tanrı’nın kullarını mesihi döneme hazırlamışlar ve mesihin yolunu açmışlardır. Dünyanın en uzak noktalarına ve adalarına kadar Allah’ın adını ulaştırmışlardır. Maymonides başka bir yerde, Mişne Tora isimli ünlü eserinde ise bu görüşünü şöyle dile getirmektedir:

“Nasıralı’nın ve İsmailî’nin öğretileri, bütün dünyayı, tek bir ruhla, Tanrı’ya ibadeti mükemmelleştirecek olan mesihin gelişini hazırlama hususunda kutsal amaca hizmet etmektedir. Hıristiyanlar ve Müslümanlar, kutsal kitabın sözlerini ve hakikat kanunlarını bütün dünyaya yaymışlardır. Yaptıkları ve yapacakları hatalar dikkate alınmaksızın, mesihî çağın gelişinde onlar tam doğruya döneceklerdir.”[151]

Görüldüğü gibi Maymonides’e göre Hz. İsa ve Hz. Muhammed, mesihin gelişine zemin hazırlayan önemli bireyler olarak nitelendirilmektedirler.

İbranice haham yazıtlarında mesih özellikle ön planda yer almaz fakat ilk iki yüzyılda Ferisî çevrelerde mesihçi kurguların olduğunu gösterecek yeterince gelenek kalmıştır. Hahamlar mesihin sadece Tanrı tarafından bilinen bir vakitte geleceğini ve kendini ayrıca mesihî mucizelerle ve eserlerle kimliğini kanıtlayıncaya kadar gizli kalacağını düşündüler. Onun geliş tarihini hesaplamaya yönelik çabalar genel olarak hahamlar tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Zaman zaman İsrail’in günahlarının onun gelişini geciktirdiğine inanılmıştır.[152]

Mesihin yeryüzünde ne kadar kalacağı meselesi hahamlar arasında bir ihtilaf konusudur. Bazıları mesihin kırk yıl, bazıları yetmiş yıl bir kısmı da üç nesil kalacağını söylemektedir. Bazı görüşler ise daha çarpıcıdır. Mesihin yeryüzünde dünyanın yaratılmasından beri geçen süre kadar yahut Nuh’tan zamanımıza kadar geçen süre kadar hükmedeceğini söylerler. Hahamlardan bazılarının görüşü ise mesihin saltanatının binlerce yıl süreceği şeklindedir. Onlara göre “iyi bir yönetim meydana gelirse çabucak yıkılmayacaktır.” Yine onlara göre mesih ölecek, ona oğlu halef olacak, sonra da torunu yerine geçecektir.[153] Yine başka görüşlere göre Mesih devri hahamların hesabına göre 400 sene sürecek ve Mesih’in ölümü ile son bulacaktır.

Ancak bunlar kabul edilmiş genel doğrular olmayıp, sadece yapılan yorumlar ve görüşlerdir. Bâbil Talmud’ unun Sanhedrin bölümünün 97 a ve 97 b  bölümlerinde bu dönem şöyle geçer:

“Elia’nın sinagogunda şöyle öğrettiler: Dünya altı bin yıl duracak; iki bin yıl şaşkınlık, iki bin yıl yol gösterme, iki bin yıl da mesihin zamanı. Ama bizim pek çok olan suçlarımız yüzünden bunlar geçtikleri gibi geçtiler.” Yine bazılarınca, mesihin geleceği zamanı ancak Allah bilmektedir. Her an beklenir. Bununla birlikte mesihin geleceği yıl ve ay, Yahudi mistik kitabı olan Kabbala’ya başvurularak hesap edilmeye çalışılmıştır. Tesbit edilen tarih tutmayınca veya “mesihim” diye ortaya çıkanlar sahte çıkınca te’vil yoluna sapılmış ve tarihler ileriye atılmıştır. Mesih’in gelmesi yine gecikince de bunu, sebt (kutsal Cumartesi kutlaması) gününü ihlal etmelerine ve günahkârlıklarına vermişlerdir. Mesih’in geliş tarihini hesap edenlere göre o, herhangi bir Nisan ayının 14. gecesinde gelecektir. Çünkü Tanrı Yahve, İsrailoğullarını bu ayda ve bu günde kurtarmıştır. Bir veya iki sebt gününe riayet edilse Mesih hemen gelecektir. Bir başka görüşe göre ise bu geliş ya Nisan ya da Ekimde olacak ve tüm Yahudiler bu ayda kurtulacaklardır. Bazıları ise onun geliş tarihini 240 veya 471 yılı olarak ilan etmişlerdir. Ancak bu görüş de yine içerden yükselen itirazlarla kabul görmemiştir. Çünkü mesih hiç beklenmedik bir anda gelecektir.

Yahudilikte Mesih’in şu anda nerede olduğu konusu da tartışmalıdır. Bazı yahudilerce, Mesih semada bulunmaktadır. Danyal peygamber, Mesih’i yanında bir grup semavî varlıkla gökten inecek bir şahsiyet olarak düşünmüştür. Bazıları daha ileri giderek Mesih’in hâlâ semada ilahî bir taht üzerinde oturmakta ve dünyayı yöneteceği zamanı beklemekte olduğunu söylemektedirler.[154] Bu görüşün mensupları Eski Ahid’in şu ifadelerini delil olarak göstermektedirler:

“Gece görümlerimde insaoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var olanın yanına doğru ilerledi, onun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği, hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır.”[155] Bu ifadeler Hıristiyan araştırmacıların da ilgisini hayli çekmiştir. Yahudilerin aksine onlara göre “insanoğluna benzer biri” İsa’dır. Yine onlara göre İsa yeryüzüne bulutların arasından yani gökten inecektir.

Yahudi araştırmacılara göre ise Mesih’in yeryüzüne ne zaman geleceği ve ne kadar kalacağı konusunda en genel ve doğru görüş, bunların sadece Allah tarafından biliniyor olmasıdır. Bu konuda sadece mesih devrinden önce ve mesih zamanına yönelik işaretler ve alâmetler mevcut olabilir.

 Yahudiliğe göre dünyanın saltanatı altıbin’inci yılında sona erecek ve yeryüzünde hiçbir canlı kalmayacaktır. Yedibin’inci yılda ise kıyamet kopacak, ardından da haşir ve hesap günü olacaktır.[156]

Mesih karşıtı veya hristiyan karşıtlarıyla ölümünden yeniden dirilme, kötü ve günahkârlar arasındaki adaleti sağlamak onun genel maksadına karşı oluşuna ilişkin bir zorluk söz konusudur. Mesih’in gelişi trans ötesi ve kozmiktir. Bilinmeyen zamanın başlangıcında yeryüzünün tapusunu Tanrı için hak edeceklerdir. Bu yeni beklentiyle eski ve dünyevî olan ulusal mesianik krallık arasında çelişkiler mevcuttur. Her ikisine bakarak varılan nokta Mesih’in krallığı şu anki bilinmeyen zamanın sonu içindir. Sınırlı zaman için dayanmak –ki 40, 400, 1000 veya 2000 yıldan bahsedilir- ve sonra yeni bilinmeyen zaman takip eder. Bu müddetin sonunda Mesih ölecek ve yeniden kendisi için bilinmeyen bir çağda dirilecektir.[157]

Talmud, mesihî döneme bir kaç açıdan yaklaşmaktadır:

Evrensel açıdan bakıldığında mesihî dönemle günümüz dünyası arasındaki fark sadece devletler tarafından boyunduruk altına alınmadadır. Yani yaşamın sosyal şartları ve sosyal adaletinin hüküm süreceği bir dönemin arzusunu yansıtmaktadır. Millî açıdan yaklaşımda mesih ancak İsrail’in bozulmuş hâkim ve zaptiyelerinin yok olduğu zaman gelir. Mistik açıdan yaklaşımda ise mesih ancak bedende bulunan ruhlar tükendiğinde gelir. Anlatılanlara göre Tanrı, ruh ve mahlukâtı elinde tutandır. Mesih, ancak ruh stoku tükendiğinde gelecektir.

İshak Luria’nın öğretisine göre ise, Kabbala’nın esas amacı, Mesih’in gelişine insanları hazırlamak ve kurtuluş çağını hızlandırmaktır. Yapılan hesaplara göre kurtuluş yılı 1648 idi. Ancak bu tarihte de mesihin gelişi gerçekleşmemiştir.[158]

                     

                    5. 2.   Mesihin Misyonu

Bu başlığımızda mesihin yeryüzüne gelişinden önce dünyanın durumu ve geldikten sonra bozulmuş olan dünyayı düzeltmek için yapacağı işleri Eski Ahid verilerine göre incelemek istiyoruz:

Mesih gelmeden önce dünyada dinsizlik, ahlaksızlık, pahalılık, felaketler, savaşlar, yıkımlar, hastalıklar artacak; utanma hissi, adalet, verim, toprakların bereketi azalacaktır. Kudüs harap olacak, sınır halkları şehir şehir dolaşacak ve kendilerine bir vatan bulamayacaklardır. Bâbilliler; İsrail ülkelerine ayak basacak, Fars atlıları İsrail mezarlarını çiğneyecektir. Mesih, Tanrı Yahve’nin yeryüzündeki vekilidir. Bu nedenle o, hem Yahudi ulusuna, hem de Yahudi olmayan uluslara hâkim olacaktır. Hâkimiyetine karşı gelenler ilâhi ceza ile karşılaşacaklardır. Mesih, adil bir hükümdar olarak Davud’un tahtından ülkeyi idare edecektir.[159]

Mesih, Tanrı evini (Süleyman’ın Mabedi) Kudüs’te Siyon tepesine kuracak, ilâhi rahmetle Kudüs, bir sahil şehri olacak, etrafını 12 kapısı bulunan ateşten bir sur çevirecektir. Şehrin tamamı inci ve mücevherlerle süslenecektir. Caddeler, evler, surlar mücevherlerden inşa edilecektir. Şehir öyle genişleyecektir ki Şam kapılarına kadar ulaşacaktır.

Eski Ahid’in Yeşaya, Yeremya ve Daniel bölümlerinde yaygın olarak geçen mesih devrine ait tasvirler de kısaca şöyledir:

Beklenen Mesih yukarıda zikrettiğimiz gibi Davud’un soyundan gelecek ve Beytlehem de doğacaktır. Doğduğu gün mabed yıkılacak, doğumunu Mikâil ilan edecek, Tanrı Yahve’nin yeryüzündeki bir temsilcisi olarak Yahudi olan ve olmayan tüm uluslara hükmedecektir. Bir dünya imparatoru olarak Yahudilere Tanrı Yahve’nin rahmetini, inançsızlara da Tanrı’nın lanetini getirecektir. Adil bir hükümdar olarak ülkesinin sınırlarını denizlerden denizlere ulaştıracaktır. Roma’yı fethetmesinin yanısıra, Mısırlıları ve Arapları vergiye bağlayacak, ülkesini Tanrı’nın güzel buyruklarına göre yönetecektir. Tevrat’ı tüm uluslara öğretecek, insanların kalpleri imanla dolacaktır. Savaşların tamamını kaldıracak, savaş aletlerini tarım aletlerine çevirecektir. Onun devrinde huzursuz ve mutsuz hiç kimse kalmayacak, hatta çocuğu olmayan kimseler bile çocuk sahibi olacaktır. Allah Kudüs’ü kuşatacak olan Yecüc ve Mecüc’ü; hastalık, ateş ve dolu ile yok edecek, leşlerini vahşi hayvanlar temizleyecektir.[160]

Aslında bu tasvirlerin tamamı mecazi bir anlam ifade ediyordu. Anlatılmak istenen şey insanın doğasında var olan ve yaradılışından gelen mükemmel bir dünyada yaşama arzusunun tasviriydi. Yahudi peygamberler ancak bu şekilde acılar içinde kıvranan Yahudi halkını rahatlatabiliyordu.

Kral Davud’un ve oğlunun görevi Kudüs’ü tanrısızlardan ve putperesetlerden temizlemekti. Ondan sonra kutsanmış insanların krallığını kuracaklar ve yabancılar bu krallığa kabul edilmeyeceklerdir. Boyun eğdirilmiş putperestler çok uzaklardan Kudüs’e, onun yüceliğini ve ulusun dağıtılmış üyelerini geri getirmek ve görmek için geleceklerdir. Bilge, güçlü ve günahsız kral, tek başına Tanrı’ya bağlı olarak kutsanmış çağ sunacaktır. Eski Ahid’e göre Mesih, İsrail’in kurtuluşu için oldukça aktif bir rol oynamaktadır. Mesih’in geldiği zamanı göz önünde bulundurursak birçok apoclatic (kıyamete yönelik kitap veya pasajları olan) yazar dünyanın sürekliliğini tarihsel olarak hesaplamaya çalışmıştır. Ancak bazı yazarlara göre hiç kimse Tanrı’nın hesapladığı günü ve saati bilemez. O dünyanın günahkârlığı doruk seviyeye ulaştığında gelecektir. (Savaş, mikroptan kırılmalar, açlık ve diğer şeyler çözümsüz kaldığında gelecek.) Bazı hahamlara göre yasaya itaat ve pişmanlık onun gelişini hızlandıracaktır. Ancak diğer otoriteler İsrail’in pişmanlığına bağlı olarak geleceğini inkâr ederler. En geniş alana yayılmış olan inanç, Peygamber Elişa’nın geri dönecek ve İsrail’i Mesih’in gelmesi için hazırlayacaktır.[161] Mesih’in çoktandır tanınmaz şekilde kendini sunduğu ve İsrail’in günahları için gizlediği düşünülürdü. Mesih geldiğinde o, Roma ve Bâbil gibi dünyevî güçleri yok edecek ve siyon üzerine görkemli krallığını sadace İsrailliler için kuracaktır.

Mesih dünya üzerindeki her türlü zulme son verecek, adaleti egemen kılacaktır. Onun oluşturduğu barış ortamı sadece insanlara değil, aynı zamanda vahşi hayvanlara da yönelik olacaktır. Vahşi hayvanların vahşetleri de sona erecektir. Halkını açlık, sefâlet ve yoksulluktan kurtaracak, fakirlere yardım edecek, İsrail topraklarını güllük gülistanlık yapacak ve tüm insanlık Rabb’in bilgisiyle dolacaktır.[162]

İsrailoğullarına göre Mesih’in öncüsü İlia (İlya/İlyas)’dır.[163] Peygamber Malaki, Mesih’in gelişinden hemen önce İllia’nın geleceğini müjdelemiştir: “İşte, Rabb’in büyük ve korkunç günü gelmeden önce, ben size peygamber İlyas’ı göndereceğim.[164] O, Mesih’in gelişinden üç gün önce, Filistin dağlarında görünecek ve kurtarıcı Mesih’in geleceğini müjdeleyecektir. Daha sonra Mesih’e başkâhin olarak hizmet edecek, Yahudilerin aile hayatını düzenleyecek, dinî işleri bir düzene koyacaktır.[165]

Karşılaştırmalı Dinler Tarihçileri olan Gressman ve Gunkell’in değerlendirmelerine göre beklenen Mesih, muzaffer bir komutan değil, bir “barış temsilcisi” dir. Tanrı Yahuda’nın temin edeceği “altın devrin” hükümdarıdır. Bu inancın Yahudilere bıraktığı intiba, tarihlerindeki gibi güçlü bir altın çağı yeniden yaşayacak olmalarıdır. Bu dönüş Tanrı Rab tarafından kendilerine verilecektir. Ancak Tanrıları Rabb’in bu iradesi ancak kendi meshettiği ve melekûtunun temsilcisi olan Mesih tarafından gerçekleşirilecektir. Bu kurtarıcı Mesih ise tüm dünyanın kurtarıcısı olacaktır.[166]

Yahudi tarihinde yaşamış kahinler kaynak itibariyle Bâbil kanunlarından yararlanmışlardır. Ancak kendi yaptıkları kanun kitabı, peygamberlerle birlikte büyük bir hız kazanmıştır. İsrail’in bu kanun kitabı, beklenen kurtarıcı Mesih’in ortaya çıkacağı ve Mesih’in müjdesinin gerçekleşeceği gün için hazırlanmıştı. Gerçi kimse bugünün ne zaman olacağını bilmiyordu. Fakat bütün halk, özlem ve hasretle o günü bekliyor ve sürgünden kurtulacaklarına inanıyordu. Sürgün devrinin en büyük peygamberi olan Yeşaya, Deuteronomic[167] eserlerden biri olan 2. Yeşaya’da o günün ihtişam ve debdebesini Yahudilerin asla unutamayacağı ifadelerle anlatıyordu. Böylece İsrail’in kendisine gösterdiği saygı zirveye ulaşmış bulunuyordu. Denilebilir ki Yahudi tarihinde hiçbir peygamberin aklından geçmeyen bir şey Yeşaya’nın aklından geçmişti. Adı bildirilmeyen bir peygambere göre Yahudi ulusuna verdiği bu inanılmaz değer ve yücelik sebebiyle beklenen kurtarıcı, Mesih’i de bir fert değil, İsrail kavmi olarak görüyordu. Böylece bütün İsrail “Rabb’in ızdırap çeken kulu” idi. “İsrail, Rabb’in sürü dışındakilere gönderdiği aydınlıktı. Ta ki, kurtuluş arzın sonlarına kadar yayıla” deniyordu. Fakat yukarıda ifade ettiğimiz gibi Mesih’in bir insan yani bir fert olmasından ötürü bu görüşü de kabul etmek oldukça güçtür.

Bu meçhul peygamber, İsrail’e bu derece büyük bir zaferi vaadediyordu. Nice ulusların kılıçla başaramadıklarını Yahudi ulusu Tanrı’nın vaadi ile başaracaktı. Bu sayede İsrail tüm yeryüzünde muzaffer olacak, bu sayede ruhları, idealleri ve Tanrı Yahve bütün dünyaya hakim olacaktı. Böylece Kudüs dünyanın merkezi ve başkenti olacak, Süleyman’ın daha doğrusu Rabb’in mabedi yeniden Tevrat’ta bildirilen tüm teknik detaylara uygun olarak yeniden inşa edilecekti. Tüm dünyaya dağılmış Yahudiler bütün milletlerin fatihi olacaktı. Ezilen, hor ve hakir görülen, herkes tarafından aşağılanan yahudi halkı tüm dünyadan Kudüs’e akacak ve acılarının tamamını geride bırakacaktı.

Yeşaya kitabının 40-55. bablarında sözleri naklolunan adı meçhul peygamber (muhtemelen Yeşaya peygamber) işte bunları anlatıyordu. Onun anlattığı bu pasaj Yahudilere çok yüksek ümitler vermesinin yanısıra yaşama ve dayanma azimlerinin de kat kat artmasına sebep oluyordu. Durumları çok acı da olsa kendilerini bu anlamda üstün ve farklı görüyorlardı. Gelecek kurtarıcı sebebiyle ümidin zevk verici hazzında adeta yüzüyorlardı. Bekledikleri şey, “yaşamaktan kurtulmak değil, yaşamak için kurtulmaktı”. Bu da ancak beklenen bir kurtarıcı olan mesih ile mümkündü.[168]

Yeşaya peygamber mesihin gelişini bekliyor ve ancak onun gelişiyle altın devrin açılacağına inanıyordu. Kendisi bu altın çağı şöyle betimlemektedir:

“Onun döneminde kurtla kuzu bir arada yaşayacak, parsla oğlak birlikte yatacak, buzağı, genç aslan ve besili sığır yanyana duracak, onları küçük bir çocuk güdecek. İnekle ayı birlikte otlayacak, yavruları bir arada yatacak. Aslan sığır gibi saman yiyecek. Emzikteki bebek kobra deliği üzerinde oynayacak, sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğuna sokacak. Kutsal dağımın hiçbir yerinde kimse zarar vermeyecek, yok etmeyecek. Çünkü sular denizi nasıl dolduruyorsa, dünya da Rabb’in bilgisiyle dolacak.

O gün İşay’ın kökü ortaya çıkacak, halklara sancak olacak, uluslar ona yönelecek. Kaldığı yer görkemli olacak. O gün Rab; Asurdan, Mısır, Patros, Kûş, Elam, Şinar (Bâbil), Hama ve deniz kıyılarından halkının sağ kalanlarını kurtarmak için ikinci kez elini uzatacak. Uluslar için sancak kaldıracak, sürgün İsrailliler’i toplayacak, dağılmış Yahudalılar’ı dünyanın dört bucağından biraraya getirecek.

Efrayim halkının kıskançlığı yok olacak, Yahudalıları sıkıştıranlar ortadan kalkacak. Efrayim Yahuday’ı kıskanmayacak, Yahuda Efrayim’i sıkıştırmayacak. Batıdaki Filistlilere[169] saldırıp hep birlikte doğudakilerin herşeyini yağmalayacaklar. Edom ve Moav halklarının topraklarına el koyacak, Ammonlulara boyun eğdirecekler. Rab, Mısır’ın Süveyş Körfezi’ni tümüyle kurutacak. Elinin bir sallayışıyla estireceği kavurucu rüzgarla Fırat’ı süpürüp yedi dereye bölecek.

Öyle ki, insanlar ırmak yatağından çarıkla geçebilsin. Rabb’in Asur’da sağ kalan halkı için bir çıkış yolu olacak, tıpkı Mısır’dan çıktıkları gün İsrailliler’in de bir çıkış yolu olduğu gibi.”[170]

Yahudiler bekledikleri mesih için, istedikleri şekli çizmede o kadar ileri gittiler ki, onun gölgesinde sadece insanların değil aynı zamanda tüm hayvanların da bu barış ve huzur atmosferine uygunluk sağlayacağına inanmışlardı.[171]

Mesihçilik fikri, Tanrı’nın ulusunun tarihini hareketlendiren fikir akımı olup, İsrail kurtuluşunu bundan beklemekteydi. Bunun anlamı Yahve ile tam barışma ayrıca barış ve adalet içinde mutluluk, düşmanlar üzerinde zafer, çok yüksek bir dinî ülkü içinde dünyanın İsrail ile birleşmesi şeklinde görülüyordu. Bu da ancak Tanrı’ya çok yakın olan esrarengiz bir varlığın müdahalesiyle mümkün olacaktı.

Yahudi ulusu birliğine kavuşacaktı. Davud sülâlesinin krallığı yeniden teessüs edecek, yeni bir Kudüs, Yahudi müminlerle muhtedi putperestleri biraraya getirecekti. Ancak Tanrı’nın bu hükümranlığının teessüsü sabit bir gelişme çizgisi göstermiyordu. Kâh Tanrı bunu doğruca gerçekleştiriyor, kâh bir kurtarıcı mesih eliyle yapacağını vadediyordu.[172]

Eski Ahid’de Davud’un soyundan birinin Tanrı Yahve’ye sâdık ve bağlı kalarak halkına krallık yapacağı, insanlara adalet dağıtırken tarafsız ve adil olacağı, feraset ve zekasıyla doğru olanı yapmakta tez davranacağı ifade ediliyordu.[173] Bir başka yerde ise:

“O gün Mısır ve Asur’un yanısıra İsrail üçüncü ülke olacak. Dünya bu üçü sayesinde kutsanacak. Herşeye Egemen Rab, halkım Mısır, ellerimin işi Asur ve mirasım İsrail kutsansın diyerek dünyayı kutsayacak”[174]  deniyordu.

Böylece hem İsrailoğullarına vaadedilen toprakların sınırları belirleniyor, hem de bu belirlenen toprakların Tanrı Rab tarafından kutsanarak, kutsal topraklardan kutlu bir dünyaya doğru bir geçişin gerçekleşecek oluşunun ipuçları veriliyordu.

Mesih inancı, ulusların uğradığı büyük yıkım ve felaket dönemlerinde, ilâhi bir sığınak ve koruyucu bulamadıkları zamanlarda ortaya çıkmıştır. Yahudilerin de tutsaklık çağlarında böyle bir inanca kapılmaları olağandı. Onlara göre mesih dünyanın sonuna doğru ortaya çıkacak, bütün kötülüklerin kökünü kazıyacak, İbranileri yükseltecektir.”[175]

Yukarıda ifade edildiği gibi bazı araştırmacılara göre mesih sözü ilk olarak Talmud’un Sanhedrin bölümünün 97. kısmında geçmektedir. O gelecek, yeryüzünde “Tanrı’nın devletini” kuracak, Yahudi ulusunun mutlu yaşayışı da böylece başlayacaktır.

Eski Ahid’de Zekeriya,[176] Yeşaya,[177] Yeremya[178] gibi bölümlerde mesih adı geçmeksizin bir kurtarıcı liderin geleceği, günün birinde Yahudileri tüm kötülüklerden, baskılardan, zulümlerden ve özellikle de sürgünden kurtarıp, vaadedilmiş topraklara yerleştireceğine ilişkin anlatımlar mevcut bulunmaktadır.

Sonraları bu anlatımların temelini teşkil ettiği mesih inancı ortaya çıkmış ve günümüze dönük anlamını kazanmıştır. Günümüze dönük bu anlamın daha çok Ortaçağda geliştirilmiş olduğu sanılmaktadır.[179]

“İşte Davud için doğru bir dal çıkaracağım günler geliyor, diyor Rab. Bu kral bilgece egemenlik sürecek, ülkede adil ve doğru olanı yapacak. O’nun döneminde Yahuda kurtulacak, İsrail güvenlik içinde yaşayacak. O, “Rab doğruluğumuzdur” adıyla anılacak.[180]

“Ey Siyon kızı,[181] sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yaruşalim kızı! İşte kralın! O, adil kurtarıcı ve alçak gönüllüdür. Eşeğe, evet, sıpaya, eşek yavrusuna binmiş sana geliyor! Savaş arabalarını Efrayim’den, atları Yaruşalim’den uzaklaştıracağım. Savaş yayları kırılacak.”

“Kralınız uluslara barışı duyuracak, onun egemenliği bir denizden bir denize, Fırat’tan yeryüzünün uçlarına dek uzanacak. Size gelince, sizinle yaptığım kurban kanıyla yürürlüğe girmiş antlaşma uyarınca, sürgündeki halkınızı susuz çukurdan çıkarıp özgür kılacağım. Kalenize dönün, ey siz, umut sürgünleri! Bugün bildiriyorum ki, size yitirdiğinizin iki katını vereceğim. Yahuda’yı yayımı gerer gibi gereceğim ve Efrayim’i ok gibi ona dolduracağım. Oğullarını Greklere karşı uyandıracağım, ey Siyon ve seni bir savaşçının kılıcı gibi yapacağım.”[182]

Görüldüğü gibi mesih bir fert olup, sıpaya binmiş olarak Kudüs şehrine giren bir şahsiyet olarak tanımlanmaktadır. Ancak yukarıda ifade ettiğimiz gibi Yahudilerle Hıristiyanlar arasındaki bu ihtilaflı ifadeleri ilgili başlık altına bırakmayı uygun buluyoruz.

Yahudilikte Mesih inancında Süleyman’ın (M.Ö. 961-922)  mabedi yani İbranice ifadesiyle Bet-Amikdaş çok önemli bir yer tutmaktadır.

Süleyman’ın mabedinin en açık ve kesin geçtiği pasaj hiç kuşkusuz 1.Tarihlerin 28. Bölümünün 4. ve 7. ayetleri arasıdır. Davud, özlem ve hasretle yapmayı planladığı mabedi inşa görevinin kendisine değil oğlu Süleyman’a verildiğini şöyle açıklar:

“Davud, oğlu Süleymanı yanına çağırdı. O’nu İsrail’in Tanrısı Rab için bir tapınak kurmakla görevlendirdi. Sonra Süleyman’a şöyle dedi: Oğlum, Tanrım Rabb’in adına bir tapınak kurmak istedim. Ama Rab bana, ‘sen çok kan döktün, büyük savaşlara katıldın’ dedi, benim adıma tapınak kurmayacaksın. Çünkü yeryüzünde gözümün önünde çok kan döktün. Ama barışsever bir oğlun olacak. Onu her yandan kuşatan düşmanlarından kurtarıp rahata kavuşturacağım. Adı Süleyman[183] olacak. O’nun döneminde İsrail’in barış ve güvenlik içinde yaşamasını sağlayacağım. Adıma bir tapınak kuracak olan odur. O bana oğul olacak, ben de ona baba olacağım. Onun krallığının tahtını İsrail’de sonsuza dek sürdüreceğim.”[184]

Yukarıdaki ifade Tanrı Rabb’in evinin Davud tarafından değil, oğlu Süleyman tarafından yapılacağını açık ve kesin olarak bildirmektedir.[185]

Mezmurlarda da Tanrı Rab benzer ifadelerle miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereceğini, düşmanlarına ezici bir üstünlük sağlayacağını vaadetmiştir. Kendisiyle bir baba oğul kadar sevgili olduğunu, yani beklenen mesihi çok sevdiğini de ifade etmesinin yanısıra bu vaadlerinin sadece dilemesine ve buyruklarına uyması şartına bağlamıştır.[186]

Süleyman bunca vaad karşısında Tanrı Rabb’e duada bulunmuş ve bu duasında babası Davud’a verdiği sözü tutmasını istemiştir. Bu söz hiç şüphesiz Davud’un soyundan krallık tahtına oturanların ardı arkasının kesilmemesidir. Bu sözün tek şartı ise oğullarının da tıpkı Davud gibi Tanrı’nın yolunda dikkatle yürümeleridir.[187]

Bu duası üzerine Rab Süleyman’a kendi doğru yolundan ayrılmayıp, kurallarına uyması şartıyla krallığını sonsuza değin sürdüreceğini yineler.[188]

İşte tüm bunlardan sonra Rab Süleyman’ın kendisi adına yaptıracağı mabede izin verir. Sanki bu devre Süleyman’ın bu mabedi yaptırması için beklemesi ve olgunlaşması için gereken süredir. Kanaatımızca bu dönem onun mabedi yaptırmak için bekletildiği psikolojik bir evredir. Bu evreyi de başarıyla geçen Süleyman artık mabedi yaptırmayı da başarmıştır. Tapınağın açılış gününde Süleyman tüm halkını toplayıp şöyle demiştir:

“ ‘Ya Rab, karanlık bulutlarda otururum demiştin. Senin için görkemli bir tapınak, sonsuza dek yaşayacağın bir konut yaptım.’

‘Kral ayakta duran bütün İsrail topluluğuna dönerek onları kutsadıktan sonra şöyle dedi: Babam Davud’a verdiği sözü tutan İsrail’in Tanrısı Rabb’e övgüler olsun! Rab demişti ki, halkımı Mısır’dan çıkardığım günden bu yana, içinde bulunacağım bir tapınak yaptırmak için İsrail oymaklarına ait kentlerinden hiçbirini seçmedim. Ancak adımın içinde bulunacağı yer olarak Yaruşalim’i, halkım İsrail’i yönetmesi için Davud’u seçtim.’

‘Babam Davud İsrail’in Tanrısı Rabb’in adına bir tapınak yapmayı yürekten istiyordu. Ama Rab, babam Davud’a, adıma bir tapınak yapmayı yürekten istemen iyi bir şey dedi, ne var ki, ‘adıma yapılacak bu tapınağı sen değil, öz oğlun yapacak.’

‘Rab verdiği sözü yerine getirdi. Rabb’in sözü uyarınca, babam Davut’tan sonra İsrail tahtına ben geçtim ve İsrail’in Tanrısı Rabb’in adına tapınağı ben yaptırdım. Ayrıca Rabb’in İsrail halkıyla yaptığı antlaşmanın içinde korunduğu sandığı oraya yerleştirdim.’ ”[189]

Görüldüğü gibi Süleyman’ın mabedi yani Bet-Amikdaş inşa edilmiş ve bu Süleyman’a nasip olmuştur. Süleyman, güzel saraylar yaparak Yaruşalim’i güzelleştirmek istiyordu. Fakat onun esas emeli Allah için bir ev yani bir mabed yaptırmaktı. Aslında bu yüce vazifeyi babası Davud yapmayı çok arzu etmişti. Fakat hem devrin peygamberi Natan hem de çok kan akıttığı için Tanrı bunu istemiyordu.

Mabedin yıkılışı M.Ö. 586’da son Yahuda Kralı Tsidkiyau ve devletin ileri gelenlerinin Bâbil’e sürgün edilmesinin ardından gerçekleşmiştir. Bâbil Kralı 2. Nebukadnesar (Nevuhadnesar, yani Buhtunnâsır) işgalden sonra hâlâ çok öfkelidir. Yahuda devletinin son kralı Tsidkiyau, devrin hapsedilen nebisi Yeremya (Yermiyau) ile gizli istişarede bulunmuş ve nebinin tüm isteklerine rağmen halkın başka bir milletin boyunduruğu altına girmeyi kabul etmemesi sebebiyle Bâbil Kralı Nebukadnesar’a vergi ödemeyi reddetmişti. Bâbil Kralı işgal ettiği ülkenin tüm ileri gelenlerini kralla birlikte Bâbil’e sürgün etse de sinirleri yatışmamıştı. Bunun üzerine Bâbil Kralı Yahuda Krallığını ortadan kaldırmak için Nevuzaradan adlı bir generalini Yeruşalim’e yolladı. Yahudi takvimine göre Av isimli ayın dokuzunda Yeruşalim’e giren Nevuzaradan Bet-Amikdaş’ı yani mabedi, Süleyman’ın sarayını ve bütün kutsal yerleri yaktı. Ayrıca Nebukadnesar’ın yağmaladıklarından geride kalan tüm kutsal alet ve eşyaları aldı. Tüm soylu Yahudi aileleri Bâbil’’e, sürgüne götürüldü. Tüm Kudüs ateşe verilerek yakıldı. Yahuda Devleti, kuruluşundan 487 yıl sonra bu şekilde yıkıldı.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Mabed’den geriye sadece etrafını çevreleyen surların batı kısmı kaldı. Tarihten günümüze kadar bu duvara Batı Duvarı[190] denmesinin sebebi budur. Bir diğer ismiyle Ağlama Duvarı öylesine bir önem arzediyordu ki neredeyse mesihin gelişiyle mabedin yeniden inşaası ikiz bir inanç halini almıştı.

Şehrin ve mabedin yıkılışı devrin peygamberi Yeremya’yı öylesine etkilemişti ki, milleti için döktüğü gözyaşları sırasında her sene Tişa-Beav gününde okunan duayı yazdı. “Eha” isimli bu duanın başı şöyledir:

“Halkla dolu olan şehir nasıl perişan oldu. O şimdi aynen bir dul gibi durmakta...”[191]

İşte Yahudilerin Bâbil diasporası yani sürgünü böylece başlamış oluyordu. Bu sürgün yaklaşık yarım yüzyıl sürse de İsrailoğulları üzerinde yüzyıllarca devam eden bir acı ve hasreti geride bırakmıştı. Süleyman’ın mabedi yeniden kurulacak ve bunu beklenen Mesih gerçekleştirecekti. Bu hasret dolu bekleyiş İsrailoğullarına öylesine ümitle karışık bir acı veriyordu ki Süleyman’ın mabedi Bet-Amikdaş ile mesihin dönüşü artık birbirinden ayrı düşünülemez olmuştu.

Yeremya peygamber halkı teselli etmekten hiç vazgeçmedi. Bir konuşmasında Tanrı adına Yeruşalim’in tekrar inşa edileceğinin, İsrail kızlarının nasıl gülerek dans edip şarkılar söyleyeceğinin ve Siyon dağına çıkacakları günün müjdesini veriyordu. Yeremya, Tanrı’nın ağzından tüm İsrailoğullarını dağıttığı gibi tekrar Yeruşalim’e toplayacağını bildiriyor ve kaybettikleri şeylerin yine kendilerine iade edileceğine değiniyordu.[192] Yeremya peygamberin bu sözlerini İsrailoğulları hiçbir zaman akıllarından ve kalplerinden çıkarmadı.

Tüm bunların ardından M.Ö. 530 yılında yeni Bâbil Devletini, bütün yakın Asya’ya hakim olan Farslılar yıktı. Devrin Fars Kralı Yahudilerin Koreş dedikleri Kyros (Keyhüsrev) bir hainin kapısını açtığı Bâbil’e M.Ö. 538’de savaşsız girdi. Bu arada İsrailoğullarına da Kudüs’e dönmelerine izin verdi. Yıkılışından yaklaşık yarım yüzyıl sonra İsrailoğulları yeniden Kudüs’e dönebilmişler ve mabedi ikinci kez inşa etmişlerdir. Bu sefer o, gerçekten halkın bir ibadet yeri haline gelmiştir ancak mabedin kaderinde İsa’dan sonra 28 Ağustos 70’te Roma istilasıyla ikinci kez yıkılmak vardır. Aynı yılın Ekim ayında Kudüs, imparatorluk ordusu tarafından yerle bir edilir.[193]

İşte yukarıda bahsettiğimiz yahudilerdeki bu özlem dolu kurtarıcı mesih beklentisi  mabedin 2. yıkılışından sonra büyümeye ve gelişmeye başlamıştır. Onlara göre bir gün Mesih gelecek, mabedi 3. kez inşa edecek ve herşey çok güzel olacaktır.

Son olarak Masora ve Rabbinik edebiyatın da diğer dünyaya yapılan atıflarla dolu olduğuna kısa da olsa temas etmek istiyoruz. Fakat yeniden dirilme gerçekleşmeden İsrailoğullarına ait özel bir olay olacaktır. İsrail peygemberlerinin verdikleri haber doğrultusunda İsrailoğulları sürgünden bir Mesih sayesinde kurtulacaktır. Bunu akıl da doğrular. Çünkü Allah adildir. Günahlarımızdan ötürü topraklarımızdan ve bağımsızlığımızdan bizi mahrum eden O olduğu gibi, bu cezanın sonunu getirecek de O’dur. Davud’un oğlu Mesih gelecektir. Yaruşalim’i düşmandan temizleyecek ve kavmini oraya yeniden yerleştirecektir. Tüm İsrailoğulları Filistin’e toplandıklarında yeniden diriliş zamanı vaki olacak, Süleyman’ın mabedi yeniden bina edilecek, Allah’ın nuru yine onun üzerine yerleşecek, genç-ihtiyar, efendi-köle bütün İsraillilere peygamberlik nuru ihsan edilecektir. Bu mukaddes dönem kıyametle birlikte öteki dünyanın başlangıcına kadar sürecektir.[194] 

Mesih doktrini, oldukça karışık bir yapıya sahip oluşundan ötürü anlaşılması zordu ve girift bir yapıya sahipti. Bu, tarihten günümüze değin böyledir. Ancak muhakkak olan bir şey varsa o da gelecek Mesih’in siyasî, politik ve askerî bir lider oluşudur. Ancak mesih geldiğinde fiziksel ve dünyevî bir devletin kuruluşu başlayacaktır.[195] Tanrı Yahve, bir gün bir görevli göndererek bütün adaletsizlikleri, zulüm ve haksızlıkları ortadan kaldıracaktır. “Tanrı’nın Krallığı” kalıcı olacaktır. Hiç kuşkusuz bu krallık gökyüzünde değil, yeryüzünde olacak, Tanrı’ nın iradesiyle fakat insanların da emeğiyle kurulacaktır. Bu inanç Yahudilerin ümit kaynağıydı. “Tanrı’nın Devleti” mesih’le kurulacaktır. Aynı zamanda bu devlet evrensel bir yapıya sahip olacaktır.[196]

Sonuç olarak Eski Ahid’de mesih inancı zaman zaman ortaya çıkıp kaybolmaktadır. Mesih ile Davud’un soyu arasındaki ilişki en güçlü ilişki olarak görülmekte, hemen ardından da mesih ile beklenen kral arasında güçlü bir bağ kurulmaktadır. Eski Ahid’de beklenen kurtarıcı kıyamet öncesi dönemle ilişkilendirilemez. Yahudilikteki mesih inancı bu anlamda apokaliptik değildir. Bununla birlikte zaten Eski Ahid’de beklenen Mesih’in kıyametten hemen önce geleceğine ilişkin bir ifade veya imâ da mevcud gözükmemektedir. Beklenen Mesih tabiatüstü güçlere sahip olmayan ancak Tanrı Yahve’nin meshettiği bir insan olacaktır. Kutsal kitaplarında açık ve net bir inanç gibi gözükmese de yahudiler, en azından Ortodoks yahudiler bir kurtarıcı mesih beklemektedirler. Süleyman’ın mabedi yapılınca Mesih’in geliş süreci başlayacaktır. Bu süreç, kendi inançlarına göre, yahudiliğin temel prensiplerine eksiksiz uymaları ile hızlanacağı inancıyla paraleldir. Tüm bunlara ilave olarak Yahudilikteki mesih kavramının günümüze dönük anlamda kullanılmasına 2. Mabed devrinden sonra başlandığını ve gerçek  kurtarıcının Tanrı Yahve olduğunu eklememiz gerekmektedir.

 

II. BÖLÜM

 

YENİ AHİD’DE MESİH İNANCI

 

 

                     

                    1. YENİ AHİD’E GÖRE İSA’NIN MESİH OLUŞU

Yeni Ahid dönemine girildiğinde yahudilerin beklediği mesih ile hıristiyanların kurtarıcı mesihi kesin hatlarla ayrılmıştı. Çünkü beklenen kurtarıcı olan İsa Mesih gelmişti. Onun hayatı, çarmıhı, ölümü, dirilmesi ve kıyamete yakın tâbîlerini kurtarmak üzere ikinci dönüşü Yeni Ahid’in başlıca konularıdır. Bu ana iman esaslarına inanmayan bir kişinin imanı kilise tarihi boyunca ittifakla batıl kabul edilmiştir.

Hz. İsa, hayatının sır oluşu sebebiyle[197] kimsenin tanımadığı adam (The man nobody knows) nitelemesiyle edebiyat dünyasına geçmiş, romanlara konu olmuş, hatta ikinci gelişinin resimleri ve ikonları çağlar boyunca hıristiyan kitaplarını ve kilise duvarlarını süslemiştir.[198]

                     

                    1. 1. İnciller’de İsa’nın Mesihliği

Hz. İsa’nın kendisini bir anlamda mesih olarak algıladığı kesin olmakla beraber genel öğretisinde kendisini mesih ilan etmemiştir. O kendisini, dar anlamda değil, Eski Ahid’de geçen çeşitli umut ve vaadleri içine alan geniş bir anlamda mesih olarak algılamıştır.[199]

İsa’nın, öğrencilerinin önünde, Yeni Ahid’de yazılı olmayan başka birçok doğaüstü belirti gerçekleştirdiği, bu yazılanların İsa’nın Tanrı’nın oğlu mesih olduğuna iman edilmesi ve onun adıyla yaşama kavuşulması için yazıldığı söylenmiştir.[200] Yeni Ahid’de mesih inancı, Eski Ahid’deki mesih inancıyla bazı noktalarda benzerlik göstermektedir. Örneğin her iki dinin mensupları Mesih’i Davud’un soyundan gelecek bir kurtarıcı olarak beklemektedir.

 İncillerin bir başka yerinde ise bu inanç daha açık olarak şu şekilde beyan edilmektedir:

Hapiste bulunan Yahya, öğrencileri aracılığıyla gelecek kurtarıcının İsa mı olduğunu yoksa başkasını mı beklemesi gerektiğini sorunca, İsa öğrencilere kendi gördükleri mucizeleri Yahya’ya anlatmaları gerektiğini söyler ve kendisi sebebiyle sendeleyip düşmeyenler için “ne mutlu!” der.[201]

İsa, Filipus Sezariyesi bölgesine geldiğinde öğrencilerine halkın kendisini kim olarak gördüğünü sorması üzerine ise öğrencileri şu karşılığı verirler: “Kimi vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de Yeremya ya da peygamberlerden biridir diyor.” İsa onlara, “siz ne dersiniz?”, “sizce ben kimim?” demesi üzerine de Simun Petrus, “Sen, yaşayan Tanrı’nın oğlu mesihsin” yanıtını verir. İsa ona: “Ne mutlu sana, Yunus oğlu Simun!” der. İsa bunun ardından uzun uzadıya göklerin egemenliğinden bahseder. “Bu sözlerden sonra İsa, kendisinin mesih olduğunu kimseye söylememeleri için öğrencilerini uyarır.”[202]

İsa, Vali Pilatus’un önünde yargılanırken “sen Yahudilerin kralı mısın?” diye sorusulması üzerine İsa: “Söylediğin gibidir” yanıtını vermiştir.[203] Yeni Ahid’deki en meşhur yerlerden biri de hiç kuşkusuz Yuhanna bölümündeki Samiriyeli kadınla İsa’nın olayıdır. Karşılıklı uzunca bir diyalogtan sonra kadın İsa’ya, “mesih denilen meshedilmiş olanın geleceğini biliyorum”, “o gelince bize herşeyi bildirecek.” der. İsa, “seninle konuşan ben, oyum” diyerek kendisinin mesih olduğunu yineler.[204]

İsa bir gün tapınağın avlusunda yürür. Yahudi yetkililer ona eğer mesihse bunu açıkça söylemesini isterler. İsa her seferinde söylediğini ama kabul etmediklerini söyler.[205]

Tanrı’nın devletinin devamı, tarihi bir süreç içerisinde İsa’nın kendini feda eden kurtarıcı olmasına bağlıdır.[206] 

Yeni Ahid’de pek çok yerde İsa sahte mesihlere karşı havarilerini uyarır. Yeryüzüne gelecek mesihin kendisi olduğunu söyleyerek, sahte mesihlerin türeyeceğini önceden bildirir. Sonunda gelecek olan gerçek mesihin kendisi olduğunu açıkça ifade eder. Bu da hiç kuşkusuz İncillere göre İsa’nın dönecek mesih oluşuna dair bir başka referans kabul edilmelidir.[207]

                     

                    1. 2. Yeni Ahid Mektuplarında İsa’nın Mesihliği

İncillerde olduğu gibi Pavlus’un mektuplarında da İsa’nın mesih olduğu dile getirilmektedir. 1. Yuhanna’da ve Galatyalılarda şu ifadeler geçmektedir:

“İsa’nın mesih olduğuna inanan herkes Tanrı’dan doğmuştur.”[208], “Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı’nın oğullarısınız.”[209]

Luka’nın kaleme aldığı Elçilerin İşleri’nde[210] bir konuşması aktarılan Petrus, İsa’nın, Tanrı’nın bir planının parçası olarak çarmıhlandığını (çarmıha gerildiğini) ve ölümle sınırlı kalacak bir varlık olmadığından bahsetmektedir. Bu cümlelerin ardından Eski Ahid’den referans kullanılmış ve Davud’un Yahudi geleneğinde bekledikleri mesihin aslında İsa Mesih olduğu açıkça ifade edilmiştir:

“Davud bir peygamberdi ve soyundan birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. O, geleceği görerek mesihin ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: “O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi. Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaad edilen kutsal ruhu Babadan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu ruhu üzerimize dökmüştür.” Davud, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der:

‘Rab Rabbime dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek sağımda otur.’”[211]

 Ayrıca Davud’un beklenen mesihin ölüler diyarına terkedilmeyecek oluşuna ve bedeninin çürümeyeceğine ilişkin olarak verdiği ipuçlarıyla İsa’nın mesih oluşuna ve tekrar yükseltilmiş olduğu Tanrı’nın sağından geri döneceğine işaret edilmektedir.

Petrus bu konuşmasında İsa’nın sadece bir mesih değil, aynı zamanda Baba Tanrı’nın sağında oturacak kadar önemli bir şahsiyet oluşundan bahsedilmektedir. İsa’nın ulûhiyetine işareten Davud’un ağzından Rab yani Baba Tanrı’nın Rabb’ime yani İsa Mesih’e dediği gibi ifadelerini kullanarak İsa’nın beklenen mesihten öte bir Rab olduğuna de temas etmekte ve vurgu yapmaktadır. Nitekim ardından gelen cümlelerde bu vurguyu sürdüren ve “böylelikle tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa’yı hem Rab hem mesih yapmıştır ”[212]  diyen Petrus, İsa’nın Mesih oluşunu da açıkça ifade etmektedir.

Elçilerin İşleri’nde, bir başka yerde ise:

“Tanrı, onu tahttan indirdikten sonra, yerine kral olarak Davud’u başa geçirdi. Onunla ilgili şu tanıklıkta bulundu: ‘İşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm, o her istediğimi yapar. Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan İsrail’e bir kurtarıcı olarak İsa’yı gönderdi” [213] denilerek kurtarıcının İsa Mesih olduğu açıkça ifade edilmektedir.

İskenderiye doğumlu bir Yahudi olan Apollos, Efes’te Hıristiyanlığı seçer, Ahaya’ya gider ve Eski Antlaşmayı da çok iyi bilmesinden dolayı İsa’nın Mesih olduğunu kanıtlayarak Yahudilerin iddialarını açıkça ve güçlü bir şekilde çürütür.[214] Bir başka yerde ise “...Mesih’e iman etmekle kazanılan iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesihte bulunayım”[215] denilerek İsa Mesih’e iman istenmektedir.

İsa Mesih yeryüzüne geri döndüğünde kendisine inananlara övgü, yücelik ve onur kazandıracaktır. 1. Petrus kitabında İsa’nın Mesih olduğuna iman etmenin altından daha değerli olduğu vurgulanmakta, Mesih’i görmediği halde ona iman etmenin kendilerinde oluşturduğu sevince işaret edilmekte ve bunun kurtuluşlarına vesile olacağı dile getirilmektedir.[216] Pavlus’a göre, “Mesih İsa’da ne sünnetliliğin ne de sünnetsizliğin yararı vardır. Yararlı olan, sevgiyle etkisini gösteren imandır.”[217]

“Galatyalılara ve Romalılara Mektup’ta İsa’nın kulluğu ve Tanrı’ya itaati farklı şekilde ele alınır. (Galatyalılar, 4/4)’de “Tanrı yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz oğlunu gönderdi.” Mesih, insanlığı Yasanın lanetinden kurtarmak için lanetlendi (Galatyalılar, 3/13; ile 2. Korintliler, 5/21’i karşıtlaştırın). Tanrı, oğlunu günahkâr bir beden içinde göndermiştir (Romalılar, 8/3’te “günahlı insan benzerliğinde” şeklinde geçmektedir) ve birçok kardeş içinde ilk doğan olmasını planladı. (Romalılar, 8/29) Mesih de nesep olarak bir İsraillliydi  (Romalılar, 9/5).  (Romalılar, 1/3- 4)’te önemli bir ayrım göze çarpmaktadır. Bedence Davud’un soyundan olan Mesih’in kendi kutsal ruhu sayesinde ölümden dirilişiyle Tanrı’nın oğlu olduğu kudretle ilan edilmiştir.

Pavlus’un, Mesih’in Tanrısal mahiyetine inandığı, Tanrı’nın bedence Mesih’te bulunduğu (Koloseliler, 2/9)’da açıkça ifade edilmiştir. (Koloseliler, 1/13-22)’de ise Tanrı’nın oğlunu Philo’nun logos doktrinine uygun, eşsiz bir insanı tanımlayan ifadelerle anlatmaktadır. Herşey onun aracılığıyla ve onun için yaratılmıştır. O herşeyin üstündedir ve herşey onda mevcuttur. Buna bağlı olarak o yaratılış, takdir ve günahlara kefaret olma yönünden üstündür. Pavlus’un düşüncesinde açıkça görülen birşey İsa’nın doğasını anlamaya dair -ki; Havarilerinin öğretmeni ve onları seven bir dostu olarak insanî faaliyetleri, Mesih, ilâhi insan, Rab, Yeni Ahid’in başlatıcısı, Tanrı’nın bilgeliği kategorileri gibi- farklı yaklaşımlar uyumlu ve açık bir sentezle bir araya getirilmiştir. Bunun için çok büyük bir düşünme ve öğreti faaliyeti gerçekleştirilmiştir ve sonraki dönemlerde İsa Mesih akidesinde kullanılan tüm materyalleri içermiştir. Ancak İncil’deki rivayetlerin aksine Pavlus, İsa’nın hizmetlerine dair olağanüstü hiçbir faaliyetten bahsetmez. O, zaman zaman Rabb’in buyruklarına (1. Korintliler, 7/10, 25) atıfta bulunarak ama daha çok kaynağını belirtmeksizin İncil geleneğinde yer alan öğretileri yansıtır şekilde (Romalılar, 12/14, 19; 13/8) dünyevi İsa’yı çarmıha gerilmiş öğretmen olarak tanıtır.”[218]

“Tanrı, insanları İsa mesihe olan imanlarıyla aklar.”[219] “İman, haberi duymakla, duymak ta mesihle ilgili sözün yayılmasıyla olur.”[220] “Mesih’e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak mesihte bulunayım.”[221] gibi ifadelerle Mesih’e iman isteği Yeni Ahid’de bir çok kez tekrarlanmıştır.

Yeni Ahid’de İsa’nın aracılığını yani şefaatçi oluşunu ifade eden “Mesih’in aracılığıyla (veya sayesinde)” ifadesi de pek çok kez geçmektedir. Bu da İsa’nın Mesih olduğuna bir başka delil kabul edilmelidir.[222]

 

                    2. MESİH İSA’NIN NİTELİKLERİ

Hıristiyanlığın özünde Tanrı’nın, göndermek istediği dini İsa’nın şahsında gerçekleştirdiğine inanma vardır. Hıristiyanlığın temeli buna dayanır.[223] Yine Hıristiyanlığa göre İsa birçok özelliğini Babası Tanrı’dan almıştır. Bununla birlikte İsa Mesih akidesinin ortaya çıkışını tespit için Yahudiliğin, İsa Mesih akidesine dönüştüğü süreci kesin bir şekilde takip etmek mümkün değildir. Şüphesiz İsa’nın kendi kişilik ve misyonu en büyük etkiyi oluşturmaktadır. Mezmurlar onu, Tanrı’nın krallığını ilan eden bir peygamber olarak ortaya koymuştur ve yahudilere göre peygamberlik bir insana yakıştırılan en yüksek mertebedir. Mesih’in derecesi bile onun peygamber olduğu gerçeğine dayanmaktadır. İsa, insanlığa getirdiği mesajın doğruluğunu ve kendisinin bunu iletmekle görevli olduğunu net bir şekilde ifade etmiştir. O, “Rab böyle buyurdu” ifadesini kullanmamıştır. Aslında yasalar ve peygamberler Yahya’ya kadardı. İsa ise yeni bir dönemin başlangıcındaydı. Kendi yaptığı işlerle beraber gerçekleşen olaylarda bu dönemin ortaya çıkışını gördü. Ayrıca İsrail’in kaderi ve insanların yaşamları onun çağrısına verdikleri tepkiye bağlıydı. Bu yetkisinin yanısıra eldeki kaynaklarda İsa’nın bilinçli bir şekilde günah işlediğine veya Tanrı’dan uzaklaştığına dair herhangi bir işaret bulunmamaktadır. Tam aksine Tanrı ile derin bir evlatlık bağı olduğu görülmektedir. Diğer insanlar da bundan mahrum edilmemişlerdir. Hatta İsa onların içindeki bu hissi uyandırmaya çalışmıştır ancak bu his onun içinde o kadar güçlü ve dolaysız olarak yer almaktaydı ki o, Tanrı’nın oğlu olarak tanımlanmıştı. O kendinden bahsederken büyük ihtimalle “insanoğlu” tabirini de kullanmıştır.[224]

                     

                    2. 1. Mesih (Christ) Oluşu

Mesih kelimesi, İbranicedeki mashi’ah (meşiah) kelimesi (İngilizceye messiah[225] olarak geçmiş olup) Grekçeye ise christos şeklinde geçmiştir. Kelime; yağlanmış, kutsanmış, meshedilmiş gibi anlamlara gelmektedir. İsa’nın hakikatının kesinliği, kendisine olan inancı ve yine kendisine isnat ettiği “mesihlik” görevi hâlâ ilmî bir tartışma konusu iken, takipçilerinin daha önceki bir zamanda onu “yemin edilmiş bir Mesih” ve “Davud’un oğlu” olarak görmelerinde az da olsa bir şüphe gözükmektedir. Bu bakış açısı İsa’dan Davud’a doğru ataların mirasını izlemeye çalışan İncil metinlerinde açıklanmıştır. İsa’nın kendisi de kabullenilen “insanoğlu”, “insanın oğlu” gibi eskatolojik ünvanları reddetmektedir. Fakat kendisinin yakın çağdaşı olan takipçileri çarmıha gerilmesinden sonra onun tekrar dirileceğine (resurrection) inanıyorlardı. Zamanla bu ünvan (İsa, the Christ) kişisel isimle eşanlamlı hale gelmiş ve christ kelimesi, hıristiyanlar tarafından göğe yükselen İsa anlamında kullanılmaya başlanmıştır.[226]

Mesih kelimesi İngilizce’ye christ[227] şeklinde geçmiştir. “Aramice kutsanmış, yağlanmış kişi ve mesih anlamlarına gelir. Yahudiler tarafından beklenen[228] kralın[229] gelişine uygulanan ve Yeni Ahid’de İsa için en çok kullanılan ünvandır. Yeni Ahid’de kelime genelde Yunanca’ya çevrilmiş,  fakat (Yuhanna, 1/41; 4/25)’de iki kere ‘messias’ olarak aktarılmıştır. İncillerlerde ise, sıfat özelliğinden kaynaklanan etkisini korur. –Örneğin, (Markos, 8/29)’da ‘Sen Mesihsin’ (the Christ) (Luka, 2/26)’da ‘Tanrı’nın Mesihi’, (Elçilerin İşleri, 5/42)’de ‘Mesih olarak İsa’ (Jesus[230] as the Christ) Fakat daha sonradan pratikte bu, İsa’nın ön ismine ya da soy ismine dönüşmüştür. Örneğin; (Markos, 1/1)’de ‘İsa Mesih’in (Jesus Christ), Tanrı’nın oğlunun hakikati’ (İncili), (Romalılar, 5/8)’de ‘Biz daha günahkârlar iken, Mesih bizim için öldü’, (Romalılar, 6/3)’de ‘İsa Mesih adı kondu’ gibi anlamlarda kullanılmıştır.”[231] 

Davud’un soyundan mesih beklentisi Yeni Ahid’de bulunmaktadır. Burada İsa, Davud’un neslinden kral olarak kimlikleştirilir. Hristos ve Hristiyan kelimesi Grekçe bile olsa Mesih kelimesinden çevrilmiştir.[232]

Bir çok din adamı “tarihi İsa” kavramından umutsuzca vazgeçmişlerdir. Mevcut kaynaklar onun günlük hayatıyla ilgili hiçbir olayı ve klasik vaazlarını yansıtmamakta, fakat hıristiyan topluluğun gelişmesinin bilinciyle ve İsa’ya geleneksel bir bakış açısıyla şekillenmiştir.[233] Her ne kadar İsa’nın vazifesi ve hayatının ayrıntılarına girmek zor olsa da onun tarihi kimliğinden ve efsanevî karakterinden şüphe etmeye imkân yoktur. Çünkü İsa’nın Mesih oluşu Hıristiyanlıkta şüphesizdir.[234]

Mesih terimi hıristiyan yazarlar tarafından Eski Ahid’de çok muğlak ve kapalı bir surette kullanılmış, Yeni Ahid’de ise kiliseye ya da İsa’nın yaptıklarına atıfta bulunduğu düşünülen her şey için uygulanagelmiştir. Hatta İsa ve kiliseyle ilgili bu atıfların son derece muğlak olduğu yerlerde bile, daha iyi ve şanlı bir gelecek umudundan bahseden tüm pasajlar genel olarak bu bağlamda değerlendirilmiştir. Diğer yandan Mesih, tek bir kişiye işaret etmek için kullanılır. Dolayısıyla Mesih terimi de Tanrı tarafından gönderilmiş ve yüceltilmiş, bir dünya çağının bitişini simgeleyecek sıra dışı bir insanın –ki bu insan normalde bir kral olarak kabul edilecektir– gelişine işaret eden pasajlarla sınırlandırılmalıdır.[235]

Sonuç olarak gerek İncillerde[236] gerekse Yeni Ahid mektuplarında[237] İsa için “Mesih” ünvanı kullanılmıştır ve bu ünvan kendisi için en çok kullanılan sıfattır.

                     

 

 

                    2. 2. Tanrı Oğlu Oluşu

Hıristiyanlıktaki Tanrı inancı monoteist (tek tanrıcı) değildir. Hıristiyanlar üçlemeye (trinitarian) inanırlar. Hıristiyan inancında Tanrı’nın oğlu ile, onun Tanrı’daki kişiliği birbirinden farklıdır. Hıristiyan inancının karakteristiğine göre Tanrı İsa’dan ayrılamaz ve bu ikisi ezelden beri birdirler. Hıristiyanlığa göre esasında Tanrı birdir ancak bu birlik üçlü birliktir. Üçleme teolojik olarak “bir oluştaki tek kişilik” şeklinde izah edilmeye çalışılmaktadır.[238]

İsa Baba değildir ancak Baba göndermiştir ve o Baba’yı onurlandırır. İkisi ayrı kişilerdir ama sonsuza dek bir aradadırlar. Mesih İsa: “Bana iman edin. Ben Babadayım baba da bendedir” demektedir.[239] Gerçekten de İsa ile Baba bir olarak görülür. “Ben ve Baba biriz”[240] Özleri ve asılları aynı olduğu ve dünyayı yaratan sonsuz sevgi, bilgelik ve güç her ikisinde de var olduğu için onlar birdir. Kutsal üçlü birliğin oluşturduğu ebedî sevgide, ebedî kelâm veya oğul, Baba’dan çıkmaktadır. Oğul, ezelden beri Baba’nın biricik oğludur.[241]

İsa’nın Tanrılık özelliğine sahip olmaksızın sadece insan olduğunu söyleyen en güçlü ekol Aryüs’ün öncülüğünü yapmış olduğu Aryüsçülüktür. Aryüsçülerin görüşlerini desteklemek için yararlandıkları pek çok Eski ve Yeni Ahid pasajı vardır.[242]

Aryüs taraftarları, Hz. İsa’nın bir insan olduğunu gösteren bu delillerden başka, yine onun tıpkı bir insan gibi büyüyüp geliştiğini, üzüntülere, sıkıntılara hatta korkulara maruz kaldığını ve Allah’a dua ettiğini anlatan metinleri de ileri sürmüşlerdir. Çünkü insana özel olan ve onun acziyetini ifade eden bu durumların ilahlık isnad edilen bir varlıkta mevcud olamayacağını gayet iyi bilmektedirler.[243] Yeni Ahid İsa Mesih’in hem insan hem ilah olduğunu gösteren pasajlarla doludur.[244]

Havari Markos’un kaleme aldığı İncillerden biri olan “(Markos, 1/24)’de ‘Tanrı’nın kutsalı”, (Markos, 3/11)’de “Tanrı’nın Oğlu” ve (Markos, 5/7)’de “En yüce Tanrı’nın Oğlu” olarak atıfta bulunurlar. Markos bir ölçüde ilk hıristiyanların İsa’nın neden reddedildiğini açıklamalarına yardımcı olmuş “Mesihçi gizem” teorisini kabul ettirmeyi başarmıştır. Markos’ta, İsa hem ilâhi hem de beşeridir. Vaftiz inancının ardında, bu olay esnasında İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak benimsendiği düşüncesi olabilir. Çünkü Ruh ona intikal eder. (Markos, 1/10) Daha sonra Şeytan tarafından sınanır. (Markos, 1/13) O Tanrı’dan başkasının iyi olmadığını beyan eder. (Markos, 10/18) Sağ ve sol yanında oturması için havariler tayin edemez, (Markos, 10/40) memuriyetinin işareti mütevâzı hizmettir (Markos, 10/45) ve geleceğin bütün ayrıntılarını bilmez. (Markos, 13/32) Getsemani bahçesinde kadehin kendisinden başkalarına intikal etmesi için dua eder fakat kararı Tanrı’nın iradesine bırakır (Markos, 14/35) ve haçın üzerindeyken de “Tanrım, Tanrım neden beni terk ettin” diye haykırır (Markos, 15/34).” [245]

“Tanrı’nın oğlu olarak İsa, Babasının evinde olmasını son derece doğal bulur (Luka, 2/49). Diğer yandan o bilgelik ve erdem içinde, Tanrıyla ve insanla iyi ilişkiler içinde büyümüştür. (Luka, 3/22)’de Batılı metin yazarları tarafından da tasdik edilen önemli bir farklı okuyuş şöyledir: “Sen benim oğlumsun, bugün seni vücuda getirdim.” Ruh vaftiz sırasında, bedensel bir formda iner ve bundan sonra İsa, Kutsal Ruh’la dolar (Luka, 4/1; Elçilerin İşleri, 10/38 ile karşılaştırınız, burada Petrus, Tanrı’nın İsa’yı Kutsal Ruh ve güçle kutsadığını söyler). (Luka, 3/23-38)’deki şecere İsa’nın Tanrı’nın oğlu olan Adem’den Yusuf’a kadar neslini takip eder. Başka yerlerde de İsa Tanrı’dan babası olarak bahseder (Luka, 22/28-30; 23/46).

Bütün bunlar oldukça makul bir resim ortaya çıkarırlar. Ancak İsa’nın Tanrı’nın oğlu ve muhtemelen de Marifetullah (Tanrı’nın bilgeliği) olarak tanımlandığı yeni bir unsur da ortaya çıkar. İsa’dan vaftizle yakından alâkalı günaha teşvik hikayesinde Tanrı’nın oğlu olarak bahsedilir. Burada Tanrı’nın oğlu doğaüstü güçlere sahiptir. Onun için dünyanın krallıklarına sahip olmak gerçek bir olasılıktır ve baştan çıkarıcı bir cazibeye sahiptir. Dolayısıyla “Q” pasajındaki[246] “Tanrı’nın oğlu” bir tür Mesihçiliği tanımlar. (Matta, 11/25-30; Luka, 10/21-22)’ de İsa oğuldur, fakat burada vurgu artık onun Mesihçi görevine değil, gizli bilgeliğinedir. Bu bilgelik sadece saf olanlara ifşa edilir ve Tanrı’yı bilen tek kişi olan ve sadece O’nun tarafından bilinen oğula tümüyle tevdî edilmiştir. Sadece oğulun Babayı bildiği fikri Yahudiliğe yabancıdır ve pasajın tümü Mesihçiliğe yeni bir unsur katmaktadır. Apokriflerden[247] kabul edilen (Ecclesiasticus, 51/23-30)’a dayandığından, söylem İsa’yı Süleyman’ın Özdeyişlerinde ve Vaiz Ecclesiastes kitabında çok güçlü bir yer tutan semavî bilgelikle bir tutar. (Luka, 11/49-51; Matta, 23/34-36)’da “Tanrı’nın bilgeliği”ne atfedilen vahiy dirilmiş Mesih adına konuşan bir peygamber tarafından da tebliğ edilmiş olabilirdi. Kudüs üzerine yakılan ağıt (Matta, 23/37-39; Luka, 13/34-35) aynı şekilde yavruları üzerinde kuluçkaya yatmış bir güvercin fikrini verir.”[248]

Yeni Ahid’de, özellikle İncillerde, İsa Mesih’in yaşamının iki önemli olayı olan vaftizi[249] ve görünümünün değişmesi[250] olaylarında Baba’nın ona “sevgili oğlum” diye hitab ettiğine yer verir. İsa kendisini “Tanrı’nın biricik oğlu”[251] olarak nitelendirerek bu adla ezelden beri Baba Tanrı ile bir olduğunu doğrular. İsa “Tanrı’nın biricik oğlu adına” inanılmasını ister.[252] Pavlus ise duyduğu sesleri daha sonradan şu şekilde dile getirmektedir:

“Rabbimiz İsa Mesih’in kudretini ve gelişini size bildirirken uydurma masallara başvurmadık. Onun görkemini gözlerimizle gördük. Mesih, yüce ve görkemli olandan kendisine ulaşan sesle, ‘sevgili oğlum budur, ondan hoşnudum’ diyen sesle Baba Tanrı’dan onur ve yücelik aldı. Kutsal dağda onunla birlikte bulunduğumuz için gökten gelen bu sesi biz de işittik.”[253]

İsa yahudi yüksek kurulunda mahkeme edilirken “Tanrı’nın oğlu mesih sen misin? sorusuna karşılık Matta’da “söylediğin gibidir”[254], Markos’ta “benim”[255], Luka’da “söylediğiniz gibi, ben oyum”[256]  cevabını verir. Luka bunu bir tasdik olarak algılar ama her üç Sinoptik İncil’de de[257] cevap net değildir ve Pilatus bunu görmezlikten gelir. İsa daha fazla cevap vermediği için Pilatus yahudi liderlere onu suçsuz bulduğunu bildirmiştir. Ancak mahkumu serbest bırakmak için yapmış olduğu üç başarısız girişimden sonra (Vali Pilatus’un İsa’yı Hirodes’e[258] göndermesi sadece Luka’da yeralmaktadır.[259])  Pilatus başkahinlerin, yöneticilerin ve galeyana gelmiş halkın baskıları yüzünden İsa’nın çarmıha gerilmesine karar vermiştir.[260] 

Onun bu mucizevî doğumu ve hıristiyanlığa göre çarmıha gerilişinden sonra İsa’nın Tanrı’nın oğlu olma niteliği yüceltilmiş insanlığında ortaya çıkar. Bu bölüme aşağıdaki Yeni Ahid’den bazı pasajlarla son vermek istiyoruz:

 

“Rabbimiz İsa Mesih beden açısından Davud’un soyundandır; kutsallık ruhu açısından ise ölümden dirilmekle Tanrı’nın oğlu olduğu kudretle ilan edildi.”[261]

“İsa’nın Mesih olduğunu yadsıyan yalancı değilse kim yalancıdır? Baba’yı ve oğulu yadsıyan Mesih karşıtıdır. Oğulu yadsıyanda Baba yoktur; oğulu açıkça kabul edende Baba da vardır.”[262]

                     

                    2. 3. İnsanoğlu Oluşu

Yeni Ahid’de Mesih’in özelliklerinden biri de hiç kuşkusuz onun insan oluşudur. Eski Ahid’de[263] geçen bu deyim Yeni Ahid’de de[264] kullanılmaktadır. Yeni Ahid’de “insanoğlu” deyimi “80” ’i aşkın yerde geçmektedir.[265] Bu terim, Yeni Ahid’de İsa’nın bir ünvanı olarak daha çok Meryem oğlu veya onun sahip olduğu bir bedende iki tabiatından birisi olan insan oluşu anlamında sıfat olarak kullanılmakta, “insanoğlu” ifadesi ile de İsa’nın kendisi kastedilmektedir.

Matta’nın 24. bölümünde:

 “O zaman insanoğlunun belirtisi gökte görünecek, yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, insanoğlunun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler” denilerek İsa’nın gelişine işaret edilmiş ve burada da “insanoğlu” sözcüğü kullanılmıştır.[266]

Aynı bölümde :

“...Bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, insanoğlu yakındır, kapıdadır”[267] ifadesi yer almaktadır.

İsa yahudi yüksek mahkemesinde din adamları tarafından hesaba çekilirken “Tanrı’nın oğlu mesih sen misin? sorusuna “söylediğin gibidir” yanıtını verir ve ekler: “Üstelik size şunu da söyleyeyim, bundan sonra insanoğlunun kudretli olanın (Tanrı’nın) sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz.”[268]

İsa burada Eski Ahid’in Daniel kitabından verdiği referansla[269] yahudilerin beklediği insanoğlu olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır.

C. W. Emmet’e göre “İsa ‘insan oğlu’ olarak sunulmaktadır. Bu lakap, içinde aşkınlık ve gizem unsurlarını içerdiğinden ve Mesih ile onun özellikle kaçındığı Davud’un oğlu lakaplarının içerdiği siyasî çağrışımlardan uzak olduğundan tercih edilmiştir. Asıl zorluk onun bu tabiri kullanımıyla, kendi iddiasına dair hiçbir umumi bildirimde bulunmaması gerçeğini uzlaştırmada yatar. Çünkü Enoch (Hanok/İdris) kitabındaki kullanımdan, bunun derhal Mesih’in kendisine karşılık gelecek eşanlamlı bir kelime olarak algılanacağını çıkarmamız gerekir.

İsa, mesianik umudun içeriğine, özellikle ölümünün gerekliliği bahsinde önemli katkılarda bulunmuştur. Onu bu kanaate yönelten çizgileri kesin biçimde belirlemek mümkün değildir, ancak onun iddialarına karşı yönetici güçlerin gösterdikleri düşmanlığın ve takındıkları tavırların kaçınılmaz sonuçlarının artan bir oranda farkına varılması şüphesiz buna yardımcı olmuştur. Daha da ötesi o, Eski Ahid’in daha derin öğretisinde, özellikle de Mezmurların 22. ve Yeşaya’nın 53. bölümlerinde, kurtuluş araçlarının ve övgü şartlarının sadece acının içinde bulunabileceğini ve bunun söz konusu pasajların Mesihe teknik olarak uygulanıp uygulanmadığından tamamıyla bağımsız olduğuna işaret ettiği düşünülmelidir. Elçilerin İşleri’nde ve 1. Petrus’ta kulla ilgili pasajları dolaysız olarak alıntılanmış olsa da bunlar Gospellerde (İnciller) çok az kullanılmış ve İsa’nın kendi ifadelerinde ise neredeyse hiç kullanılmamıştır (Luka, 22/37, Markos, 10/45, 12/6 ve devamı).” [270]

“Markos İncilinde kristoloji zaten dikkate değer bir biçimde çoktan gelişmiştir. Markos’un İsa’ya verdiği en ayırt edici ünvan, Tanrı’nın oğludur. İsa aynı zamanda acı çeken, ölen, yükselen ve geri dönen insan oğludur ve zaman zaman Mesih, (Markos, 8/29; 14/61-62) Tanrı (Markos, 11/3) ve Tanrı’nın aziz sevgilisi (Markos, 1/11; 9/7) olarak adlandırılır. Davud’un oğlu ünvanı ise ona diğerleri tarafından verilmiştir. (Markos, 10/47-49) Fakat Markos söz konusu ünvanı Davud’un Tanrısı (Markos, 12/35-37) olan kişiye uygulanamaz gördüğünden reddeder. Bu terimlerin kesin telmihlerini anlamak için Yahudi arka planı önemliyse de, bunların içeriği gerçekte Markos’un dünyevî İsa’ya dair çizdiği portre tarafından belirlenmiştir. Çünkü İsa ona uygulanan ünvanların hepsinden daha üstündür. O, Tanrı’nın krallığının ve yeni haberlerinin müjdecisi (Markos, 1/14-15) ve yeni bir çağın başlatıcısıdır. (Markos, 2/19) O bir peygamber (Markos, 6/4) ve doğaüstü bilgiye sahip apokaliptik/kıyamete yönelik bir öğretmendir. (Markos, 13. bölüm) Fakat bundan da öte, o mutlak otoriteyle öğretir (Markos, 11/33) ve havarilerini otoriteyle çağırır. (Markos, 1/16-20; 2/14) Böylelikle onu kabul etmek Tanrı’yı kabul etmektir. (Markos, 9/37) Tanrı’nın dileğini gerçekleştirmek de ona akraba olmaktır. (Markos, 3/35) O iyileştirir, günahları affeder (Markos, 2/10) ve doğa üzerinde güce sahiptir. (Markos, 4/35-41; 6/34-44, 45-52) Havarileri bir tür huşû içindedirler. Çünkü mantıkla anlaşılamayacak bir gizemin huzurundadırlar. (Markos, 4/41; 6/51; 10/32) Bir kere onun tecelli ettiğini (sûretinin değiştiğini) gördüklerinde, İsa’nın kendi vaftizinde yaşadığı tecrübeyi paylaşmış olurlar (Markos, 1/9-11). Romalı bir yüzbaşı bile haça bakıp şöyle söyleyebilir: “Gerçekten de bu adam Tanrı’nın bir oğlu!” (Markos, 15/39) Vaizliğinin büyük kısmında onun tabiatı, havarileri için bir gizem olmayı sürdürmüştür ve hatta onlar insan oğlunun acısını anlamamışlardır (Markos, 6/52; 8/17-21; 32-33). Bununla birlikte onun öğretisi bile özel vahiy olmaksızın anlaşılamaz (Markos, 4/10-13; 33-34). Düşmanlarına kendi otoritesini açıklamayı reddeder (Markos, 11/27-33). Ancak ruhtan müteşekkil cinler/ifritler onu derhal tanırlar (Markos, 1/34).”[271]

İsa’nın soy kaydı bir çok yerde zikredilmektedir.[272] “Meryem’in oğlu aracılığıyla kutsal yazılarda önceden vaad etti. Rabbimiz İsa Mesih beden açısından Davud’un soyundandır, kutsallık açısından ise öldükten sonra dirilmekle Tanrı’nın oğlu olduğu kudretle ilan edildi” [273] denilerek onun tanrılığının yanı sıra insan oluşuna da ifade edilmektedir.

Mesih İsa, kusursuz bir insandır. Onda Tanrısal ve insanî akıl, Tanrısal ve insanî irade bir arada bulunur. Bir bedende iki tabiata sahiptir. Hıristiyan imanına göre o, herkesin kurtarıcısı olduğundan, onun insanî bilgisi, bu görevini iyi bir şekilde yerine getirebilmek için geniş ve sağlam idi. Bundan öte insan olarak onun ruhu, yüreği, aklı ve iradesi erdemli ve kutsaldır.

“Mesih’in Meryem’den doğuşu ise şöyledir: Matta incilinde “Q” pasajlardaki kristoloji, Markos’taki gibi, oldukça gelişmiştir. Matta, kaynaklarındaki fikirlere çok az eklemede bulunmuştur. İsa’nın Tanrı’nın Oğlu, Mesih ve kanun koyucu olarak yorumlanmasına artan bir önem vermiştir. Bunlardan ilkine en temel katkısı bakire doğum hikayesidir (Matta, 1/18-25). Ancak Mesih olarak İsa, kraliyete ait payeyi yasal (resmi) babası Yusuf  (Matta, 1/1-17) aracılığıyla elde etmiştir.”[274]

Kutsal ruhun misyonu sürekli bir biçimde oğulunkine bağlı bir şekilde düzenlenmiştir.[275] Yaşam veren ve Rab olan “kutsal ruh”, bakire Meryem’in rahmini kutsamak ve onu Tanrısal bir özelliğe haiz bir şekilde gebe bırakmak ayrıca bakire Meryem’den alınan insanî özelliğinin yanısıra Baba’nın ebedî oğluna gebe kalması için gönderilmiştir.

Meryem, Tanrı’nın lütfuyla ‘insanları kurtarma gizine’ hizmet etmek için İsa’nın annesi olmuştur. Dolayısıyla kilise (Katolik Kilisesi) Meryem’in gerçekten Tanrı’nın annesi (Theotokos) olduğunu resmen beyan etmiştir.[276] Bakire Meryem’in rahminde kutsal ruhun kudretiyle oluşan İsa yeni yaratılışı kuran yeni Adem’dir.[277] “İlk insan (Adem) yerden (topraktan), ikinci insan (İsa Mesih) göktendir.”[278] İsa, yeni Adem, Meryem’in bakireliğiyle ve kutsal ruhun yardımıyla mânevî evlatlarının yeniden doğuşunu sağlamıştır. Yani insanlığın kurtuluşu, bakire Meryem’in kutsal ruha verdiği “evet” cevabında gizlidir. Bu eveti, onu “yeni Havva” yapmıştır.[279]

Matta’nın 1. bölümünde Mesih inancına bir işaret vardır. Çünkü Mesih, Yusuf’un da bağlı olduğu Davud soyundan gelecektir. Hıristiyanlara göre Eski Ahid’de, Yeşaya peygamberin haber verdiği Mesih, İsa’dır.[280]

İsa’nın bakireden doğumundan daha fazla “ilk doğan”, “İmmanuel” (Tanrı bizimle) tarzında nitelendirilmesi, onun Mesih olması konusunda oldukça önemlidir. Bunlardan ikincisi, İsa’nın halkını günahlardan kurtarma anlamına kuvvet kazandırmaktaydı. Bu iki deyim, Mesih devrinden bahsetmenin iki benzer tarzını ifade etmektedir.[281]

“Selanik Mektupları Mesih’in tekrar dönüşüyle yakından ilgilidir (1. Selanikliler, 1/10; 3/13; 4/13-17; 2. Selanikliler, 1/7-8; 2/8) ve onu Enoch’un/İdris’in kitabı ve İncillerin ‘insanın oğlu’ figürünü telmih edecek bir sûrette tasvir eder. Karşısında bir Mesih karşıtı, ‘kanunsuzluğun adamı’ durur. O, Mesih karşıtını ağzından çıkan bir nefesle ortadan ikiye ayıracaktır. (2. Selanikliler, 2/3-12)”[282]

Yuhanna tarafından kaleme alınan Vahiy kitabının 1. bölümünde: “Bana sesleneni görmek için arkama döndüm. Döndüğümde yedi altın kandillik ve bunların ortasında, giysileri ayağına kadar uzanan, göğsüne altın kuşak sarılmış, insanoğluna benzer birini gördüm.”[283]

Vahy bölümünden alınan bu ifadelerde İsa sanki dönmüş olarak tasvir edilmekte ve İsa’nın dönüşü  ‘insanoğlu’ ifadesiyle karşılanmaktadır.

 

                    2. 4. Kurtarıcı Oluşu

Yeni Ahid’de ‘kurtarıcı’ kavramı temelde iki varlık için kullanılmıştır. Bunlardan ilki Tanrı içindir.[284] İkincisi ise İsa  için kullanılmıştır. Bu anlamda İsa, tüm insanlığın ‘kurtarıcısı olma’ sıfatına sahiptir.[285] Kurtarıcı ifadesi İsa için kullanıldığında genellikle “Rabbimiz (veya Tanrımız) ve kurtarıcımız İsa Mesih” terkipleriyle kullanılmaktadır.[286] Bu başlığımızda İsa’nın bir özelliğinin de kurtarıcı oluşunun ne anlama geldiği ve bu sıfatının çarmıhlanmasıyla olan ilişkisi ele alınacaktır.

“İsa İbranice’de “Rab kurtarır” anlamına gelmektedir.[287] Cebrail, Meryem Ana’ya oğlu olacağının müjdesini verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini söyler.[288] Madem ki “günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir”[289] Tanrı, insan olan ebedî oğlunda halkını günahlarından kurtaracaktır. Yine Yeni Ahid’in bir başka yerinde bu inanç daha açık beyan edilmektedir: “Tanrı, onu tahttan indirdikten sonra onlara kral olarak Davud’u başa geçirdi. Onunla ilgili şu tanıklıkta bulundu: ‘İşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm. O her istediğimi yapar. Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan İsrail’e bir kurtarıcı olarak, İsa’yı gönderdi.”[290]

 

“Yeni Ahid’de Timoteos ve Titus’a yazılan mektuplarda İsa için “Kurtarıcı” ünvanı kullanılmaktadır (1.Timoteos, 1/1; 2. Timoteos, 1/10, Titus, 1/4; 2/13, 3/6). Başlangıçta dünyevî bir anlam taşıyan bu kelime daha önceki bölümlerde ara ara kullanılmasına rağmen (Filipeliler, 3/20) kesin bir atıf söz konusu değildir. Bu mektuplarda Mesih’in insanî yönü ve kurtarıcı rolü vurgulanmış ve bir insan olarak İsa Mesih’in Tanrı ile insanlar arasındaki tek aracı olduğu söylenmiştir (1. Timoteos, 2:5 ile 6:13-14’ü karşılaştırın; 2. Timoteos, 2/8; 4/1; Titus, 2/11-14).  (1. Timoteos, 3:16)’ itikada benzer bir şeylerin gelişmeye başladığını göstermektedir.

2. Petrus’ta Transfigurasyon (Dağda İsa peygamberin sûretinin değişmesi) olayı İsa’nın dönüşünün bir göstergesi olarak telakki edilmiştir (2.Petrus, 1/16-8.) 2. Petrus, “kurtarıcı” ifadesini birkaç kez kullanır (2. Petrus, 1/11; 2/20; 3/2, 18). Yakup Rabb’in gelişinden bahseder (Yakup, 5/7) ve İsa’nın Yüce Rab olduğunu bildirir (Yakup, 2/1)”.[291]

İsa’nın çarmıhta vefatından sonra takipçilerinden birçoğu hiç şüphesiz imanını yitirmişlerdir. Fakat ölümünden sonra göğe yükselip cennete yerleştiği, güç ve kutsama ile tekrar geri geleceği fikri yayılmaya başlamıştır. Mesih Davud kavramı hıristiyanlığın cennetteki “son[292] of man” (insanoğlu) ifadesi ile uyuşmaktaydı. Sonunda mesih; kurtarıcı, halaskâr ve sonunda “ilâhî” bir varlık şeklini almıştır. İsa’nın insan kimliği ile ilâhi kurtarıcı oluşu arasındaki paradoks inkarnasyon ile izah edilerek bir şekil kazanmıştır. Kilisenin Hıristiyanlık doktrininde her ne kadar “logos” üçlemesinin ikinci kişisi olarak gösterilse de Nezaretli İsa’nın insanî (beşeri) inkarnasyonu Mesih ve dünyanın kurtarıcısıydı. İsa  -kutsal ruhun içinde-  her zaman vardı ve ruhlar âleminde Rabb’i bulup hatırlatmaktaydı. Hayatın içinde ve Tanrıyla birliktelik, Hıristiyanlık bakış açısıyla İsa’nın içindeki hayat ve kilisenin içinde olmak demektir. Onun ölmediği ve 2. kez geleceği doktrini zamanla İsa’nın ulûhiyeti inancını doğurmuştur. Bu anlamda hıristiyan fikirleri çok açık bir şekilde Yahudilikle uyuşmamaktadır.[293]

Bazı teologlar Tanrı’nın babalığını imandaki kabul edişle daraltmak yerine bugün Tanrı’nın evrensel varoluşunun varlık sebebinin tüm insanlığın kurtuluşu olarak açıklamaktadırlar. Olumlu açıdan bakınca kurtuluş (salvation) Tanrı’nın iradesiyle olmuş ve insana verilmiş (hıristiyanlara) bir ilâhi güvencedir, olumsuz taraftan bakıldığında ise bazı insanların yıkımı ilâhi olarak Tanrı tarafından istenmiştir. Şu andaki genel görüş Tanrı’nın kudretinin bütün insanları kutsamak olduğu yönündedir.[294]

“İsa’nın Tanrı’nın krallığını müjdelemek için havarilerini göndermesini içeren “Q” pasajı (Luka, 10/1-16 ile Matta, 9/37-38’i ; 10/7-16; 21-23, 40’ı karşılaştırın) gönderilmiş olanları kabul edenin İsa’yı da kabul etmiş, İsa’yı kabul edenlerin onu göndereni de kabul etmiş ve böylece böylelikle İsa’nın insanların kurtuluşu için belirleyici mahiyette olan Tanrı’nın temsilcisi olduğunu öğretir.

Luka ve Elçilerin İşleri’nde İncil vaizinin fikirleriyle kullandığı özel kaynaklardaki fikirleri ayırdetmek zorsa da Luka, Mesih’in Davud’un oğlu olduğu fikrinin hakim olduğu geleneklere sahip görünmektedir. İsa Beytlehem’de (Luka, 2/4) melek Cebrail tarafından haber verilmiş mucizevî bir doğumla doğmuştur (Luka, 1/26-38). İsa’nın doğumu sırasında Meryem’in bekareti özellikle vurgulanmamış, sadece (Luka, 1/34; 2/5)’te telmih edilmiştir. (Luka, 1/11, 32-33, 35; 2/26, 38)’in dili, İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak adlandırılması dışında saf Yahudi Mesihçiliğidir. (Luka, 9/20)’de Petrus, İsa’ya ‘Tanrı’nın Mesihi olarak seslenir, (Luka, 23/35)’te ise İsa’dan (Luka, 9/35’le karşılaştırın; ‘Benim oğlum, benim seçilmişim’) ‘Tanrı’nın Mesihi, onun seçilmişi’ olarak bahsedilir. İsa’nın İsrail’e krallığı geri getireceği ya da onu “kurtaracağı” umudu (Luka, 24/21; Elçilerin İşleri, 1/6; Luka 19/11’le karşılaştırın) ifade edilmiştir. Matta gibi Luka da Kutsal Yazı’nın İsa’nın hayatında tamamıyla gerçekleşeceğini ( Örneğin, Luka, 24/25-27, 44-46) vurgular.

Luka, bir peygamber olarak İsa’ya dair (Luka, 7/16)’da daha erken dönemi yansıtır ve İsa da kendinden bir peygamber olarak bahseder (Luka,13/33). Aynı fikir (Luka, 24/19)’da ifade edilmiştir: ‘Tanrı’nın ve insanların huzurunda sözü ve ameli güçlü bir peygamberdir.’ İsa Elçilerin İşleri’nde ise, Musa gibi ve Musa’nın haber verdiği bir peygamberdir (Elçilerin İşleri, 3/22-23). İsa’nın birçok ifadesi nitelik olarak nebevîdir.

Elçilerin İşleri’nde İsa’ya uygulanan diğer başlıklar  ise, zengin bir vaaz ve tebliğ geleneğini yansıtan unsurlar olmaları bakımından ilginçtir. İsa, (Luka, 2/11)’de olduğu gibi “kurtarıcı” (Luka, 5/31; 13/23) olarak adlandırılır. Bundan başka 2. Yeşaya’da onun için ‘kul’, ‘çocuk’ (Luka, 3/13, 26; 4/27, 30), ‘prens’, ‘öncü, hayatın kurucusu’ (Luka, 3/15; 5/31), ‘Kutsal ve Erdemli Olan’ (Luka, 3/14; 7/52; 22/14), ‘gelmiş olması gereken’ (Luka, 19/4) gibi terimler kullanılır. Bu terimlerden bazıları ıstılâhi anlamdan uzaktır.” [295]

İsa’nın ölümü, Hıristiyanlığın günah ve afv kavramlarına yükledikleri anlamlar ile çok yakından ilişkilidir. İsa’nın haçta ruhunu teslim etmesinin temel sebebi Adem’den tevârüs eden yani geçen ilk günahtır. Bu günah tüm insanlığa tevârüs etmiştir. Yahudilerin Tanrıları Rabb’e adaklar ve sunular sunmasına karşılık İsa kendi canını insanların günahlarına karşılık sunmuştur. Bu sunu çok temiz ve günahsız olmalıydı. Bu özelliklere sahip bir kimse ancak Tanrı’ya kurban edilebilirdi. Bu da babası olmadığı için günahın kendisine Adem’den tevârüs etmediği, annesi bakire ve çok iffetli bir hanım olan Meryem’in, kutsal ruh yardımıyla dünyaya getirdiği İsa olabilirdi.

Pavlus’a göre kesin olan İsa’nın bir ilâh olduğudur. Pavlus’un ortaya koyduğu kurtuluş anlayışı yani kurtuluşun amel ve ibadetlerle değil, insanın dışında ancak ilâhi bir müdahele ile gerçekleşeceği fikri, zorunlu olarak Hz. İsa’nın ilâh olmasını gerekli kılmaktadır. Aksi halde kurtuluş, asla mümkün olmayacaktır.

Pavlus, bu kurtuluş anlayışıyla Hıristiyan inanç geleneğini ve sistemini kurmayı başarmıştır.[296]

 

“...Bu, sizin uğrunuza feda edilen benim bedenimdir...”[297]  “...Bu benim kanımdır. Bu kan günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.”[298] Bunları son akşam yemeğinde havarilerine söyleyen İsa, ölümüne bir anlam vermiş ve daha sonra bu misyonunu gerçekleştirmiştir. Tanrı iradesinin kendi insan iradesinde yerine gelmesini kabul ederek[299] tüm insanlığın günahlarını haç üzerinde ve kendi bedeninde yüklenmek için[300] kurtarıcı olarak ölümü kabul etti. İbraniler kitabında ise:

 “Tekelerle boğaların kanı ve serpilen düve külü murdar (dinsel açıdan kirli) olanları kutsal kılıyor, bedensel açıdan temizliyor. Öyleyse sonsuz ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk edebilmemiz için vicdanımızı ölü işlerden temizleyeceği de o kadar temizdir. Bu nedenle, çağrılmış olanların vaadedilen sonsuz mirası almaları için Mesih Yeni Antlaşma’ nın aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü”[301] denilerek İsa’nın kendini kurtarıcı olarak fidye vermesi istenmektedir. Kutsal kitaplara göre İsa günahlarımız için ölmüştür.[302] Tanrı günahkârları affetmek ve onun ölümü sayesinde kendisiyle barışmamız için öz oğlunu bizden esirgemeyerek[303] onu tüm insanlığın uğruna ölüme teslim etmiştir.[304] İsa böylece Yeni Antlaşma’nın kurbanı olmuştur.[305] Tanrı, Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sunmuş, böylece adaletini göstermiştir. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bırakmıştır. Bunu, adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yapmıştır.[306]

Bir başka yerde ise:

“Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda Tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor. Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi onun kanıyla aklandığımıza göre, onun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir. Çünkü biz Tanrı’nın düşmanlarıyken oğlunun ölümü sayesinde onunla barıştıksa, barışmış olarak oğlunun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir. Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrıyla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın kendisiyle de övünüyoruz”[307] denmektedir. Yukarıda ifade edildiği gibi İsa ise İbranice “Rab kurtarır” anlamına gelmektedir.[308] Melek Cebrail, Meryem Ana’ya oğlu olacağını müjdeler. Bu müjdeyi verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini ister.[309] Günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir.[310] O halde Tanrı, insan olan ebedî oğlu üzerinde gerçekleştireceği işlerle halkını günahlarından kurtaracaktır. Aşağıdaki Yeni Ahid ifadeleri Hıristiyanlığa göre onun kurtarıcı oluşunun hangi manada anlaşıldığını açıklar mahiyettedir:

“Bizi zorlayan, Mesihin sevgisidir. Yargımız şu: biri herkes için öldü, öyleyse hepsi öldü. Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.

Bu nedenle, biz artık kimseyi insan ölçülerine göre tanımayız. Mesih’i bu ölçülere göre tanıdıksa da, artık öyle tanımıyoruz. Bir kimse Mesihteyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. Bunların hepsi Tanrı’dandır. Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevi verdi. Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını anlayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı. Ve barıştırma sözünü bize emanet etti. Böylece, Tanrı aracılığınızla çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih’in adına elçilik ediyor, onun adına yalvarıyoruz: Tanrıyla barışın. Tanrı, günahı bilmeyen Mesihi bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı’nın doğruluğu olalım.”[311]

“Mesih İsa’daki düşünce sizde de olsun. Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. Bunun için de Tanrı pek çok yükseltti ve ona her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa’nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin.”[312]

Hz. İsa’nın ilâh olarak kabulu, Pavlus’un öğretisinin tabii bir sonucu ve hatta vazgeçilmez bir şartıdır. Çünkü Pavlus’a göre kurtuluşun tek şartı budur.[313] Mesih’in tüm yaşamı Baba Tanrı’ya sunulmuş bir adaktır. Bunu Tanrı istemiş,[314] İsa bunu da kabul etmiştir. Böylece “Tanrı’nın bu isteği uyarınca İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık”[315] denmektedir. Bunun sebebi ise İsa’nın Tanrı’nın her istediğini yapmış olması, Tanrı’nın da tüm insanlığın kurtuluşu için onu feda etmesi gösterilmektedir.[316]

Aşağıdaki alıntılar İsa’nın kurtarıcı oluşuna işaret eden pasajlardır:

“Mesih, çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla yerdeki ve gökteki her şeyi kendisiyle barıştırmaya razı oldu. Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı’ya yabancı ve düşmandınız. Şimdiyse Mesih sizi Tanrı’nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrıyla barıştırdı. Yeter ki, duyduğunuz müjdenin verdiği umuttan kopmadan, imanda temellenip yerleşmiş olarak kalın. Ben Pavlus, göğün altındaki bütün yaratılışa duyurulan bu müjdenin hizmetkârı oldum.”[317]

“Mesih İsa günahkarları kurtarmak için dünyaya geldi” sözü, güvenilir ve her bakımdan kabule layık bir sözdür...”[318]

“O (Tanrı Rab) bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek Tanrı ve Tanrıyla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur. Ben bunun habercisi ve elçisi atandım -gerçeği söylüyorum, yalan söylemiyorum- uluslara imanı ve gerçeği öğretmeye atandım.[319]

 “Öyle ki, onun lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz yaşamın mirasçıları olalım.”[320]

Yeni Ahid İsa’yı bir çok yerde kurtarıcı bir lider olarak tanımlamaktadır. “Kulu Davud’un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı”[321] diyerek Davud soyundan gelecek bir kurtarıcıdan açıkça bahsedilmektedir.

İsa’nın doğumuna ilişkin mucizevî olaylardan biri de çobanlarla meleklerdir. İsa’nın doğduğu yörede nöbet tutan çobanlar büyük bir korkuya kapılmalarının ardından melek “korkmayın!” der ve ekler: “Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum, bugün size Davud’un kentinde bir kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesihtir.”[322]

Pavlus ve Timoteos, Filipelilerle yazdıkları mektupta “kendi vatanlarının göklerde olduğunu ve oradan kurtarıcı Rab Mesih İsa’yı beklediklerini” ifade etmişlerdir.[323] “...Kurtarıcımız Mesih İsa ölümü etkisiz kılmış, yaşamı ve ölümsüzlüğü müjde aracılığıyla ışığa çıkarmıştır.”[324]

Tanrı’nın insanlığın kurtuluşunu, kurtarıcı İsa Mesihle gerçekleştirdiği ifade edilmiştir.[325] Kurtarıcımız[326] deyimi de birçok yerde kullanılmıştır.

Davud, Tanrı tarafından tahta geçirilmesinin ardından onunla ilgili şöyle der: “İşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm, o her istediğimi yapar. Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan israil’e bir kurtarıcı, İsa’yı gönderdi.”[327] “İsrail’e, günahlarından tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için Tanrı onu önder ve kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti.”[328]

Hapiste bulunan Yahya öğrencileri aracılığıyla gelecek kurtarıcının İsa mı

olduğunu yoksa başkasını mı beklemesi gerektiğini sorar. Bunun üzerine İsa öğrencilerine kendi gördükleri mucizeleri ona anlatmaları gerektiğini söyler ve kendisi sebebiyle sendeleyip düşmeyenler için “ne mutlu” der.[329]

İsa bu dünyanın kurtarıcısı olarak yargılama hakkına sahiptir. Bu hakkı haçın üzerinde verdiği canı ile kazanmıştır. “Baba tüm yargılama işini oğula verdi.”[330] “Oysa oğul yargılamak için değil, kurtarmak”[331] ve Tanrı’nın kendisine verdiği yaşamı[332] vermek için gelmiştir. Dolayısıyla Mesih’e iman bir “kurtuluş” sebebidir.

İsa Mesih yeryüzüne geri döndüğünde kendisine inananlara övgü, yücelik ve onur kazandıracaktır. Bu anlamdaki bir imanın altından daha değerli olduğu vurgulanmakta, Mesih’i görmediği halde ona iman etmenin kendilerinde oluşturduğu sevince dikkat çekilmekte ve bunun kurtuluşlarına vesile olacağı dile getirilmektedir.[333]

Elçilerin İşleri’ni kaleme alan Luka, arkadaşı Petrus’un Eski Ahid’den verdiği referansları şöyle ifade etmektedir:

“Musa şöyle demişti: “Tanrınız olan Rab size, kendi kardeşlerinizin arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak. Onun size söylediği her sözü dinleyin.” Ayrıca Samuel peygamber de devam eden cümlelerde beklenen kurtarıcıdan bahsetmekte, Tanrı İbrahim’in soyundan gelecek bir kurtarıcı sayesinde tüm yeryüzündeki ulusların kutsanacağından bahsetmektedir.[334] Hıristiyanlarca beklenen bu kurtarıcı tüm halkları kutsayacak olan İsa Mesihtir.

Biz son olarak Yuhanna İncil’inde Mesih kelimesinin şimdiye kadar mevcut olan başlıklarımızı içerecek genişlikte, nerelerde, nasıl geçtiğine işaret edip bu başlığımızı da noktalamak istiyoruz.

“Yuhanna’ya göre İsa’nın bir adı da ‘kurtarıcıdır’ ancak bu terim tam olarak açıklanmamıştır. Diğer adı ise peygamberdir (Yuhanna, 7/40; 6/14). Dünyaya gelecek olan peygamber  ifadesi tam bir iman ve bilgiye sahip olmayanlar tarafından kullanılır. İsa dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusudur (Yuhanna, 1:29)”. [335]

Pavlus ile birlikte başlayan kurtuluş geleneğine göre Hz. İsa sadece bir beşer ve Allah’ın elçisi değil, fakat Allah’ın oğlu olması yönüyle aynı zamanda bir ilâhtır. Hıristiyanlığa göre insanlığın kurtuluşa ermesi ve böylece Allah ile uzlaşması için sıkıntılar çekeceği, çarmıhta öleceği ve üç gün sonra dirileceği daha ezelde Allah tarafından takdir edilmiş ve bütün peygamberler tarafından haber verilmiştir. Buna göre bütün Eski Ahid, Yeni Ahid’i müjdeleyen bir kurtuluş tarihi olarak algılanmaktadır. Öyle ki, bu kurtuluş tarihi dikkate alınmadan Yeni Ahid’i anlamak imkansız gibidir. Kurtuluş tarihi olmadan Hıristiyan inanç esaslarının da hiçbir kıymeti yoktur.

Kurtuluş tarihi açısından olaya yaklaşan bazı araştımaclara  göre, İncillerde geçen ve Hz. İsa’ya verilen Tanrı oğlu, kyrios (Rabb) ve logos ünvanları bile onun ilâhi olduğunu ortaya koymaya yeterlidir. Yalnız, bu sonuca ulaşabilmek için tek şart, olayı kurtuluş tarihi açısından anlamaya çalışmaktır. İncil yazarları da bu Pavlusçu Hıristiyanlıktan hareketle eserlerini kaleme almışlardır.

 Hıristiyan dünyası İncil yazarlarının eserlerini tam tamına vahyin bir ürünü olarak kaleme aldıklarına inanmaktadırlar.[336] Kurtuluş fikri, Pavlus’un gnostisizmden aldığı bir fikirdir. Bol miktarda Yeni Ahid ifadelerine yer verdiğimiz bu bölümde İsa’nın kurtarıcı oluşu Hıristiyanlıktaki fidye doktrini ile yakından ilişkilidir. İsa’nın kurtarıcı oluşu Tanrı’nın ezelde oğlu ile yaptığı antlaşmaya göre İsa’nın kendisini çarmıhta tüm insanlığın kurtuluşu için feda etmesi anlamındadır. Yeni Ahid pasajlarına göre İsa’nın “fidye olması anlamındaki kurtarıcı oluşu”, onun “tekrar geriye dönüp insanlığı kurtaracak oluşundan” çok daha baskın gözükmektedir.

 

                    2. 5. Rab Oluşu

Kuşkusuz Yeni Ahid’de İsa’nın en temel özelliklerinden biri de onun ‘Rab’ oluşudur. Hıristiyan inanç sisteminde İsa Rab’dir. Yeni Ahid’e göre bu özellik onda ezelden itibaren mevcuttur.

Yuhanna İncili’nin ilk satırlarında, İsa’nın başlangıçta var olan ve pederle beraber bulunan bir kişiden söz edilir ve “söz (Kelâm) Allah idi”[337] denilerek Tanrı’nın kelâmı olduğu belirtilir. Kuşkusuz İncil, İsa’ya salt Tanrı demekle kalmaz. Onun Tanrı’nın onuru ve gücü ile davrandığı kaydedilir. İsa’ya inananlar ona güvenip dua ederler ve devamlı bir şekilde onu Tanrı olarak kabul edip, bu şekilde davranırlar. Evreni yaratan Tanrı’dır ancak İsa da evrenin Rabb’idir. “Herşey onun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey onsuz olmadı”[338] diyerek buna işaret edilmektedir. Yaratılmış olduğu kabul edilmeyen İsa’ya Tanrı sıfatıyla hitap edilir.[339]

Katolikler, Efharistiya ayininde tek İsa’ya ibadet ederler.[340] Bu da Hıristiyanlıkta İsa’nın rab kabul edildiğine bir başka delildir.

“Luka İsa’ya, mutlak anlamda anlaşılacak şekilde “Rab” diye atıfta bulunması bakımından diğer İncil yazarlarından ayrılır (Luka, 10/1; 11/39; 12/42; 17/5-6; 18/6; 19/8; 22/61; 24/34). Hıristos kelimesi Yeni Ahid’de, ‘Efendi’ anlamında bir ünvan ya da Tanrı’nın adına varan bir anlam dizini içinde çok geniş bir yelpazede kullanılır. Yaşamı boyunca İsa sıklıkla ‘haham’ ya da ‘rabbi’ olarak (Markos, 9/5; 11/20; 14/45) çağrılmış ve İncil vaizleri bunu sıklıkla “öğretmen” olarak çevirmişlerdir (Matta, 23/8; Markos, 4/38; 13/1; Luka, 7/40). Matta’da iki kere ‘eğitici’ ya da ‘öğretmen’ terimleri (Matta, 23/10) kullanılır. Luka ise çoğu zaman ‘üstat’ı (Master) (Luka, 8/24; 9/33, 49) ‘rab’ (Lord)[341] olarak kullanırken İncil, yazarları tarafından çoğunlukla ‘Haham-Rab’ yerine kullanılmıştır (Matta, 7/21-22; 17/4, 15; Luka, 7/6; 11/1; 18/41). Fakat Luka İsa’yı mutlak anlamda Hıristos olarak adlandırdığında, muhtemelen aklında tüm insanların Tanrısı olarak onun sahip olduğu semavî asâleti vardır. Elçilerin İşleri, Tanrı’nın İsa’yı yetiştirdiğine ve onu hem ‘rab’ (Lord) hem de Mesih yaptığına dair (Elçilerin İşleri, 2/36; 3/13; 10/40-42; 13/32-35) ilkel fikre tanıklık eder.”[342]

Eski Ahid’de yer alan bölümlerin Yunanca çevrisinde İbranice dört sessiz harften oluşan ‘Yahve’ (yhvh) sözcüğü “rab” (kyrios) olarak çevrilmiştir. ‘Yahve’ ve ‘Adonay’ sözcüklerinin birlikte geçtiği yerler “Egemen Rab” olarak Türkçe’ye çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan itibaren Yahudi literatüründe İsrail’in Tanrısının ilâhlığını ifade etmek için kullanılmıştır. Kutsal kitabın eski çevirilerinde ve kimi kaynaklarda ‘Yahve’ kelimesi yerine ‘Yahova’ kelimesi de kullanılmıştır.[343] Yeni Ahid

bu kelimeye yeni bir misyon daha yükleyerek hem Tanrı hem de İsa için bu kelimeyi kullanmıştır. Bu yenilik kuşkusuz Yeni Ahid ile birlikte başlamıştır.[344] Cebrail, Meryem Ana’ya, oğlu olacağının müjdesini verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini söyler.[345] Madem ki “günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir”.[346] Öyleyse O, insan olan ebedî oğlunda halkını günahlarından kurtaracaktır. Dolayısıyla Hıristiyanlığa göre İsa’ya bir Tanrılık sıfatı olan günahları bağışlama özelliği verilmiştir. Yeni Ahid’de Rab kelimesinin hem Tanrı hem de İsa için kullanıldığına en güzel örnek İsa’nın Ferisilerle Mezmurlar’ın 110. bölümü üzerine tartışması sırasında işarî olarak kendi ulûhiyetine temas ettiği şu ifadelerdir:

“Ferisiler toplu haldeyken İsa onlara şunu sordu: “Mesihle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? O kimin oğludur?” Onlar da, “Davud’un oğlu” dediler. İsa şöyle dedi: “O halde nasıl oluyorda Davud, ruhtan esinlenerek ondan Rab diye söz ediyor? Şöyle diyor Davud: ‘Rab Rabbime dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek sağımda otur.’ Davud ondan Rab diye söz ettiğine göre, o nasıl Davud’un oğlu olur?” İsa’ya hiç kimse karşılık veremedi. O günden sonra artık kimse de ona bir şey sormaya cesaret edemedi.”[347]

Hıristiyan doktrinine göre onun yaşamı boyunca hastalıklar,[348] doğa,[349] şeytanlar,[350] ölüm,[351] günah[352] üzerindeki gücü ve mucizeleri,[353] rab oluşunu ispat eder. Yeni Ahid’e göre İsa’nın en temel niteliklerinden biri hiç kuşkusuz onun rablik sıfatıdır.

 

İsa’ya Tanrısal Rab sıfatını veren kilisenin ilk inanç esaslarında, başlangıçtan[354] sonsuza kadar Tanrı babaya ait olan güç, şeref ve yücelik aynı zamanda İsa’ya da aittir.

Çünkü İsa “Tanrı özüne” sahiptir.[355] Baba Tanrı onu bu üstünlüğü sayesinde onu ölüler arasından diriltilmiştir.[356] Tanrı’nın sağına yükseltilen İsa, bütün melekler, yetkiler ve güçlerin kendisine bağlı kılındığı[357], yücelik ve kudret sahibi,[358] Tanrılığın bütün doluluğu bedence kendisinde bulunan, her yönetim ve hükümranlığın başı olan,[359] görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı, her şeyin kendisinin aracılığıyla ve kendisi için yaratıldığı, bütün doluluğunun kendisinde bulunmasını uygun gördüğü,[360] bilginin ve bilgeliğin bütün hazinelerinin saklı olduğu,[361] herşeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı’dır.[362]

Yeni Ahid’de Rab kavramı hem İsa için hem Tanrı için hem de her ikisi için birden kullanılmaktadır. Yeni Ahid’de her üçü için de bol sayıda örnekler mevcuttur. Rab kavramı İsa için birçok yerde kullanılmaktadır. Hatta denilebilir ki bu kavram Tanrı’dan çok daha fazla İsa için kullanılmıştır. “Mesih’i Rab olarak yüreklerinizde kutsayın.”[363] “Melek onlara, ‘korkmayın!’ dedi. Size, Davud’un kentinde bir kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesihtir”[364] gibi ifadeler Mesih’in rablik sıfatına verilecek örneklerdendir.

Yeni Ahid’de Mesih İsa’nın rab oluşuna ilişkin “Mesih’in kulları” gibi ifadeler de bol miktarda mevcuttur.

 

“Ey köleler, dünyadaki efendilerinizin sözünü, Mesih’in sözünü dinler gibi saygı ve korkuyla, saf yürekle dinleyin. Bunu, yalnız insanları hoşnut etmek isteyenler gibi göze hoş görünmek için yapmayın. Mesih’in kulları olarak Tanrı’nın isteğini candan yerine getirin.”[365]

Yeni Ahid’de “Rab” kelimesinin sadece Tanrı için kullanıldığı yerler de mevcuttur.[366] Örneğin Matta İncil’inde şöyle denilmektedir:

“Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, ‘dünyada put bir hiçtir’ ve ‘birden fazla Tanrı yoktur.’ Yerde ya da gökte ilâh diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pek çok ‘ilâh’, pek çok ‘Rab’ vardır- bizim için tek bir Tanrı baba vardır. O herşeyin kaynağıdır, bizler onun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, o da İsa Mesih’tir. Her şey onun aracılığıyla yaratıldı, bizde onun aracılığıyla yaşıyoruz.”[367]

İsa’ya Rab olarak yakarmak,[368] ya da İsa’nın Rab olduğuna inanmak, onun Tanrılığına inanmak anlamına gelir.[369] Ayrıca tüm litürjik (hıristiyan ilmihalinde yer alan) dualar “Rabbimiz Mesih İsa ile” sözüyle son bulur.[370] “Mesih hem ölülerin hem yaşayanların Rabb’i olmak üzere ölüp dirildi”[371] ifadesinde de yine İsa’nın rab oluşuna vurgu yapılmaktadır.

Hıristiyan doktrinine göre İsa tamamen ilâhi olmakla beraber gerçekten beşer ve aynı zamanda bu iki tabiatı bir bünyede toplamış “kendisidir”. Kabul edilen inanç formülü İsa’nın bir bedende iki tabiata sahip oluşudur. Bu tabiatların biri ilâhi diğeri insanîdir.[372]

İsa hem insandır, hem de Tanrı’dır. Ama İsa bir tek kişidir. Hıristiyanlığa göre bir tek ve aynı Mesih’in Rab, biricik oğul, değişmez, bölünmez, ayrılmaz iki özden olduğunu kabul etmek gerekir. İsa ezelden beri Tanrı’nın oğludur. O, zamanın bir noktasında bir insan olarak dünyamıza gelmiştir. Onun sonsuza dek  insan olarak kalacağına yönelik görüşler de mevcuttur.

Ama, Tanrı ve insan olan tek bir kişidir. O da Mesih İsa’dır. Rab Mesih İsa tek kişidir. O, gerçekten Tanrı’dır ve Tanrısal özünde pederle beraber ezelden beri ve sonsuza dek yaşayacaktır. Onunla “varoluşta birdir.”[373] İsa’nın rab oluşu ifade edilirken aynı zamanda onun sadece ilâhi kısmı ifade edilmektedir. İnsan oluşu başlığında ifade edildiği gibi onun aynı zamanda beşerî oluşu da akıldan uzak tutulmamalıdır.

Sinoptik İncillerin (Matta, Markos, Luka) yazarları Hz. İsa’yı ilâh olarak adlandırmaktan şiddetle kaçınmaları oldukça dikkat çekicidir. Hz. İsa’dan ilâh olarak söz eden yegâne İncil Yuhanna İncili’dir. Öte yandan Pavlus’un ve diğer bazılarının mektuplarında da, Hz. İsa’nın Tanrı olarak adlandırıldığını görmekteyiz.[374]

                     

                    2. 6. Davud Soyundan Oluşu

Yeni Ahid’de Mesih’in Davud neslinden bir kurtarıcı olduğu bildirilmektedir. İsa’nın Davud’un neslinden biri olduğu şeceresinde açıkça ifade edilmektedir.

Yeni Ahid’in ilk bölümü ve ilk İncil’i olan Matta’nın hemen başında daha ilk cümlede “İbrahim oğlu, Davud oğlu İsa Mesih’in soy kaydı”[375] uzunca zikredilmekte, bu şecere sayımını “Yakup Meryem’in kocası, Yusuf’un babasıydı. Meryem’den Mesih diye tanınan İsa doğdu”[376] diye tanımlamaktadır. Yine Matta’nın ilk bölümünde Meryem’in İsa’ya mucizevî gebe kalışı anlatılırken, Meryem’den sessizce ayrılmayı düşünen nişanlısı Yusuf’a rüyada görünen bir meleğin ona “...Davud oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, kutsal ruhtandır”[377] diye kaydedilerek İsa’nın şeceresi meleğe de tasdik ettirilmiştir.

Luka’da aynı olayın anlatımında daha fazla detay verilmektedir. İsa’nın doğumu önceden melek tarafından Meryem’e bildirilmiştir. Bu bildirim ona ‘yüceler yücesinin oğlu’ deneceği şeklindedir. Ayrıca “Rab Tanrı ona, atası Davud’un tahtını verecek, O da sonsuza dek Yakub’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir” diyerek Mesih’in Eski Ahid’de ifade edildiği gibi[378] Davud’un soyundan gelecek kişinin o olabileceğine dikkat çekilmektedir.[379]

İsa’nın Davud’un soyundan olduğuna referanslardan biri de Yeni Ahid’in halkın kendisine Davud’un oğlu,[380] şeklinde hitap ettiklerinin bildirilmesidir. Halk bu hitabı çoğu zaman İsa’dan şifa talep ederken kullanmaktadır.[381]

Zaman zaman da İsa’nın Yeruşalim’e girişi sırasında “hozana”[382] kelimesiyle birlikte Davud veya Davud’un oğlu ifadeleri[383] yanyana görülmektedir. İsa’nın Mesih oluşunu kabul etmeyen bazı kişiler bu düşüncelerine gerekçe olarak İsa’nın Celile’de doğuşunu göstermişlerdir. Oysa Eski Ahid’de[384] kurtarıcının Beytlehem kentinden geleceği vurgulanmaktadır.[385]

Toplu halde bulunan Ferisilere “Mesih kimin oğludur?” diye soran İsa’ya, onlar: “Davud’un oğlu” diye cevap verince İsa, Davud’un kendi soyundan gelecek Mesih için Rab deyimini kullanmasının nedenini sorar. Bu soruya kimse cevap veremediği gibi İsa’ya bundan böyle soru sormaya da cesaret edilemez.[386]

İsa burada kendisini Rab olarak tanıtmaktadır. İsa’nın beden açısından Davud’un soyundan olduğu, kutsallık ruhu açısından ise Tanrı’nın oğlu olduğu ifade edilmiştir.[387]

“Davud bir peygamberdi ve soyundan birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaadedilen kutsal ruhu babadan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu ruhu üzerimize dökmüştür. Davud, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der:

‘Rab Rabbim’e dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek sağımda otur.’ ” [388]  “...benim söylediklerim, peygamberlerin ve Musa’nın önceden haber verdiği olaylardan başka bir şey değildir. Onlar Mesihin acı çekeceğini ve ölümden dirilenlerin ilki olarak gerek kendi halkına, gerek öteki uluslara ışığın doğuşunu ilan edeceğini bildirmişlerdi.”[389]

“Çölde Sayım (24/17)’de Davut’un Moab ülkesinin fethine bir telmihte bulunulur. Ancak ‘yıldız’ın yarı-mitolojik bir figürü çağrıştırmasının temelinde, Sellin ve diğerleri pasajda çok gelişmemiş bir Mesih umudunun izlerini bulurlar. Diğerleri ise bunu geç dönem Mesihçi kabul ederler.”[390]

Petrus bir konuşmasında İsa’nın sadece bir Mesih değil, aynı zamanda Baba Tanrı’nın sağında oturacak kadar önemli bir şahsiyet oluşundan bahsetmekte ve aynı zamanda İsa’nın ulûhiyetine işareten Davud’un ağzından Rab yani “Baba Tanrı’nın Rabbime yani İsa Mesihe dediği gibi” ifadelerini kullanarak İsa’nın beklenen Mesihten öte bir Rab olduğuna vurgu yapmaktadır. Nitekim bir sonraki cümlelerinde de bu vurguyu sürdürmüş ve “böylelikle tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa’yı hem Rab hem Mesih yapmıştır ”[391] diyerek nihai amacını ve niyetini ortaya koymuştur. Petrus’a göre İsa Rab’dir.

İsa bu Rablik, efendilik ve Mesihliğini Tanrı’nın sağında oturarak almamıştır. O, bu özelliklerine Tanrı’nın bir planı ve ayrıca sözü olarak evrenin yaratılışından çok önce de sahip olmuştur. O, hep Mesihti ve hep Rab’di.

Eski Antlaşma’da beklenen Mesih, gelecekte dünya krallığını ele geçirecek, güçlü bir kurtarıcı anlamındadır. Yeremya’nın 33. bölümünde böyle bir Mesih’in Davud’un soyundan geleceği söyleniyordu.Yeşaya 9. ve 11. bölümlerde de bundan bahsedilmekteydi. Gerçekten de Mika’nın 5. Bölümünde[392] de Davud’un soyundan gelecek kralın Beytlehem’de doğacağı anlatılmaktadır. Zekeriya 9. ve 12. bölümlerde Mesih krallığının özellikleri sıralanmakta, özellikle de yahudilerin sıkıntı çektikleri bir dönemde beklenen kurtarıcı tamamen siyasî ve politik özellikler üzerine oturmaktaydı.

Yeni Antlaşmaya göre, İsa kendisinin Mesih olduğunu bilmekte[393] ve kendisi için söylenilen “Davudoğlu” sözünü de kabul etmektedir.[394]

“... Halk bir kral isteyince, Tanrı onlar için Benyamin oymağından Kiş oğlu Saul’u yetiştirdi. Saul kırk yıl krallık etti. Tanrı onu tahttan indirdikten sonra onlara kral olarak Davud’u başa geçirdi. Onunla ilgili şu tanıklıkta bulundu: ‘Yeşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm, o her istediğimi yapar.’ Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan İsrail’e bir kurtarıcı, İsa’yı gönderdi.”[395]

Hıristiyan inançlarına göre Eski Ahid’de Tanrı’nın halkı İsrail ile yaptığı antlaşma artık İsa Mesih ile gerçekleşmiştir. Mesih İsa’nın Davud’un soyundan gelecek olan kurtarıcı olması, Tanrı’nın kurtuluş planının zirve noktasını temsil etmektedir. Tanrı’nın bu vaadi Tanrı krallığının kendi soyu üzerinde sonsuzluklar boyu hükmetmek üzere kurulacağına dairdi. Elçi Petrus, Davud’un soyundan beklenen şahsiyetin aynı zamanda kurtarıcı olduğunu ve kurtuluşun sadece ona imanla mümkün olduğunu eklemektedir.

                     

                    2. 7. Kral Oluşu

Eski Ahid’de mesih kavramı kimi zaman kral kelimesi ile karşılanmıştır. Eski İsrail’de bir çok kralın tahta çıkma töreninde meshedilerek takdis edilmeleri bu  sonucu doğurmuş, bu da kral ve mesih kelimelerinin zamanla birbirlerinin yerine kullanılmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda Yeni Ahid’de “Yaruşalim büyük kralın kentidir”[396] ve Kral[397] deyimi bu anlamda bir çok yerde geçmektedir.

Yahudi yüksek kurulunda yargılanıp suçlu bulunan İsa Vali Pilatus’a götürülür. Dönemin yahudileri Roma’nın o dönemki Kudüs valisi olan Pilatus’u yanlış yönlendirir, önüne çıkınca da tüm Yahudi din adamları İsa’nın halkı yoldan saptırdığını, Sezar’a vergi verilmemesi gerektiğini ve hepsinden önemlisi “Mesih, yani Yahudilerin kralı olduğunu söylediğini beyan ederler. Pilatus’un “Sen Yahudilerin kralı mısın?” sorusuna karşılık İsa “söylediğin gibidir”[398] der.

Vali Pilatus onda hiçbir suç görmediğini söylese de Hıristiyanlığa göre daha sonradan ikna edilen Vali sayesinde İsa çarmıha gerilmekten kurtulamaz. Bu olayların ardından çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim edilmiş olan İsa bir alay ifadesi olarak askerlerin “selam, ey yahudilerin kralı!”[399] sözlerine maruz kalır. Çarmıha gerilen İsa’nın başının üzerine de” bu yahudilerin kralı İsa’dır”[400] yazan bir suç yaftası asılır. Yine incillere göre Yahudi din bilginleri ve İsa’nın iki tarafında çarmıha gerilen haydutlar çarmıhtaki İsa ile “İsrail kralı imiş! “Şimdi çarmıhtan aşağı insin de ona iman edelim” diyerek alay etmişlerdir.[401]

Bu yafta için Yuhanna’da daha fazla detay verilmekte, bu yaftanın İbranice, Latince ve Grekçe yazıldığı ifade edilmektedir. Ayrıca Yahudi başkahinler Pilatus’a “yahudilerin kralı” diye yazmamasını, bunun yerine ‘kendisi ben yahudilerin kralıyım dedi! diye yazması talebinde bulunmuşlardır. Ancak bu talepleri Pilatus’un ‘ne yazdımsa yazdım’ sözlerine bakılırsa pek kale alınmamış gözükmektedir.[402]

İsa’nın Yeruşalim’e girişini anlatan İncil bölümleri İsa’nın hem beklenen bir kral, hem de Davud’un soyundan bir kurtarıcı olduğunu gösteren en önemli pasajlardır. İsa’nın Yeruşalim’e girişi Matta’nın 21. bölümünün 1. ve 11. cümlelerinde ifade edilmiştir. İsa Kudüs’e yaklaşınca iki öğrencisini karşı köye gönderir. Oradan bir eşek ve bir de sıpa almalarını öğütler. Kendilerine bir şey denmesi durumunda da Rabb’in (yani kendisinin) bunlara ihtiyacı olduğunu, hemen geri göndereceğini söylemelerini ister. Bu olayın sebebi olarak kral Davud aracılığıyla bildirilen aşağıdaki sözlerin yerine gelmesi gösterilir:

“Siyon kızına deyin ki! İşte, alçak gönüllü kralın, eşeğe, evet sıpaya, eşek yavrusuna binmiş sana geliyor’.” İsa Eski Ahid’de Zekeriya ve diğer bölümlerde geçtiği gibi tıpkı Mesih gibi sıpanın üzerinde Kudüs’e alçakgönüllü ama bir kral gibi girer. Bu sırada “bu kimdir?” sorusuna karşılık kalabalık halk “bu Celile’nin Nasıra kentinden peygamber İsa’dır” derler.[403]

5.000 kişiyi doyurması üzerine İsa’ya, gerçekten dünyaya gelecek peygamberin kendisi olduğu söylenir. İsa onların gelip kendisini kral yapmak üzere zorla götüreceklerini bildiğinden tek başına yine dağa çekilir.[404]

Yeni Ahid’e göre İsa’nın Kudüs’e girişi Eski Ahid’in Zekeriya bölümünde ifade edildiği gibidir. Mesih İsa Kudüs’e alçakgönüllü bir şekilde bir eşek yavrusunun sırtında girmiştir. O, Kudüs’e girişinden önce de kendisini kral yapmak isteyen halk

 

hareketlerinden kaçınmıştır.[405] İsa zamanını ayarlayıp, “atası Davud’un”[406] kentine giriş hazırlıklarını en ince ayrıntısına kadar yapar. Esenlik getiren (İsa) Davud’un oğlu olarak karşılanır. Oysa “Yüce Kral”[407] bir eşek üzerinde girer ve kilisenin simgesi olan Siyon kızını kurnazlıkla veya şiddetle değil gerçeğe tanıklık eden alçakgönüllülükle kazanır.[408] Bu sebeple kendi egemenliğinin tebası, o gün için, onu meleklerin çobanlara bildirdiği gibi[409] kral olarak karşılayan çocuklardır.[410] 

İnsanların “Rabb’in adına gelen kutlu olsun” sözü daha sonra kilise babaları tarafından Efharistiya litürjisinde Rabb’in paskalya anısı adına “sanctus” (kutsama) duasına eklenmiştir. Bununla birlikte İsa’nın Kudüs’e girişi, Kral-Mesih’in ölümü ve dirilişinin paskalyası aracılığıyla gerçekleştireceği egemenliğinin gelişini göstermektedir.[411]

“Yeruşalim’e yaklaşıp zeytin dağının yamacındaki Beytfaci köyüne geldiklerinde İsa, iki öğrencisini önden gönderdi. Onlara, ‘karşınızdaki köye gidin’ dedi, “hemen orada bağlı bir dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. Onları çözüp bana getirin. Size bir şey diyen olursa, ‘Rabbin bunlara ihtiyacı var, hemen geri gönderecek dersiniz.’ Bu olay, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu: “Siyon kızına deyin ki, ‘işte, alçak gönüllü kralın, eşeğe, evet sıpaya, eşek yavrusuna binmiş sana geliyor.’ ”

Öğrenciler gidip İsa’nın kendilerine buyurduğu gibi yaptılar. Eşekle sıpayı getirip üzerlerine giysilerini yaydılar, İsa sıpaya bindi. Halkın büyük bir bölümü giysilerini yolun üzerine serdi. Bazıları da ağaçlardan dal kesip yola seriyordu. Önden giden ve arkadan gelen kalabalıklar şöyle bağırıyorlardı:

“Davud oğluna hozana! Rabb’in adıyla gelene övgüler olsun, ey yücelerde hozana!” İsa Yeruşalim’e girdiği zaman büyük kent, “bu kimdir?” diyerek çalkalandı. Kalabalıklar, “bu, Celile’nin Nasıra kentinden peygamber İsa’dır” diyordu.”[412] İsa günahkâr insanların elinde vahşice öldürüleceğini bile bile Kudüs’e gitmiştir.[413]

İsa’nın Beytlehem’de doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler Yaruşalim’e (Kudüs) e gelerek “Yahudilerin kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda onun yıldızını (İsa’nın doğuşunu) gördük ve ona tapınmaya geldik” derler. Devrin kralı Hirosos bunu duyunca bütün başkahinleri ve halkın dinbilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sorar. Yahudiye’nin Beytlehem kentinde derler. Gerekçe olarak da Eski Ahid’de[414] Peygamberler aracılığıyla şöyle dendiğini söylerler: Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder senden çıkacak.”[415]

İsa’nın Natanel isimli öğrencisi de onun İsrail’in kralı olduğuna tanıklık eder.[416] Aşağıdaki ifadeler onun meshedilmiş bir kral olduğunu göstermektedir:

“...Senin meshettiğin kutsal kulun İsa’ya karşı biraraya geldiler...”[417] “...Tanrı’nın, Nasıralı İsa’yı nasıl Kutsal Ruh’la ve kudretle meshettiğini biliyorsunuz...”[418] İsa, Tanrı tarafından meshedilmiş bir kraldır.

İsa, çarmıha gerilmeden önce huzuruna çıkartıldığı Vali Pilatus’a, krallığının bu dünyadan olmadığını, eğer olsaydı, havarilerinin kendisini yahudilerin ellerinden almak için savaşacaklarını söylemiştir. Pilatus’un “demek sen bir kralsın, öyle mi?” sorusuna yanıt olarak İsa “kral olduğumu sen söylüyorsun” karşılığını[419] vermiştir. Mesih bütün milletler için bir kraldır.

Görüldüğü gibi İsa’nın mesih olarak kabul edilmesinin dışında daha pekçok özelliği mevcut bulunmaktadır. Bu bölümde sadece onun yedi temel özelliği incelenebilmiştir. Hiç kuşkusuz Yeni Ahid’de İsa’nın birbirlerinden çok farklı anlamlarda kullanılan yirmiyi aşkın özelliği vardır. Bu niteliklerinin bir kısmı Eski Ahid’e dayandığı için aslında İsa’nın kim olduğu sorununun çözümü daha da zor bir hal almaktadır. İsa’nın kimliği sorunu ve bu sorunun çözümü üçüncü bölümde yeniden ele alınacaktır.

                     

                    3. MESİH’İN TEKRAR GELİŞİ

Hıristiyan inanç esaslarının belki de en başında gelen doktrin hiç kuşkusuz İsa’nın çarmıhta tüm insanlık için kendini feda etmesidir. Fidye doktrini olarak da bilinen çarmıhlanma kurbanda büyük acılar meydana getirmekteydi. Bununla birlikte çarmıha gerilme inancının hemen ardında İsa’nın dönüşüne iman gizlidir. Çünkü hıristiyanlığa göre İsa çarmıha gerilerek tüm insanlığı günahtan kurtarmıştır. İsa tekrar geldiğinde ise yargılamak ve tüm insanlığı içine düştüğü “büyük sıkıntılardan” kurtarmak için gelecektir.

Çarmıha gerilme işlemi kurbanın vücudunun güneş ve rüzgara maruz bırakılarak su kaybetmek yoluyla buruşturulduğu, günler süren korkunç bir ölüm şekliydi. Sadece çok ağır suçlular, vatan hainleri, eşkıyalar, ve halk düşmanları bu tür bir ölüm cezasına çarptırılırdı. Vücutları yerin hemen üstünde alçak haçlara çivilenir ya da çoğunlukla  bağlanırdı ve onları gözetlemek için bir gardiyan tutulur ve kaçmaları ya da arkadaşları tarafından kurtarılmaları önlenirdi. Tüm bunlarla birlikte İsa’yla beraber iki tane de hırsız cezalandırılmaktaydı.[420]

“İsa’nın çarmıha gerileceği yer Kudüs’un “N” kapısının birinin dışında kalan Golgota[421] tepesindeydi. İsa’nın çarmıha gerildiği saati Markos “sabah 9” olarak belirtir ve “12’den 3’e kadar” karanlık olduğunu söyler. Markos’un, Matta, Luka ve Yuhanna’nın bazı ayrıntıları önceki hıristiyanlara göre en az kendi yerel gelenekleri kadar güvenilir bir kaynak olan Eski Ahid’den alınmadır. Bu ayrıntılardan biri “terkedilmişlik çığlığı” ’dır (Markos, 15/34). Bu (Mezmurlar 22/1)’den alınmıştır ancak bazı bilginlere göre İsa haçta asılıyken Mezmurları okumaktadır. Ama yine de İsa’nın son sözü bu olmamıştır. Markos onun bir zafer çığlığıyla öldüğünü söylemektedir. (Markos, 15/37) Luka’da zafer çığlığından bahseder ve Mezmurlardan başka bir alıntı (Mezmurlar, 31/5) olan “ruhumu ellerine bırakıyorum” ifadesini ekler (Luka, 23/46)  “beni kurtardın ey Yüce rab” diye devam eden bu ifade en uygun olanıdır.”[422]

Hıristiyanlığa göre Rabb’in kurtarışı ezelde bir kefaretin sağlanmasıyla başlar, İsa’nın çarmıhta günahları yüklenmesiyle gerçekleşir ve ikinci gelişiyle de imanlıların cennete kavuşması ile tamamlanır. Vahiy kitabının yazarı Yuhanna tarafından 19. bölümde[423] İsa’nın ikinci gelişi, kuzunun (İsa’nın) düğününün başlangıcına benzetilmektedir.

İsa dünyadan ayrılmadan az önce, “size şunu söyleyeyim, babamın egemenliğinde sizinle birlikte tazesini içeceğim o güne dek, asmanın bu ürününden bir daha içmeyeceğim” demiştir.[424] Düğün, bu son akşam yemeğinin devamı ve şölene dönüşümü olacaktır. Bir taraftan bir ailenin akşam yemeği samimiyetiyle, bir diğer taraftan göksel bir bayram şenliğinin görkeminin yankılarıyla ebediyeti dolduracaktır.[425]

Vahiy bölümü ile kapanan Kutsal Kitab’ın bütün bölümlerinin esas hedefi  “İsa’ya tanıklık” etmektir. Öyle ki, onun kim olduğunu anlayıp, kendisine secde edilsin.

Böylece bütün beklentilerin amacına, bütün ümitlerin hedefine nihayet ulaşılır. Çünkü Mesih ikinci kez yeryüzüne gelmektedir. Bu gelişiyle Mesih İsa tarih boyunca sabrederek cezasız bıraktığı bütün haksızlıkların hak ettiği Tanrı’nın öcünü almak üzere gelmektedir. Orağı vurma zamanı gelmiştir.[426] Hıristiyanların Kutsal kitabının iki ana gövdeden oluştuğunu daha önce ifade etmiştik. Buna göre Eski Ahid’in bir bölümü olan Mezmurların 24. bölümünün 7. ile 10. cümleleri Hıristiyanlara göre beklenen Kral-Mesih’in dönüşünü beyan etmektedir:

“Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Yüce kral girsin içeri! Kimdir yüce kral? O Rab’dir, güçlü ve yiğit, Savaşta yiğit olan Rab. Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Yüce kral girsin içeri! Kimdir bu yüce kral? Her şeye egemen Rab’dir bu yüce kral!”

 Yeni Ahid’in başka yerlerinde ise:

“İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince...”[427] “Binicisinin adı sadık ve gerçek olan”, “beyaz bir ata binmiş olan”, “adaletle yargılar ve savaşır.”[428] “...ağzından çıkan solukla öldürecek, gelişinin görkemiyle yok edecek.”[429] Burada kastedilen askerî savaştan çok, son yargıdan bahsedilmektedir. “...Onları demir çomakla güdecek...”[430] Yeni Ahid’deki bu ifadeler Eski Ahid’den verebileceğimiz Mezmurların 2. bölümünde geçen şu sözleri akıllara getirmektedir: “Dile benden, miras olarak sana ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. Demir çomakla kıracaksın onları, çömlek gibi parçalayacaksın.”[431] Demir çomak hem kırmak, hem gütmek için kullanılır.[432] Demir çomak Mesih’in, hem uluslar üzerindeki ödünsüz yargısını hem de bundan sonraki kararlı yönetimini simgeler.[433] Bu da Vahiy kitabının 20. bölümünün konusudur.

Artık Tanrı’nın kurtuluş vaadinin sonsuz ve kalıcı zaferi gerçekleştirme zamanı gelmiştir. Ancak bu zafer bir son değildir, aksine yenilikler dizisinin görkemli bir başlangıcıdır. Vahiy kitabının son üç bölümü yani 20., 21., 22. bölümleri birçok yeniliklerle doludur. “Tahtın üzerinde oturan dedi ki, ‘işte herşeyi yeniliyorum!’.”[434] Bu yenilikleri Carlos Madrigal şu yedi başlıkta toplamıştır:

“1. Bin yıl krallığında dünyada yeni düzen kurulur.[435]

2. Yeni gök ve yeni yeryüzü yaratılır.[436]

3. Cennet (göksel kent) bütün kutsallığı ve görkemiyle belirir.[437]

4. Kurtulanlar Tanrı’nın yüceliğine erişip sonsuz mirasa kavuşurlar.[438]

5. Önceki düzen ortadan kalkıp ölüm ile günah yok olur.[439]

6. Tapınak yok, güneş yok, gece yok... Tanrı evrenin merkezi oluverir.[440]

7. Yaşam, ebediyet boyunca durmadan yenilenir ve tazelenir.[441]

Bu bölümlerde resmedilen tablo, bütün kutsal kitap boyunca vaad edilen kurtuluşun gerçekleşmesidir.”[442] Hıristiyan inanç sisteminin yegâne anlamı işte kurtuluş tarihinin bu son basamağı olan Tanrı ile sonsuz egemenlik yaşamaktır.

“Tanrı’nın krallığı, kurtuluş tarihinin en önemli konusudur. (Yeşaya, 52/7) Krallığın yeryüzünde kurulması da bu tarihin son aşamasıdır. (Yeşaya, 9/6-7) Bin yıllık krallık konusuna gelince bu konu hakkında üç farklı ekolün yorumları sözkonusudur. Bunlar; a-milenyum, post-milenyum ve pre-milenyum isimleriyle bilinir. Özetle ifade etmek gerekirse ‘a-milenyum’, “bin yıllık dönem yoktur”; ‘post-milenyum’, Mesihin yeryüzüne dönüşünün, “bin yıllık dönemden sonra” gerçekleşeceğini; ‘pre-milenum’ ise, Mesihin “bin yıllık dönemden önce” yeryüzüne döneceği anlamlarına gelmektedir.

A-milenyum yorumu Mesihin krallığının ancak gökte (cennette) gerçekleşeceğini söyler. Mesih göğe alındığında semada “Davud’un tahtına” oturmakta ve oradan hükmetmektedir. Yeryüzünde sosyal, ekonomik ve politik değerler taşıyıp bin yıl sürecek olan bir krallığın söz konusu olmadığını savunur.

Post-milenyum yorumu bundan çok farklı değildir. İki yorum da Mesih’in yeryüzüne son yargı gününden önce dönmeyeceğine inanır. İkisi de, Eski Antlaşma’da İsrail halkına verilen vaadlerin ruhsal olarak kilise döneminde gerçekleştiği ve İsrail’in bir daha Tanrısal tasarıda yer almayacağı şeklindedir. Post-milenyum yorumu ise tarihin son bin yılında yani son bir çağda müjdeyle bütün uluslara ulaşılıp dünya çapında ruhsal bir uyanış yaşanacağına inanma şeklindedir.

Pre-milenyum görüşü ise, son döneminde kilisenin tam bir ruhsal çöküntüye uğrayıp yargılanacağına, Tanrı’nın, egemenliğini İsraillilere geri verip Eski Antlaşmadaki vaadleri yerine getireceğine, Mesih’in yeryüzüne dönüp onlarla dünyasal bir krallık kuracağına ve bin yıl boyunca dünyayı barışa, doğruluğa ve adalete kavuşturacağı inancına dayanmaktadır.

Aslında üç yorum da haklı yönlere sahiptir. İlk gelişinde Mesih’in krallığı ruhsal olarak kurulduğu bir gerçektir (Matta, 12/28; Luka, 17/21). Eski Antlaşma’nın birçok vaadinin kilise döneminde gerçekleştiği de öyle (bir gerçektir). (örn.Yoel, 2/28-32 ile Elçilerin İşleri, 16-21). Mesih, kendisi gelmeden önce müjdenin bütün uluslara duyurulacağını söylemiştir (Matta, 24/14). Bununla birlikte Yeni Antlaşma’da da ileri bir tarihte İsrail’in tekrar Tanrısal tasarıya dahil edileceğini açıkça söylemektedir (Romalılar, 11/12, 15, 23-27, 29). Elçilerin inancı Mesih dünyadan ayrıldıktan sonra onun yeryüzüne dönüp Eski Antlaşma’daki vaadleri gerçekleştireceği ve krallığını kuracağı yolundaydı (örn. Elçilerin İşleri, 3/19-21). Aynı zamanda yeryüzünde kurulacak krallıkla ilgili Eski Antlaşma’daki birçok peygamberlik sözü bunu yeni yer ve göklerin yaratılmasıyla bağdaştırır (örn. Yeşaya, 65/17-25)”. [443] 

Şeytan bin yıl bağlanacak,[444] diğer taraftan Mesih, kutsallarıyla birlikte bin yıl egemenlik sürecek,[445] en sonunda şeytanın bir süre serbest kalıp son bir saldırıda bulunacaktır.[446] O zaman yenilecek ve cehenneme atılacaktır.[447] Şeytan insanlığın ilk

atalarını da saptırdığı için son yargı gününde sonsuza dek cezalandırılacaktır. Kiliselere verilen vaad uyarınca, büyük sıkıntı döneminde acı çekip imanda galip gelenler[448] dirilip “Mesih’le birlikte bin yıl egemenlik süreceklerdir.[449] Böylece katlandıkları muazzam acıların karşılığını yeryüzünde görmeye başlayacaklar. Kral-Mesih’in dönüşüne, melekleri[450] ve sadık imanları sayesinde kurtulanlar eşlik edecektir.[451]

Mesih’in dirilişi bütün imanlıların dirilişini mümkün kılan zaferdir. 1. Korintlilerden söz edilen sıraya göre iki diriliş zamanı söz konusudur. Buna göre iki aşama görülmektedir: “İlk örnek olarak Mesih” sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar” ve “bundan sonra... son gelmiş olacak”[452] Böylece Mesih’in gelişinde bir diriliş olacak. Bin yıl tamamlanacak[453] ve işte o zaman son yargı günü gelecektir.[454] “İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde hiçbir yetkisi yoktur.”[455] İkinci ölüm cehenneme atılmak demektir.[456] Mesihle birlikte egemenlik sürmek için dirilen bu kutsallar artık ölümü tatmayacaklardır.[457] Bu olay, kilisenin göğe alınmasıyla ilgili olarak anlatılan ani değişim ve dirilişle karışabilir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, son olaylarla ilgili bütün ayrıntılara kesin tarih ve zamanlama vermek oldukça güçtür. Zaten bu, Rabb’in bunları açıklamaktaki amacını aşmak ve yanlış bilgiler vermek olurdu. Göğe alınış her an olabilir ve gayet tabii büyük sıkıntının sonunda da gerçekleşebilir. O zaman iki diriliş aynı diriliş olurdu. Ama Selaniklilere göre dirilenler göğe alınırlar ve orada sonsuza dek kalırlar.[458] Halbuki Vahiy’de dirilenler, bin yıl boyunca yeryüzündedir.[459] Hıristiyanlar bu problemi iki olayın farklı olması ihtimaline bağlamaya çalışmaktadırlar.

Vahiy kitabının 20. bölümündeki diriliş “ilk diriliş” ’tir. Çünkü bu diriliş dünya çapında, yeryüzünde ve bin yıllık krallığın başlangıcında gerçekleşir. İkinci diriliş bin yıllık krallık haberi bütün insan ideallerinin cevap bulduğu son derece heyecan verici bir müjde olacaktır. Nihayet yeryüzünde gerçek bir iktidar kurulacaktır. Ne batılı ne doğulu, tüm bunların ötesinde göksel bir devlet olacaktır. Mutluluğu adaleti, eşitliği ve barışı sağlayan bir iktidarın sevgi dolu yönetimi olacak, önceden müjdelenen gönenme, sağlık, yani öz nihayet yeryüzüne gelir.[460] Çünkü Tanrı Mesih’in şahsiyetinde yeryüzünde krallık sürecek, Tanrı bütün insanlara sosyal, ekonomik ve politik düzeyde dünyayı nasıl yönetmeleri gerektiğini şahsen kanıtlayacak, bundan daha önemlisi, bin yıl boyunca bu bereketi tüm insanlığa tattıracaktır. Mesih İsa’nın kendi sözlerine göre gelecek olan krallık, bütün dünyanın etkisini göreceği bir “yenilenme” zamanı olarak tanımlanır.[461] Buradaki ‘yenilenme’ sözcüğü (Grekçede “paliggenesia”) Titus kitabının yalnız 3. bölümde[462] bir daha geçer ve ‘yeniden doğuş’, ‘taze veya ‘yeniden yapılanma’ anlamını taşır. Bu ifade, ‘restorasyon’ gibi bir anlam taşıyan Elçilerin İşleri kitabının 3. bölümdeki[463] ‘yeni düzen” kavramına eştir. Biri yaşamın yenilenmesini, diğeri ise düzenin yenilenmesini ifade eder. Yani Rab krallığını yeryüzünde kurduğunda yıpranan bütün doğal ve toplumsal, yaşamsal ve sosyal güçler tazelenecektir. Yaşlı bir bedene gençlik aşılanması, eski bir yapının ilk görkemine ulaşması için gereken bin yıllık süre tamamen simgesel olabilir.

Yukarıda ifade edildiği gibi bin yıllık dönem tamamen simgesel olabilir. Yalnız uzun ve dolgun bir dönemi ifade etmesinin yanısıra Mesihin ve krallığının bir ön simgesini oluşturan Davud ile krallığının, başlayan İsrail’in ruhsal ve ulusal gönenme döneminin yüzyılı aşmadığı  unutulmamalıdır. Kendi egemenliğine sahip olan bağımsız bir ulus olarak İsrail’in tarihi ancak bin yıl sürmüştür (1400-400). Hiçbir Ortadoğu imparatorluğu ise bin yıl sürmemiştir. böylece bin sayısı daha çok kalıcı ve mükemmel bir dönemin simgesi olabilir.[464]

Mesih’in dönüşüyle birlikte[465] tövbe edip İsa’yı Mesih olarak kabul eden imanlı İsrail, Eski Antlaşma’daki peygamberlikler uyarınca vaadedilen topraklarına döneceklerdir.[466] Bu başarı İsrail ile değil, İsa’nın Mesih olduğuna ve çarmıhtaki ölümünü tek kurtuluş olarak kabul etmesiyle mümkün olacaktır. Böylece İsrail, bütün yanlış gururundan arınıp kurtuluşa erecektir.

Kutsal Kitap’ta açıklanan Tanrı’nın kurtuluş amacı, yalnız İsrail’i bereketlemek değildir. Kutsal Kitab’ın amacı hıristiyanlara göre tüm insanlıktır. İsrail, sadece Tanrı’nın evrensel olan kurtuluş planı için bir araçtır. Böylece herkes Mesih-İsa’yı önder olarak kabul edecek ve o tüm dünyanın üzerinde hüküm süren tek lider olacaktır.[467] Yalnız insanlar değil, uluslar Rabb’e dönecekleri için bin yıllık krallık dönemi, en büyük müjdeci hareketine ve en büyük ruhsal uyanışa tanık olacaktır.[468] İşte doğada ve toplumda görülen bütün yenilikler aslında bunun bir sonucudur. Böylece ilâhi doğruluk anlayışı tüm dünyaya yayılmış olacaktır. O dönemde günahın tümü ortadan kalkmasa da çağımıza göre oldukça azalacaktır.

Yeni bir yeryüzü ve gökyüzü kurulacaktır.[469] Şeytanın bütün bu dönem boyunca bağlı kalması, kötülüğün etkilerini oldukça azaltacaktır. İnsanlar günümüzdeki gibi farklı dinlere bölünmüş olarak Tanrı Baba ve oğul Mesih hakkında anlayışsız olmayacaktır. Yani tüm insanlık hıristiyan olacaktır.

Bin yıllık bu dönemin sonunda “şeytan...serbest bırakılacak”,[470] yani dünya boyutuna girip fısıltıyla insanlara yeniden ulaşabilecektir. Dünya onun kışkırtmalarına uyup “Gogla Magog” (Yecüc ve Mecüc) denen ülkeler önderliğinde[471] ayaklanacak ve son bir dünya savaşına (Armagedon) karışacaktır. Fakat bu durum kısa sürecek, “toplananların sayısı denizin kum taneleri kadar çok olacak”,[472] ama “gökten ateş yağacak ve Mesih’e karşı savaşanları yakıp kül edecektir. Gelecekte bu ateşin nükleer bir savaşa işaret etmesine yönelik yorumlar mevcuttur. Daha sonra yerler ve gökler yok olacaktır.[473]

Vahiy kitabındaki bu başkaldırı ve savaş, Mesih’in ikinci gelişinde deccâl’a karşı olan son savaşta olabilir. Bu durumda Mesih’in milenyumdan sonra geldiğini savunanlar haklı olur. Sonunda “İblis... ateşe atılacak ve sonsuza dek işkence görecektir.[474] Birçok yorumcu bu son savaş ile altıncı borazan çalınca ortaya çıkan orduları, üç kötü ruhun tüm dünya krallarını İbranice ‘Armagedon’ denilen yere toplamalarını[475] ve canavarla birlikte dünya krallarının yok edilmesini[476] aynı olay olarak Mesih’in ikinci gelişinde meydana gelen son felaket ve yıkım olarak değerlendirmektedir. Yani buna göre Vahiy kitabının 20. bölümü, diğer bölümlerde farklı bir açıdan ele alınan bu çağın gidişatının bir son tekrarından başka bir şey değildir. Bu da mümkündür. Örneğin 2. Petrus’ta[477] Rabb’in ikinci gelişi, yer ve göklerin şiddetli bir ateşle eriyip yok olması, yeni yer ve göğün yaratılması olayları yanyana görülmektedir. Dünya yok edilmiş ve artık geriye sadece İsa’nın Mesih kürsüsünde yargılama süreci kalmıştır. Durumuna göre herkes ceza veye mükâfaatını alacaktır.

Mesih’in zaferini sabit kılan son bir olay da Vahiy kitabında şöyle anlatılır: “Ölüm ve ölüler diyarı, ateş diyarına atılacak”[478] yani ölüm de yok edilecektir. Ölümün yok edilmesiyle günahta sona erer. Mesihe inananlar sevinçle coşar.[479] “...Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm...”[480] Vahiy kitabının yazarı havari Yuhanna, “kutsal kentin...gökten, Tanrı’nın yanından indiğini” görmüştür.[481] Cennet yeryüzünde olacak, yeryüzü de Cennet’te. Eskiden Tanrı’nın tahtı göktedir, yeryüzü de ayaklarının basamağıdır[482] ama şimdi Tanrı’nın ve kuzunun tahtı kentin içinde olacaktır.[483] 

Hıristiyanlığa göre Mesih, bizler için göksel meskenleri hazırlamaktadır. Böylece bizleri yanına alacaktır.[484] Yine Havari Yuhanna, Vahiy kitabının 14. bölümünün girişinde Mesih İsa’nın “Siyon dağında” gördüğünü belirtmektedir. Tanrı’nın en büyük isteği olan insanlarla birlikte yaşaması,[485] başlayacak olan sonsuz ve ebedî yaşamla mümkün olacaktır.[486] Tanrı’nın katından onun görkeminin parladığı göksel Kudüs belirir. Bütün çağlar boyunca imanlının ümit odağı olmuş olan göksel kent Vahiy kitabındaki yedi özellikle tanımlanır. Bunlar; kentin görkemi, surları, kapıları, temelleri, boyutları, sakinleri ve yaşamıdır. Bu kentte tapınak olmayacaktır. Çünkü herşeye gücü yeten Tanrı ve kuzu (İsa), kentin tapınağı olacaktır. Ayrıca bu kente sadece İsa’nın yaşam kitabında olanlar yani ona inananlar girebilecektir. Yeni Yeruşalim kurulacaktır.[487] Cennet 21. bölümde bir gelin (inanlılar topluluğu) bir de göksel kent olarak tasvir edilir.[488] Bunun devamı olan 22. bölümün ilk 5 cümlesinde ise, yüceltilmiş

bir Aden bahçesi olarak resmedilir. Göksel kent, Tanrı’nın önderliğinde kurulacak yeni yaşam düzenini ön plana çıkarır. Sonsuzlara dek egemenlik sürecekler.[489] İnsanoğlu yeryüzünde Rabb’in veziriydi. İlk günahtan sonra yetkilerini yitirdi. Ama İsa Mesih’in çektiği ölüm acısı sayesinde[490] kurtulanlar yine o yetkili konumuna yükseltilmiştir. Yeryüzündeki ömürleri boyunca bu yetkiyi kullanmayı öğrenerek sonsuz yaşamdaki hizmetleri için hazırlanırlar.[491] Şimdi galip gelenlere, “Tanrı’nın tahtını paylaşma” teklif edilmektedir.[492] Ebediyetteki görev, yalnızca yeni dünyada Rabb’in yardımcısı olmak değil, aynı zamanda yönetimini bütün kâinata yaymak olacaktır.

“Bunları işiten ve gören ben Yuhanna’yım...”[493] “Ben İsa, kiliselerle (inanlılar topluluğu) ilgili bu tanıklığı sizlere iletsin diye meleğimi gönderdim. Davud’un soyu ve kökü benim, parlak sabah yıldızı benim.”[494] “Bunlara tanıklık eden, ‘evet, tez geliyorum diyor!’ Amin! Gel, ya Rab İsa! Rab İsa’nın lütfu kutsallarla birlikte olsun! Amin.”[495]  Böylece Yeni Ahid bu cümlelerle sona erer.

Son sözlerinde gerek Yuhanna’ya seslenen melek,[496] gerek Mesih’in kendisi,[497] gerekse elçi Yuhanna[498] bu vahyin doğruluğunu ve geçerliliğini son bir kez daha ilan etmektedirler. Bölümün sonundaki uyarıda aynı yöndedir.[499] Bu tanıklıklar arasında örülen diğer gerçekler ise, bir “son söz” niteliği taşımaktadır.

Böylece imanlı kişi, hayatında Rabb’in yönetimini ve dünyada Mesih’in ikinci gelişini özleyen kişidir.[500] Rab, gelinin “gel!” davetine hemen cevap verir: “Evet, tez geliyorum.”[501] Böylece Tanrı’nın büyük kurtuluş planı tamamlanmıştır. Bu da hiç kuşkusuz İsa’nın ikinci gelişidir.[502]

İsa’nın çarmıhta vefatından sonra takipçilerinden birçoğu hiç şüphesiz imanını yitirmişlerdir. Fakat daha sonra onun ölümünün ardından göğe yükselip cennete yerleştiği, güç ve kutsama ile tekrar geri geleceği fikri yayılmaya başladı. İki temayı detaylandırma, çile çekme, galibiyet çarmıhta ıstırap ve diriliş sonradan hıristiyan teolojisinin mihenk taşı haline gelmiştir. “Yükselen efendi” zamanla insanoğlundan daha yüksek bir kimlik halini almış, zamanla onun ölmediği ve ikinci kez geleceği doktrini hız kazanmıştır.[503]

Yeni Ahid’deki ve özellikle de İnciller’deki kanıtın başlangıç noktası Mesihçi umudun evrensel olarak sunuluş biçimidir. Gördüğümüz gibi, bu umut Apokalipslerde (Eski Ahid’de kıyamete yönelik kitap veya pasajlarda) zaten sorgusuz kabul edilmiştir, ancak ortaya çıkışı dağınık bir seyir arzeder ve gelecek te bu umuda atıf yapılmaksızın tasvir edilebilir. Bununla beraber İncillerde Mesih beklentisi bütüne yayılmıştır. Gerçekten de bu umudun liderlerden ziyade sıradan insanlar tarafından daha çok ciddiye alındığı görülür. Ferisiler, rahipler ve Sadukiler söz konusu umudu geçerliliğini sorgulamaksızın kabul ederler. Asıl mesele sadece, İsa’nın gerçekten de Mesih olup olmadığıdır. Umudun doğasını ele aldığımızda, A. Schweitzer’in görüşüne karşı olarak, bunun aşkın bir yapıya sahip olduğu kadar siyasî ve millî olduğu da görülür. Mezmurlardaki ifadelerde karşımıza çıkanla çok yakın bir benzerlik gösterir. Mesih Davud’un neslinden gelen bir kral olacaktır ve idaresi Romalılarınkine karşı duracaktır.[504]

Mesih İsa’nın ikinci dönüşünün beklentisi ışığında, onun iki aşamalı olarak gelişi fikri ortaya atılmıştır ki bu da İsa’nın kendi hayatı boyunca sadece ‘geleceğin Mesih’i’ olmadığını varsayar. Daha erken dönem literatürde mesihin iki kez gelişi ile ilgili bir inanışa dair hiç iz yoktur. Mesih şimdiden kilisesi aracılığıyla saltanat sürmektedir. Mesih İsa kozmosun ve tarihin Rabb’idir. Onda insanlık tarihi ve hatta yaratılış “birleşmekte”[505] ve dünya önlenemez transandantal (aşkın/yüce) sonuna doğru ilerlemektedir.[506] Mesih’in hükümranlığı yeryüzü egemenliğinin tohumu ve başlangıcı olan kilisede gizemli bir şekilde şimdiden mevcuttur. İsa göğe çıkışından itibaren Tanrı’nın çok öncelerden planladığı tasarısı tamamlanma sürecine girmiştir. “Son saate”[507] girmiş bulunuyoruz. Şu halde insanlık için son saat gelmiş sayılır. Dünya geri dönülemez bir şekilde kaderine doğru sürüklenmektedir. Kilisesinde mevcut olmasına karşın Mesih’in egemenliği, kralın “kendi görkemi içinde melekleriyle birlikte”[508] geleceği andaki gibi tam ve mükemmel değildir. Bunun sebebi kötü güçlerin saldırısına maruz kalmasıdır. Hıristiyanlar bu sebeple Efharistiya kurbanında[509] Mesih’in gelişini çabuklaştırması için[510] ona Maranatha! “gel ya Rab”[511] diye dua ederler. Mesih İsa, göğe çıkışından önce İsrail tarafından beklenen[512] peygamberlere göre[513] bütün insanlar nihai adalet, sevgi ve barış getirecek düzenin, yani Mesih’in egemenliğinin şanlı bir şekilde kurulmasının gerekliliği üzerinde durularak henüz Mesih’in zamanının gelmediği de vurgulanmaktadır. Rabb’e göre, yaşanılan şimdiki an, kutsal ruhun ve tanıklığın zamanıdır,[514] aynı zamanda bu dönem sıkıntılardan,[515] kötü [516] ve son günlerdeki mücadeleleri başlatan zamandır.[517] Bu zaman dilimi bekleme ve uyanık kalma zamanıdır.[518] Mesih’in görkemli gelişi İsrail’in umududur. İsa göğe çıkışından itibaren görkemli gelişi artık pek yakındır. Gerçi “Babanın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri” bilmeye “gerek yoksa da”[519] bu böyledir. İsa’nın dönüşü olayı “gecikmiş olsa bile” onu izleyecek son denemeyle[520] birlikte her an gerçekleşebilir.[521] “Mesih’in görkem dolu gelişi tarihin her anında İsraillilerden bir bölümünün yüreklerinin İsa’ya karşı imansızlıkta nasırlaşmasına karşı “bütün İsrail’in kurtulması için” belirli bir süre ertelenmiştir. Petrus, Kudüslü Yahudilere şöyle seslenmektedir: “Günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Tanrı’ya dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin ve sizin için önceden belirlenmiş olan Mesih’i yani İsa’yı göndersin. Tanrı’nın eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi herşeyin yeniden düzenleneceği zamana dek, İsa’nın gökte kalması gerekiyor.”

Mesih İsa’nın son gelişinden önce bir çok hıristiyan inanlısı son bir denemeden geçecektir. Bu deneme dinsel ahlâksızlığın en üst noktası olarak görülen Mesih karşıtının kendisini gerçek Mesih olarak takdim etme ahlâksızlığıdır. Ayrıca Yeni Ahid’de bir çok yerde sahte Mesih’ten bahsedilmektedir.[522]

Mesih İsa dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla geri gelecektir. O gün herkesin özellikle de Ferisi din bilginlerinin davranışları[523] ve yüreklerindeki sırlar[524] açığa çıkacak, Tanrı tarafından sunulan lütfu hiçe sayan imansızlık mahkûm edilecek, insanlara karşı tutum ve davranışlar Tanrı katında önem arzedecek,[525] İsa bu dünyanın kurtarıcısı olarak yargılama hakkına sahip olacaktır. O, bu hakkı haçın üzerinde verdiği canı ile kazanmıştır. Baba tüm yargılama işini oğula vermiştir.[526] Oysa oğul yargılamak

için değil, kurtarmak[527] ve Tanrı’da olduğu gibi kendisinde de olan yaşamı[528] vermek için gelmiştir. Dünya yaşamında Tanrı’nın lütfunu inkâr etmekle herkes kendi kendini yargılamış olur[529] ve yaptıklarına göre[530] hatta sevgi ruhunu reddetmekle ebediyen kendisini mahkûm edebilir.[531] Mesih’in egemenliğinin zaferi kötü güçlerin son bir saldırısından (Armagedon) önce gerçekleşmeyecektir. Mesih İsa Yahudi yüksek mahkemesinde yargılanırken sorulan sorulara açık yüreklilikle cevap vermiş ve “Tanrı’nın oğlu sen misin?” sorusuna “söylediğin gibidir” şeklinde yanıt vermekten çekinmemiştir. Ayrıca kendisi Tanrı’nın sağında oturuyorken göğün bulutları üzerinde yeryüzüne geleceğini ifade etmiştir.[532] “...Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Oradan kurtarıcıyı, Rab İsa Mesih’i bekliyoruz. O her şeyi kendine bağlı kılmaya yeten gücünün etkinliğiyle zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.”[533] Selaniklilere mektup yazan Pavlus, Silvanus ve Timoteos Selanik kilisesindeki kardeşlerine şöyle yazmaktadırlar: Rabb’in kendisinin yani Mesih’in, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten ineceği bildirilmektedir. Önce Mesih’e ait ölülerin dirileceği, sonra Mesih’in tüm öğretilerini kabul edenlerin onlarla birlikte Rabb’i havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceği belirtilmektedir. Böylece sonsuza dek Rab’le birlikte olacağına inanılmakta, biribirlerini bu sözlerle teselli etmeleri istenmektedir.[534]

Pavlus talebesi Timoteos’a yazdığı mektupta Mesih’in dönüşüne ilişkin şu tavsiyelerde bulunmaktadır:

“Her şeye yaşam veren Tanrı’nın ve Pontus/Vali Pilatus önünde yüce inanca tanıklık etmiş olan Mesih İsa’nın huzurunda sana buyuruyorum: Rabbimiz İsa Mesih’in gelişine dek Tanrı buyruğunu lekesiz ve kusursuz olarak koru. Mübarek ve tek hükümdar, kralların kralı, Rablerin Rabb’i, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı, Mesih’i belirlenen zamanda ortaya çıkaracaktır. Onur ve kudret sonsuza dek onun olsun! Amin.”[535] Yeni Ahid’de birçok yerde İsa’nın gelişi[536] ifade edilmiştir. Mesih’in dönüş misyonunun kurtuluş getirme merkezli olduğu İbraniler bölümünde  şöyle anlatılmaktadır:

Mesih birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edilmiştir. İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir.[537]

“Baş çoban (İsa Mesih) göründüğü zaman yüceliğin solmaz tacına kavuşacaksınız.”[538] İkinci gelişinde Mesih’in apaçık görüleceği ve onun dönüşüne iman edenlerin Mesih’in kendisini temiz kılacağı gibi pak kılacağını yani kurtulacağını söylemektedir.[539]

Tanrı’nın egemenliği konusu hem Eski Ahid hem de Yeni Ahid’de oldukça önem arzeden konulardır. “Rab tahtını göklerde kurmuştur, O’nun krallığı heryeri kapsar”[540] cümlesi bu görüşü destekler mahiyettedir. Hıristiyanlara göre Tanrı İsrailoğullarını kendisini açıklamak için bir araç olarak seçmiştir. Bunun ardından İsa’nın gelişiyle bu antlaşma “yeni” bir anlam kazanmıştır. Gelecekteki egemenlik ancak İsa’nın dönüşüyle mümkündür. Göklerin Tanrısı ebediyen harap olmayacak bir krallık kuracak[541] ve aynı kitabın başka bir yerinde ifade edildiği gibi[542] Mesih’in yeryüzüne gelişi ile birlikte muhteşem bir egemenlik başlayacaktır. Mesih İsa’nın ikinci gelişiyle ise egemenliğin anlamının yerine tam olarak oturduğuna tanık olunacaktır. “İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut onu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. ‘Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?’ diye sordular. “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.”[543] Yükseliş inancı, Hıristiyanlığın köşe taşlarından biridir. Ölüm yenilmiş, diriliş gerçekleşmiş ve herşey bunun da ötesine doğru yönlenmiştir. Yani, Tanrı’nın görkeminden dünyaya gelen söz, yine o görkeme ikinci kez gelene dek geri dönmüştür. Tanrı önceden belirttiği gibi,[544] yeryüzüne gönderdiği sözü[545] tekrar kendi isteğiyle göğe almıştır. Bu Tanrı’nın kurtuluş planının sondan bir önceki basamağıdır. Kurtuluş planında Tanrı’nın gerçekleştireceği son bir basamak kalıyordu ki bu da İsa Mesih’in ikinci dönüşüydü. İsa göğe alındığı gibi yeniden ikinci kez geri gelecektir. Bu plan Tanrı’nın insanlığın kurtuluşu için çok önceden yaptığı bir plandı. Bu plan Elçilerin İşleri’nde belirtilmektedir.[546]

Tanrı’nın kurtuluş planını özetlemek gerekirse; Mesih, Davud neslinden geliyordu.[547] Mesih, Tanrı’nın hizmetçisi olarak bizim için acı çekmiş ve ölmüştür.[548]

Yapıcıların reddettiği taş, köşe taşı olmuştu.[549] Tanrı onu ölümden diriltti.[550] 

Ölüm onu tutamazdı ve Tanrı onu çürümeye bırakmayacaktı.[551] Tanrı onu sağ yanına yükseltti ve yargı günü için bekletmektedir.[552] Tekrar, ikinci kez gelecektir.[553]

Pavlus, Hıristiyanlığı yaymak için yaptığı yolculuğunu yeniden Yeruşalim’e çevirir ve sonunda tutuklanır.[554] Elçilerin İşleri 23. bölümde Pavlus yahudi yüksek kurulunun önüne çıkarılır. Önceden katı bir yahudi olan ve yahudiliği çok iyi bilen Pavlus kendine stratejik bir politika çizmiş ve bu politika üzerinden hareket ederek kendini savunmuştur. Şöyle ki: “Oradakilerden bir bölümünün Saduki, öbürlerinin de Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan Pavlus, yüksek kurula şöyle seslendi: ‘Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım.’ ” Pavlus’un bu sözü üzerine Ferisilerle Sadukiler çekişmeye başladılar, kurul ikiye bölündü. Sadukiler, ölümden diriliş, melek ve ruh yoktur demelerine karşın Ferisiler bunların hepsine inanırlar. Pavlus bu girişimiyle İsa’nın ölüler diyarından dirilerek ikinci kez yeryüzüne döneceğini beklediği İsa’nın mesih oluşuna işaret etmek istemekteydi. Keskin zekasını bir kere daha gösteren Pavlus metod olarak da Ferisileri ölüm sonrası hayata inanmalarını kendine referans yapmayı başarabilmiştir. Nitekim bir sonraki cümlede Ferisiler Pavlus’u kendi inançlarının bir gereği olarak savunmuşlardır. Zaten birçok Elçi de diriliş konusunda vaaz verdikleri için tutuklanmışlardı.[555]

Bu pasaj aynı zamanda ilk hıristiyanların İsa’nın dönüşünü beklediklerini ispat eden güçlü bir delil olarak karşımızdadır. Bu, en azından hıristiyanlara göre böyledir. Daha sonra Pavlus izlediği bu akıllıca taktiğiyle yahudi yüksek kurulundan kurtulmayı başarmıştır.[556]

“Vahiy kitabında; Mesih’e bakış 1000 yıllık Mesih dönemini ve azizlerin yeniden dirilmesini, (Vahiy, 20:2-5) şeytanın son saldırısını, (Vahiy, 20:7-10) toplu diriliş, hesaba çekilme ve kıyamet zamanıyla (the age to come) birleştirilerek anlatılmıştır. Bu haliyle tamamiyle yahudi vahyine benzemekte ve temel İsa Mesih akidesinin gelişiminden uzak bir noktada durmaktadır. Çizmiş olduğu Mesih portresi bu biçime uygundur. O; Yahuda soyundan olan aslan, Davud’un kökü ve zürriyeti (Vahiy, 5:5; 22:16) ve parlak sabah yıldızıdır  (22:16) ama o aynı zamanda insanoğlu, ölülerden ilk doğan, bulutlarla gelendir ve tamamen doğaüstüdür (Vahiy, 1:5-7; 13-16; 14:14). Burada ilk olarak Yusuf’un oğlu türünde bir Mesihle karşılaşıyoruz. Çünkü burada İsa savaşçı Mesih olarak sunulmaktadır (Vahiy, 6:16; 19:11) ve Zekeriya’da geçen kehanetler ona uygun düşmektedir (Matta, 24:30). Ancak o savaşta ölmez çünkü zaten ölmüş ve yeniden canlanmıştır. Onu doğuran kadın (Vahiy, 12:1-15) gerçek ve kutsanmış bir İsraillidir. Mesih yahudi geleneğinde olduğu gibi bir boğa değil insanları çok seven ve onları günahlarından kendi kanıyla arındıran (Vahiy, 1:6) boğazlanmış bir kuzudur (Vahiy, 5:6). Diğer hususlarda çizilen resim hıristiyanlaştırılmıştır. Güvenilir tanık (Vahiy, 1:5) olarak Hıristiyanlık için şehit olanlara bir örnek teşkil etmektedir. O “Tanrı’nın sözü” adıyla anılır ancak burada muhtemelen “söz”, bir peygambere ait olabilecek kahince sözler (Vahiy, 1:16) manasında kullanılmaktadır. Yeni Kudüs ona eş olacak gelindir (Vahiy, 21:9-10) ve kuzunun evlilik yemeği bir düğün şöleni olarak anlatılmıştır (Vahiy, 19:9). Bu yemekle bir ihtimal efharistik (eucharistic/kiliselerde rutin olarak düzenlenen ekmek şarap ayini) törenlerle bilinçli bir bağlantı kurulmuştur (Vahiy, 3:20).

Petrus’un 1. mektubu da işkence zamanında yazılmış olmasına rağmen kuzunun yumuşaklığından ve intikam hissinin yokluğundan bahseder (1. Petrus, 1:19; 2:21-24). Bu bölümdeki yeni fikir Mesih’in Cehenneme inerek oradakilere hayat getirmesidir. (1. Petrus, 3:18-22, 4:6).”[557]

Diriler ile ölülerin yargılanması ise şöyledir: Kurtuluş salt Tanrı’dır. Salt Tanrı günahları bağışlar, ruha ve vücuda yaşam verir. Ama İsa herkesin kurtarıcısıdır. O, kişisel olarak günahları affeder. O insanlara acır ve kendi yetkisi ile affeder.[558] Tanrı, tüm varlıkların yargıcıdır[559] ama tanrısal yargılama İsa’ya aittir. Tüm uluslar insanoğlunun önünde toplanacaklardır.[560]

Kilisenin kesin imanına ve sürekli öğretimine göre, kıyamet gününde tüm insanlar kendi bedenleriyle Mesih İsa’nın mahkemesinde hazır bulunacaklar ve yaptıkları işlerin hesabını vereceklerdir. Çünkü o, yeni Adem’dir. O, kendisi için değil, bizim başımız olarak dirilmiştir. Mesih İsa’nın ölüler arasından dirilişi, bizim dirilişimiz için örnek oluşturmaktadır. Diriliş, Mesih İsa’ya inananlar topluluğunun kesin mutluluğunun başlangıcı ve gerçekten kaynağı olacaktır. Genel yargılama, sadece insanların ölümden sonraki kişisel yargılamalarından oluşmayacaktır. Çünkü bu son yargılama, iyiler ve kötüler hakkında verilen adil hükümden öte olacaktır. Tanrı’nın yargılaması sonucu göklerdeki topluluk, Tanrı’nın ülkesi gerçekleşecektir. O, yargılayarak herşeyi tamamlayacaktır. İnsanlar İsa Mesih ile olan ilişkilerine göre yargılanacaklardır. Salt kesin imanın ışığında onu tanıyanlar değil, tüm insanlar anlaşılması güç ama gerçek yollardan bu yaşamda onun kurtarıcı gücünden etkilenmişlerdir. Son yargılamada her insan, aramızda mesih İsa’nın göstermiş olduğu sevgiye göre yargılanacaktır.[561]

Yargılayan Tanrı’dır. Kutsal üçlü birliğin üç kişisi tüm insanların son yargılamasına katılacaklardır. Kişilerden herbiri, kurtuluştaki etkinliklerine uygun bir biçimde hazır bulunacaktır. Kelâmın vücut bulmasıyla Mesih İsa, insanları yargılayacak büyük bir yargıç olacaktır. Mesih İsa’nın bir kurtarıcı olarak etkinlikleri, bu onurlu eylemle zirve noktasına erişecektir. O, bu eylemle bir kurtarıcı olarak etkinliklerini tamamlamış olacaktır. Çünkü böylece herkesin bir olması, herkesin son ülkede toplanması yolunda, babasının dileğini yerine getirecektir. İmansızları kesin ve belirgin bir şekilde saptayacaktır. İman sahiplerine de mükâfatlarını verecektir. Mesih İsa’nın merkezde oluşu ve Rab niteliği, yargı anında görkemli bir şekilde belli olacaktır. İşte o zaman ebedî yaşamın olgunluğunda bir hayat sürülecektir. Yaratılmış olmanın sebebi tahakkuk etmiş olacaktır.[562] Ebedî yaşama girmeye hak kazananlar, her türlü nimetten yararlanacaklardır ama Tanrı’nın kendisine sahip olmak, onların en büyük sevinci olacaktır. Gurbet olduğu kabul edilen devre (dünya hayatı)[563] sona ermiş olacak ve İsa Mesih’e inananlar sonsuz yaşama girmiş olacaklardır.[564] 

İncillerde seksenden fazla yerde “insanoğlu” tabiri geçmektedir. Hıristiyanlar, “insanoğlunun” son günün büyük bunalımından önce gökyüzünden geleceğine ve yine bu gelişten sonra Tanrı’nın ona yargılama yetkisi vereceğine inanmaktadırlar.

İsa’nın Davud’un şehri olan Beytlehem’de doğmuş olması ilk hıristiyanlar için beklenen Mesih olduğuna bir işaret olarak telakki edilmiştir. İsa, hayatı boyunca kendisi için “Mesih” ünvanını kullanmış olmasa da, çarmıha gerilip, mezardan dirilişinden sonra ilk hıristiyanlar İsa’yı beklenen ve vaadedilen Mesih olarak kabul etmişler ve bu sebepten ötürü de İncil yazarları İsa’yı daima “İsa-Mesih” olarak adlandırmışlardır.[565]

Aşağıdaki Yeni Ahid pasajları İsa’nın dönüşünü içeren en açık pasajlardandır:

“Sözlerimi işitip de onlara uymayanı ben yargılamam. Çünkü ben yargılamaya değil, dünyayı kurtarmaya geldim.”[566] 

“İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. Ulusların hepsi onun önünde toplanacak, o da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, insanları birbirinden ayıracak. Koyunları sağına, keçileri soluna alacak. O zaman sağındaki kişilere, ‘Sizler, Babam’ın kutsadıkları, gelin!’ diyecek. ‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın! Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz; yabancıydım, beni içeri aldınız; çıplaktım, beni giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz; zindandaydım, yanıma geldiniz’. O vakit doğru kişiler ona şu karşılığı verecek: ‘Ya Rab, seni ne zaman aç görüp doyurduk, susuz görüp su verdik? Ne zaman seni yabancı görüp içeri aldık, ya da çıplak görüp giydirdik? Seni ne zaman hasta ya da zindanda görüp yanına geldik?’ Kral da onları şöyle yanıtlayacak: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz.’ Sonra solundakilere şöyle diyecek: Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin! Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek vermediniz; susamıştım, bana içecek vermediniz; yabancıydım, beni içeri almadınız; çıplaktım, beni giydirmediniz; zindandaydım, benimle ilgilenmediniz.’  O vakit onlar da şöyle karşılık ‘ verecekler: ‘Ya Rab, seni ne zaman aç, susuz, yabancı, çıplak, hasta ya da zindanda gördük de yardım etmedik?’ Kral onlara şu yanıtı verecek: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, mademki bu en basit kardeşlerimden biri için bunu yapmadınız, benim için de yapmamış oldunuz.’ Bunlar sonsuz azaba, doğrular ise sonsuz yaşama gidecekler.”[567]

“Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi, ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu kişiyi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir.”[568] 

Tanrı dünyanın yargıcıdır. Ancak Tanrı bu yetkisini ikinci dönüşünde kullanacak olan İsa’ya vermiştir. Pavlus’a göre bu yargının dört temel özelliği mevcuttur.

1. Tüm evreni içerecektir.

2. Adil bir yargılama olacaktır.

3. Belirgin bir yargılama olacaktır.

4. Rab İsa Mesih, Tanrı tarafından yargıç olarak atanmıştır.[569]

Dördüncü maddedeki yetkiye sahip olmanın en büyük kanıtı, İsa’nın ölümden dirilmiş olmasıdır.[570] Bu evrensel olacak yargıya onu kabul etmeyen Yahudiler de dahil olacaktır. Ancak bununla birlikte hıristiyanlardan çarmıhta kendini “tüm insanlık” için feda eden İsa’nın yargısına, onu çarmıha gerdiren Yahudilerin de dahil olup olmadığına ilişkin sorunun tutarlı bir cevabı beklenmektedir.

Yeni Ahid’in son mektubu olan Vahiy kitabının 20. bölümünün 4. ve 6. cümleleri Mesih İsa’nın egemenliğinin 1000 (millenium) yıl süreceğini belirtmektedir.

“Bazı tahtlar ve bunlara oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa’ya tanıklık ve Tanrı’nın sözü uğruna başı kesilenlerin canlarını gördüm. Bunlar, canavara ve heykeline tapmamış, alınlarına ve ellerine onun işaretini almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesihle birlikte bin yıl egemenlik sürdüler. İlk diriliş budur. Ölülerin geri kalanı bin yıl tamamlanmadan dirilmeyecektir. İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde yetkisi yoktur. Onlar Tanrı’nın ve Mesih’in kahinleri olacak, onunla birlikte bin yıllık egemenlik sürecekler.”[571]

Hıristiyanlığa göre göklerin egemenliği yeryüzünde Mesih tarafından kurulmuştur. Göklerin egemenliği Mesih’in varlığı, sözleri ve işleriyle insanların gözünde belirmeye başlamıştır. Hıristiyan inançlarına göre yaşarken gerek iyi gerek kötü, yapılan herşeyin karşılığını almak için Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkılacaktır.

“...Tanrı’nın yargı kürsüsü önüne hepimiz çkacağız. Yazılmış olduğu gibi: “Rab şöyle diyor: ‘Varlığım hakkı için her diz önümde çökecek, her dil Tanrı olduğumu açıkça söyleyecek’.” Böylece her birimiz kendi adına Tanrı’ya hesap verecektir.”[572] Bilindiği gibi yargı yetkisi Hıristiyanlık’ta İsa’ya aittir. Ancak ilginçtir ki burada bu yetki Tanrı’da gözükmektedir.

Kilise “binyılcılık” adıyla geleneksel olan egemenlik fikrinin çarpıtılmasına karşı olmuş ve özellikle esası sapkın olan Pavlus’un “sahte mistisizmini” siyasî, laikleştirilmiş bir mesihçiliği de reddetmiştir.[573] Bu ifadeler yahudiliğin fazlaca politize olmuş mesih inancına bir eleştiri niteliğindedir. Tanrı’nın kötülük başkaldırısına karşı zaferi, geçici olan bu dünyanın[574] kozmik son yıkımından sonra son yargılama ile kazanılacaktır.

“Yeniden dirilişin doğaüstü karakterini gözönünde bulundurmamak ve doğal bir şekilde açıklamaya çalışmak kutsal kitapları yorumlarken yapılacak büyük bir hatadır. Buna eşdeğer bir hata ise yeniden dirilişi İsa’nın bedeninin mezardan çıkarılıp, hayat verilip, sonra da doğaüstü güçlerle donatılması yoluyla yeniden canlandırılması olarak algılamaktır. Pavlus, mesih ölümden dirilmiş olup, artık ölmeyecektir, ölüm artık onun üzerinde egemenlik kuramayacaktır (Romalılar, 6/9) demektedir. Dolayısıyla  ‘bir kimse Mesih’te ise yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, herşey yeni olmuştur’ (2. Korintliler, 5/17). Bu müjdenin önemli olan noktası ölümden dirilme olayıyla ortaya çıkan mesihteki yeni varlıktır.”[575]

          Sonuç olarak Yeni Ahid metinleri incelendiğinde inciller’de İsa’nın mesih oluşu çoğu zaman kendisi tarafından açıkça ifade edilmemektedir. Ancak İsa bu anlamda gelen sorulara da olumlu cevaplar vermekten çekinmemiştir. İsa dönüşüne ilişkin anlatımlarda ise daha açık ifadeler kullanmaktadır. Yeni Ahid’in mektuplar bölümünde ise İsa’nın ulûhiyeti, mesih oluşu ve dönüşü İncillerdeki anlatımlardan çok daha fazla netlik arzetmektedir. Özellikle İsa’nın rab oluşu neredeyse tamamen Pavlus’un mektuplarına dayanmaktadır.

İsa’nın bir çok niteliği Yeni Ahid’in konusunu oluşturmaktadır. Onun; Tanrı’nın oğlu, kral, kurtarıcı, Davud’un soyundan oluşu gibi özellikleri zaman zaman İnciller’e zaman zaman da mektuplara dayanmaktadır.

İsa’nın kurtarıcı bir mesih olarak yeryüzüne tekrar dönüşünü içeren en yoğun kitap, Yeni Ahid’in son bölümünü oluşturan Vahiy kitabıdır. Bu bölümde İsa’nın gökyüzünden nasıl ineceği, indiği sırada neler olacağı ve indiğinde neler yapacağı efsanevî ve mitolojik bir içerikle anlatılmaktadır. Armagedon adındaki büyük savaşta kötüler ve iyiler savaşacak ve sonunda iyiler yenecektir. Kötülerin lideri Şeytan, iyilerin lideri Mesih İsa olacaktır. Cennet, Kudüs’ün yeryüzüne inmesiyle oluşacak, cehennem ise tüm kötülerin içine atılıp yakılarak yok edilmesiyle son bulacaktır. Ateşte yanarak ebediyen yok olmaktan tek kurtuluş ise İsa Mesih’e ve çarmıhına imandır.

Yeni Ahid’i incelediğimizde mesih kavramının Eski Ahid’in aksine sadece İsa için kullanıldığını görürüz. İsa için en çok kullanılan kavram ise mesihtir. İsa’yı mesih olarak kabul eden Yeni Ahid’e göre onun dönüşü de kesindir.  Ancak hıristiyanların kendi kutsal kitaplarının başına Eski Ahid’i koymaları ve her iki kitabı da kendi kitapları kabul etmeleri bu kavramın incelenmesini oldukça güç bir hale getirmektedir.

 

III. BÖLÜM

 

KUR’ÂN-I KERÎM’DE MESİH KAVRAMI

                    1. KUR’ÂN’DA MESİH KAVRAMININ KULLANIMI VE HZ. İSA’NIN MESİH OLUŞU

Mesih kelimesinin Arapça “el-mesh”(m-s-h) kökünden türediğini söyleyen müfessirler varsa da bu yorumlar kayda değer görülmemiştir. Çünkü bu kelimenin kökü “ölçmek” ve “meshemek” manalarına gelir.[576] Öte yandan Horovitz bu kelimenin Habeşce’den geldiğini ifade etmektedir. Ayrıca Arap müellifleri arasında bu kelimenin İbranice veya Süryanice’den geldiğini söyleyenlere de rastlanmaktadır.[577] Sonuç olarak kelimenin Arapça orijinli olmadığı görüşü daha ağır basmaktadır.

Mesih, Arapça’da birbirine zıt anlamlar içeren (ezdâd) kelimelerdendir. “Allah onu meshetti” sözü “mübarek ve güzel bir sûrette yarattı” manasına geldiği gibi “kötü ve uğursuz olarak yarattı” manasına da gelir. Yani kelime birbirine zıt iki anlam içermektedir. Dolayısıyla mesih kelimesinin Arapça’da bir çok olumlu ve olumsuz anlamları mevcut bulunmaktadır. Mesihin elliden fazla manası olduğunu kaydeden Muhammed el-Yemanî, bunun zıt kelimelerden birisi olduğunu, hem Hz. İsa hem de deccâl için kullanıldığını ve Arapçalaştırıldığını söylemektedir.[578]

Mesih kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de bazen tek başına[579], bazen Mesih ibn Meryem[580] şeklinde, bazen de İsa’nın bir ismi (ünvanı) olarak Mesih İsa İbn Meryem[581] şeklinde geçmektedir. Mesih kelimesi Kur’ân’da “9” yerde “11” kez tekrarlanmıştır.[582]

Hadislerde mesih kelimesi tek başına kullanıldığında Hz. İsa (as) kastedilmektedir. Ancak mesih ile deccâl kastedilecekse o zaman yanında sapkınlığı ifade eden “el-mesîhu’d-deccâl veya mesîhu’d-dalâle” gibi terkipler kullanılmıştır.[583]

Kur’ân-ı Kerîm’de “mesih” kelimelerinin tamamı İsa’nın bir ünvanı olarak kullanılmıştır.[584] Buna en güzel örneklerden biri Âl-i İmrân sûresinin 45. ayetidir:

 “Ey Meryem, Allah sana, ismi Mesih İsa b. Meryem olan, kendinden bir kelime geleceğini müjdeliyor.”

Kur’ân-ı Kerîm’de mesih kelimesi Hz. İsa için kullanılan en yaygın ünvandır. Buna rağmen Kur’ân’ın ona yüklediği anlam hıristiyanların bu kelimeye yükledikleri anlamlarla bir değildir. “Batı dillerinde “Christ” şeklinde ifade edilen mesih kelimesinin Grekçe aslı Hristos’tur. (Christos) Kur’ân’da ise “İsa”[585] isim, “mesih” ise bir ünvandır.[586]

İsa’yı hıristiyanlar dışında  “mesih” olarak gören tek din İslâm olmakla birlikte[587] Kur’ân-ı Kerîm onu İsrailoğullarına gönderilmiş, diğer peygamberler gibi beşer tabiatına (insan doğasına) sahip biri kabul etmektedir. Dolayısıyla ona ulûhiyet nisbet etmek ve onu rab edinmek kesinlikle reddedilmektedir.[588]

Kur’ân, babasız olarak dünyaya geldiği için[589] Hz. İsa’dan bir ayet[590] (mucize-delil) olarak bahsetmektedir. Kur’ân, onun gerçek misyonunu kendi ağzından şöyle dile getirmektedir:

“Ey İsrailoğulları! Ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah’ın size gönderdiği bir peygamberim.”[591]

Havariler dışında İsrailoğullarından hiç kimse Hz. İsa’ya inanmamış, aksine ona çeşitli sıkıntı ve eziyetler vermişlerdir. Kendisine ezâ ve cefâ verenlere karşı kimlerin yardım edeceğini havarilerine soran Hz. İsa onlardan şu cevabı almıştır:

“Biz Allah’ın (dininin) yardımcılarıyız. Allah’a iman ettik. Sen şahit ol ki, biz (Allah’a) teslim olmuşuzdur.”[592] 

İsa ve tâbîlerini yürüdükleri yoldan alıkoyamayan İsrailoğulları Allah’ın planlarını boşa çıkarması sonucu onu öldürme kararlarını uygulayamamışlar[593], İsa’ya benzeyen ya da Allah tarafından benzetilen birini çarmıha germişlerdir. Dolayısıyla yahudiler, “Meryem oğlu Mesih’i öldürdük” iddialarında bulunsalar da esasında İsa’yı değil, başkasını öldürmüşler, Allah ise İsa’yı kendi katına ref etmiş yani yükseltmiştir.[594] Tüm bu hususlar yani Hz. İsa’nın yahudilerin elinden kurtulması, vefat etmesi ve yükseltilmesi mahiyet ve detay olarak Kur’ân’da mevcut değildir.[595]

Mesih ünvanının geçtiği ayetlerde sarih ve açık bir ifade olmamasından dolayı birçok müfessir sükût etmeyi tercih etmiştir. Bazı müfessirler ise mesih kelimesinin geçtiği ilk ayet olan Âl-i İmrân sûresinin 45. ayetinde bazı açıklamalara yer vermişlerdir.

Müfessirlerin atası konumunda bulunan Taberî’ye göre söz konusu ayetteki mesih kelimesinin manası “silinmiş olan” demektir. Ona göre Hz. İsa’ya bu ismin verilmesinin sebebi günahlarının silinip, temizlenmesi ve bütün peygamberlerin temel özelliklerinden olan “ismet” sıfatına sahip oluşudur.[596] Taberi, Nisâ sûresinin 171. ayetinde konuyla ilgili daha geniş malûmat vermektedir.

Bir kısım insanlar ‘mesih’ kelimesinin İbranice veya Süryanice olduğunu ve Arapça’ya mesih olarak geçtiğini, İsmail, İshak, Musa ve İsa kelimelerinin de böyle olduğunu söylemişlerdir. Taberî’ye göre bu yorum isabetli değildir. Zira ona göre mesih kelimesi isim değil sıfattır. Kur’ân’da Arapça’nın dışında bir dilden alınan bir sıfat zikredilmemiştir. Çünkü Allah Kur’ân’ı Arap lisanıyla göndermiştir. Şayet mesih kelimesinin Arapça olmadığı söylenecek olursa Allah’ın Kur’ân’ı anlayan Araplara anlamayacakları bir sıfatı zikrettiği söylenmiş olur ki, bu da konuşanın dinleyenlere anlamayacakları şeyleri söylemesi anlamına gelir. Bu ise Allah’a yakışmaz. Kur’ân’da zikredilen ve Arapça olmayan kelimeler, Arap olmayan peygamberlerin sıfatları değil isimleridir. Yabancı dillerden alınan isimlerin Kur’ân’da zikredilmesi onu anlamaya herhangi bir zarar vermediğinden onları zikretmenin de bir sakıncası yoktur.[597]

Muhammed Esed, Âl-i İmrân sûresinin 45. ayetini açıklaması sadedinde verdiği bilgilerde: “Mesih’in İsa’nın ismi olduğunu belirttikten sonra kelimenin  köküyle ilgili şunları söylemektedir:

“Mesih formu, İbranice mâhsiah kelimesinden türetilmiş olan Aramice’deki meşîhâ’nın Arapçalaştırılmış şeklidir. Tarihi şartlar ne olursa olsun, onurlu bir nitelik olan mesih’in Hz. İsa’ya hayatta olduğu dönemde verildiği açıktır. Şimdi ortada bulunmayan Aramice aslından kaynaklandığı kuşkusuz olan İncillerin Yunanca çevirilerinde bu sıfat doğru olarak, Christos (Yunanca “meshetmek”, ‘Chriein’ anlamına gelen fiilinden türetilmiş  bir isim) diye çevrilmiştir.[598]

Bir diğer çağdaş müfessir olan Süleyman Ateş’de kelimenin Arapça kabul edilme ihtimalini göz ardı etmemesine rağmen İbranice meşîh yahut mişîya kelimesinden gelme ihtimaline ağırlık vermektedir. “Ayağının altı dümdüz, çukursuz (düz taban) olduğu, çok seyahat ettiği, elini sürdüğü her hastayı şifaya kavuşturduğu, kendisi bereketle meshedildiği, meshedilmek suretiyle kirlerden arındırıldığı, yahutta annesinden yağ sürülmüş olarak doğduğu için Hz. İsa’ya mesih denmiştir. Şüphesiz bu teori ve faraziyeler kelimenin Arapça kabul edilmesi ön şartı iledir.

Sami dillerinde birçok kelime aynı kökden gelmekte, Arapça’da farklı İbranice’de ise daha farkı kullanılmaktadır. Söz gelimi İbranice’deki Yuhanna Arapça’da Yahya, İbranice’deki Moşe Arapça’da Musa olmuştur. Bunlar gibi İbranice’deki  mişîhâ kelimesi de  Arapça’da  mesih olmuştur.

Peygamber Samuel, Allah’ın emriyle kral yaptığı Saul’un (Talut) başına yağ döküp meshetmiş ve şöyle demiştir:

“Rab seni kendi halkına önder olarak meshetti.”[599]

O günden sonra İsrail krallarına, krallığa geçirildiklerinde yağ sürmek geleneksel dinî bir tören olmuş ve krallara ‘vücuduna yağ sürülmüş’ anlamında mesih ünvanı verilmiştir. Yahudiler, Hz. İsa’ya alay yoluyla mesih demişler, bu yolla İsrailoğullarının geleceğini büyük bir umut ve özlemle bekledikleri ebedî kralın Hz. İsa olmadığını ifade etmeye çalışmışlardır.[600]

 

                     2. KUR’ÂN’A GÖRE KURTARICI MÜJDE VE BEKLENTİSİ

                    2. 1. TEVRAT’TA

En eski dönemlerden başlamak üzere hemen bütün dinlerde bir kurtarıcı müjdesinin bulunduğu tarihi bir gerçektir.[601] Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed veya onun dini hakkında eskilerin kitaplarında haberler bulunduğunu ifade etmektedir.[602] Bu bağlamda Kur’ân-ı Kerîm’deki bazı ayetlerde[603] kitap ehlinden bazı kimselerin, Kur’ân’ın Allah tarafından gönderildiğine inandıkları, bundan sevinç duydukları anlatılmaktadır. Bu ayetler kitap ehlinin bulunduğu bir ortamda gelmiş ve onların bu ayeti reddettiklerine dair hiçbir haber varid olmamıştır. Bu durumun Hz. Muhammed’in (sav) vasıflarının Tevrat ve İncil’de bulunduğunu kanıtladığı kabul edilmelidir.[604]

Yine Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i kitap bilginlerinin, çocuklarını tanıdıkları gibi Allah Rasûlü’nün getirdiği gerçeklerin doğruluğunu da bildikleri haber verilmektedir. Zira o dönemde bir şeyin doğruluğu için “kişinin çocuğunu tanıması gibi” benzetmesi Araplar arasında yaygın bir kullanıma sahipti.[605] Rivayete göre müslüman olan yahudi asıllı insanlar demişlerdir ki: “Allah’a yemin olsun ki bizim Muhammed’i tanımamız, oğlumuzu tanımamızdan daha sağlamdır. Çünkü Muhammed’in bütün sıfatlarını Tevrat’ta okuduk.”[606]

Bununla birlikte Fahrettin er-Râzî de Sâf sûresinin 6. ayetine ilişkin olarak:

“Ben Allah’ın peygamberiyim” cümlesinin, “Tevrat’ta vasfolunduğum vasıfla size gönderilmiş bir peygamber olduğumu, Tevrat Allah’ın kitaplarını ve bundan önce geçen ve sonra gelecek olan bütün peygamberleri tasdik eden ve aynen benim tasdik edişim gibi Tevrat’la tasdik edilen  rasûlü müjdeleyen bir Allah’ın Rasûlü olduğunu hatırlayınız...” yorumunu yapmaktadır.[607]

Müfessir Taberî, peygamberin Tevrat’taki sıfatlarını şu şekilde takdim etmektedir:

“O; şahit, müjdeleyici, uyarıcı, okuma yazma bilmeyenleri himaye eden, Allah’ın kulu ve peygamberi, mütevekkil diye adlandırılan, sert ve katı kalbli olmayan, çarşı ve pazarda bağırıp çağırmayan, kötülüğe kötülükle mukabele etmeyen, affeden ve bağışlayandır. Diğer yandan “Allah onunla eğrilen dinini doğrultup, insanlar “Lâilâhe illâllah” demedikçe ve bu sözle kör gözleri, sağır kulakları ve perdeli kalpleri açmadıkça onun ruhunu almayacaktır”.

Elmalılı Hamdi Yazır’a göre Hz. Muhammed Tevrat ve İncil’de ismi ve vasıflarıyla, vicdanları şüpheye düşürmeyecek açık ifadelerle haber verilmiştir. Allah, Hz. Musa’ya Mîkatte (Allah’ın Musa ile konuşup, ‘10 emri’ verdiği Tur dağında belirli bir vakitte gerçekleşen olay) ve Tevrat’ta âlemlere rahmet olan son peygamberi bildirmiş ve istenilen rahmet ve iyiliğin, onun ümmeti için yazılacağını vaad ederek, İsrailoğullarından ona yetişeceklerin ona iman etmelerini ve tâbî olmalarını teşvik etmiştir. Yine Elmalılı Tevrat’ta Hz. Muhammed ve Kur’ân’ın ismen olmasa da vasıflarıyla yazılı olduğunu söylemektedir. Hz. Muhammed’in gönderildiği dönemde Tevrat’ı ve İncil’i okuyup anlayan kitap ehli, Hz. Musa’nın duada istediği rahmet ve haseneye kavminin ancak Hz. Muhammed’e uymak ve tâbî olmak sayesinde nail olabileceklerini ellerindeki kitaplarında yazılı olarak buluyorlardı.[608] Nitekim peygamberimiz Tevrat’ta, Hz. Musa’ya benzer bir peygamber diye vasıfları anlatılmış olduğu için kitap ehli tarafından hâtemu’l enbiyâ (son peygamber) ifadesi ile tanınırdı. Ancak onun Hz. Muhammed olduğunu gösterecek bir belgeye, kesin bir delile ihtiyaç vardı ki Hz. Muhammed’in getirdiği açıklayıcı ayetler ve apaçık mucizelerle bu da hakkıyla temin edilmiş oldu.[609]

Özetle Kur’ân-ı Kerîm’in konuyla ilgili verdiği bilgilerden yola çıkarak denilebilir ki Tevrat’ta beklenen, müjdesi verilen kurtarıcı Hz. Muhammed’dir.

                     

                    2. 2. İNCİL’DE

Kur’ân-ı Kerîm Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderileceğinin İncil’de de yazılı olduğunu ifade etmekte ve Hz. İsa’nın onu müjdelediğini haber vermektedir:

“Meryem oğlu İsa da şöyle demişti: Ey İsrailoğulları! Ben Allah tarafından size gönderilmiş bir elçiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulamakta ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdelemekteyim.[610] Müslümanlar, İncil’de Hz. Muhammed’in geleceğinin bildirildiğine dair Kur’ân ifadesini[611] destekleyen bilgilerin İncillerdeki varlığını tesbit için başta İnciller olmak üzere Kitâb-ı Mukaddes/Kutsal Kitap’la ilgili çalışmalara erken dönemlerden itibaren başlamış ve bu alanda “beşâirünnübüvve” (peygamberliğin müjdelenmesi) adı altında tasnif edilen çok sayıda eser kaleme almışlardır. Diğer taraftan Kurân’da Allah Teâlâ’nın, hıristiyan olduklarını ifade edenlerden söz aldığı halde onların sözlerinde durmayıp, kendilerine öğretilen hakikatlerin bir kısmını unuttukları, bu sebeple de aralarında sonu gelmez bir kin ve düşmanlık doğduğu ifade edildikten sonra kendilerine, gizlemekte oldukları kitabın büyük bir kısmını açıklayacak olan Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderildiği, onlara Allah tarafından bir ışık, apaçık bir kitap (Kur’ân) geldiği bildirilmiştir.[612]

Sâf Sûresinin 6. ayetinde ve ’râf sûresinin 157. ayetinde Hz. İsa’dan sonra geleceği müjdelenen, ümmî resûle dair ifadeler bugünkü İncillerde özellikle Yuhanna İncilinde yer almakla birlikte, bunlar hıristiyanlarca farklı yorumlanmaktadırlar.[613]

İşaret edilen ifadeler hıristiyanlarca farklı şekillerde yorumlanmaya çalışılsa da İslâm âleminin yetiştirdiği müfessirler aksi kanaattedirler. Nitekim Fahreddin er-Râzî, Sâf sûresinin 6. ayetini yorumlarken şöyle demektedir:

Ayete göre sanki Hz. İsa’ya ‘peki, adı nedir?’ diye sorulmuş o da, ‘adı Ahmed’dir’ demiştir. Ayetteki “Ahmed” ismini Râzî: “O, Allah’a başkasından daha çok hamdeder veya o ihlas ve diğer güzel huylarından dolayı başkalarından daha çok övülmüştür” şeklinde iki manada tefsir etmektedir.[614]

Müfessir Taberî ise görüşünü hadislerle ortaya koymaktadır: Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Adem (as) çamurun içinde yatarken ben Allah katında peygamberlerin sonuncusuydum. İlk ortaya çıkışımı size haber vereyim. Ben atam İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. O, kendinden çıkan bir nurun Şam saraylarını aydınlattığını görmüştü. Peygamberlerin anneleri böyle rüyalar görürler.”[615]

Taberî’nin kaydettiğine göre Hz. İsa’nın peygamberi müjdelediğini bildiren bir hadis-i şerifte Necâşî’nin Habeşistan’a hicret eden müslümanlarla konuşması ve ona iman etmesi Abdullah b. Mesud’un anlattığına göre şöyle nakledilir:

(Karşılıklı konuşmalardan sonra) “Necâşî yerden bir çubuk alır ve şöyle der:

Ey Habeşliler, ey papazlar ve rahipler, Allah’a yemin olsun ki onların İsa hakkında söyledikleri, bizim onun hakkında söylediklerimizden şu kadar bile (çok az bile) farklı değildir.[616]

Elmalılı Hamdi Yazır ise Sâf sûresinin 6. ayetini yorumlarken şunları kaydetmektedir:

O resûlün adı Ahmed’dir. Burada Ahmed adının özel bir isim olması da, manası da kastedilmiş olabilir. Yani adı son derece övgüye layık ve pek güzel demek olabilir. Zira Hz. İsa’nın müjdelemekle emredildiği Hz. Peygamber’in bir ismi de Ahmed’dir. Ancak Ahmed ismi ile bizzat kendisinin kastedilmiş olması daha doğrudur.[617]

Süleyman Ateş’in yorumu da klasik müfessirleri destekler mahiyette değerlendirilebilir. Kur’ân-ı Kerîm’in İsa’dan naklen “Ahmed” adını zikretmesi, mutlaka bu adın o zamanki bir İncil’de varolduğunu gösterir. Zaten bilindiği gibi Hz. Peygamber dönemindeki İnciller bugünkünden farksızdı. Aksi takdirde o zamanki hıristiyanlar bu ayeti duyunca reddeder, İncil’de böyle bir adın geçmediğini söylerlerdi. Bugün incillerde bu adın  geçmemesi, Hz. Peygamber döneminde elde olan İncillerde de bu adın olmadığını göstermez.[618]

İbn Kesir ise bütün bu görüşleri toparlayıcı bir yorumda bulunmakta ve şöyle demektedir: Tevrat, Hz. İsa’yı müjdelemiş, Hz. İsa Tevrat’taki haberin doğrulayıcısı olmuştur. O da kendinden sonra gelecek olan ümmî, Arap ve Mekkeli peygamber Ahmed’i müjdelemiştir. Hz. İsa İsrail peygamberlerinin sonuncusudur.

İsrailoğullarından bir topluluğun katında Hz. Muhammed’i müjdelemiştir. Hz. Muhammed, peygamberlerin ve elçilerin hâtemi, kendisinde risâlet ve nübüvvet bulunan Ahmed-i muhtardır.[619]

Müfessirimiz İbn Kesir bununla da kalmayıp Allah’ın Hz. Adem’den itibaren Hz. İsa’ya kadar gönderilen bütün peygamberlerden, kendisinden sonra bir peygamber geldiği takdirde, ona iman edip yardımda bulunacaklarına ve ona uyacaklarına dair söz almış olduğuna ilişkin bilgiler sunmaktadır.[620]

Sonuç olarak bütün bunlardan ortaya çıkan husus şu ki: Kur’ân’ın değerleri açısından baktığımız zaman müjdesi verilen kurtarıcı Hz. Muhammed’dir. Kur’ân-ı Kerîm’den önceki bütün dinî metinler Allah’ın bir elçisinin, bir kurtarıcının geleceğini müjdelemişken sadece Kur’ân-ı Kerîm’de gelecek için böyle bir haber yer almamıştır. Çünkü Kur’ân, “Muhammed sizin içinizden herhangi birinin babası değildir; o yalnız Âllah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur”[621] demek suretiyle Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu bildirmiştir.[622] Çünkü Hz. Peygamber zamanında Kur’ân-ı Kerîm’i dinleyen, okuyan, onun Hz. Meryem ve Hz. İsa hakkında anlattıklarını duyan hıristiyanlar onun tam gerçeği ifade ettiğini ve İsa’ya gelen kaynaktan Hz. Peygamberin de beslendiğini kabul etmiş, ağlamışlar ve hatta bazıları Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmişlerdir.[623]

 

                    3. İSA MESİH’İN TEKRAR GELİŞİ İNANCI

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İsa’nın doğumundan ve öleceğinden söz edilir.[624] Hz. İsa’nın ölümü ve tekrar hayata dönmesi yani kıyametin kopmasından önce tekrar dirilmesi/dünyaya gelişi inancı “nüzûl-i Mesih” adı altında çeşitli tartışmalara sebebiyet vermiştir. “Kur’ân-ı Kerîm’de, İsa’nın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne ineceğine dair açık bir beyan yoktur.”[625]

Genel İslamî anlayışa göre de onun tekrar dirilişi hıristiyan inanç sisteminde olduğu gibi çarmıha gerildikten sonraki bir diriliş değil, kıyamet sonrası tüm fâni varlıkların dirilişi gibi bir diriliştir. Kur’ân’ın ifadelerinden yola çıktığımızda İsa’nın çarmıha gerilmediği de dikkatlerden kaçmamalıdır.[626]

Hz. İsa, Yahudi inancındaki mesih (kurtarıcı kral) olarak ortaya çıkmış ise de yahudiler onu yalancı kabul edip, kendisi ile alay etmişler ve mesih sıfatını ona alay maksadıyla vermişlerdir.[627] Devamında da İsa’ya benzeyen birini İsa sanarak çarmıha germişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm yahudilerin bu tutumunu eleştirerek şöyle demektedir:

“Halbuki onu ne öldürdüler ne de astılar, sadece onlara öyle göründü.”[628]

Hıristiyanlıkta önemli bir dinî inanç olan tüm insanlığın günahına kefaret olmak üzere İsa’nın çarmıhlanması hadisesi İslâm’da kabul edilmemektedir. İsa hakkında ayrılığa düşenler onun gerçek hayatını olayların gerçek niteliklerini bilmediklerinden ve bu konuda kesin bilgi sahibi olmadıklarından dolayı İsa’nın hakkında çeşitli söylentiler yaymışlar kimi onun asıldığını kimi de onun değil, yerine bir başkasının asıldığını söylemek durumunda kalmışlardır. Yani bu konudaki bilgileri kesin bilgi içermemekte, dolayısıyla da birçok kuşkuyu bünyesinde barındırmaktadır. Çağdaş müfessirlerden Süleyman Ateş’e göre ayetteki “şubbihe lehum” ifadesi -gerçi “onlara benzer gösterildi” şeklinde tercüme edilse de, aslında bu siyaka göre bu cümlenin “bu mesele onlara kuşkulu yapıldı” şeklinde tercüme edilmesi daha uygundur- yani onlar bu konu da derin bir kuşku içindedirler, sözleri kesin bilgiye değil, zanna dayanmaktadır. “Onu kesin bir biçimde öldürmediler” demektir.[629]

İslâm geleneğine göre de çarmıh ve ona gerilen bir kişi vardır. Fakat bu İsa değildir. İslâmî rivayetlere göre çarmıha gerilen kişi, İsa’nın yerini yahudilere ve Roma makamlarına gösteren Yahuda İskaryot’tur. Hain Yahuda tam İsa’yı ele vereceği sırada İsa’nın sûretine büründürülmüş ve İsa yerine kendisi çarmıha gerilmiştir. Diğer bir rivayete göre ise çarmıha gerilen kişi haçı taşıması için görevlendirilen Kirinuslu Simun’dur. (Simon le Cyreneen) bu kişinin İsa’nın tıpatıp benzeri olan başka bir şahıs olduğunu söyleyenler de vardır.[630]

Hıristiyanlığa göre çarmıha gerildikten sonra İsa’nın kabrinde bulunmamasından dolayı İsa’nın havarileri onun öldürüldüğünü ve cesediyle göğe kaldırılmış olduğunu, dünyanın sonuna doğru gökten ineceğini çevrelerine yaymışlardır. Bu inancın gelişmesinde sonraki dönem kilise babalarının ve özellikle de Pavlus’un katkıları çok fazla olmuştur. Kilise liderleri bu inançlarını havarilere hatta İsa’nın kendisine dayandırmaktan kaçınmamışlardır. Böylece Yahudilikteki mesih anlayışı isim değiştirerek hıristiyanlığa geçmiştir.[631]

Hz. İsa ile ilgili bu farklı yorum ve ifadeler hem müslümanlarla hıristiyanlar arasında hem de hıristiyanların kendi aralarında Hz. İsa’nın akibeti konusuna ilişkin bir çok tartışmaya neden olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İsa’nın dünya hayatının sonu ile

ilgili tartışmalar Âli İmran sûresinin 55. ayetindeki “teveffî” ve ref’ kavramları etrafında odaklanmaktadır. Söz konusu ayette Allah buyurmuştur ki:

 “Ey İsa, ben senin canını alacağım, seni bana yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”[632]

Bu ayette Allah, huzuruna varan İsa’ya, kendisini “teveffî edeceği”, inkârcılardan temizleyeceği ve kendisine inananları, tâ kıyamet gününe kadar inkâr edenlerden üstün tutacağı, sonra huzuruna varacak olan insanlara ayrılığa düştükleri konuların içyüzünü bildireceği, inkâr edenlerin çetin bir azaba çarptırılacağı, inananların da ödüllerini tam vereceği, Allah’ın haksızları ve haksızlığı sevmediği ifade edilmekte ve Hz. Muhammed’e okunanların, kitabın ayetleri ve hikmetli zikir olduğu vurgulanmaktadır.[633]

Ayetten anlaşılan o ki, önce “teveffî” (canını almak, öldürmek) sonra da “ref” (yükseltmek/kaldırmak) söz konusu olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığının İslâm Ansiklopedisi’nde İsa (Kelâm) maddesini kaleme alan İlyas Çelebi’nin ortaya koyduklarına göre ayette geçen “teveffî” kelimesi Arapça’da “ruhu bedenden ayırmak, öldürmek” anlamına geldiği halde bazı müfessirlerce buna “yeryüzünden çekip almak, göğe yükseltmek” manası verilmiştir. Bazılarınca da “teveffî” ’nin gerçek ölüm değil, “uykuda ruhu alıkoyma” anlamına geldiği kabul edilir.[634] Buna karşılık müfessirlerin çoğunun kanaatine göre Hz. İsa, ruhu ve cesediyle birlikte göğe yükseltilmiştir. Bir kısım müfessirler de “teveffî” kelimesini “öldürmek” anlamında kabul etmelerinden dolayı bunun İsa’nın cisminin değil ruhunun göğe yükseltildiği/kabzedildiği manasına geldiğini ifade ederler. Burada “seni bana yükselteceğim” hitabıyla kastedilen, Hz. İsa’nın ruhudur. Çünkü ruh, insanın hakikatidir. Cesed emanet bir elbise gibidir, artar, eksilir. Değişmeyen ise insanın ruhudur.[635]

Süleyman Ateş’e göre bu görüş, ayetin ruhuna daha uygundur. Zira;

1-Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın yasasında bir değişiklik bulunamayacağını söylüyor. İsa’nın, cismiyle birlikte göğe yükseltilmesi, Allah’ın arzdan çıkan maddelerin tekrar arza dönecekleri[636] hakkındaki kesin yasasına aykırıdır. Madde madde olarak, doğasında bir değişiklik yapılmadan ve dış etkenler de bulunmadan yükselemez, yukarı kalkmaz. Ayrıca hiçbir insana daha önceden böyle bir şey olmamıştır.

2-Gök ile kastedilen, maddî gök ise bu, yıldızlardan ibarettir. Yani İsa, yıldızlara çıkartılmıştır. Eğer kastedilen manevî bir gök ise oraya da cesed gitmez ruh gider. Çünkü orası maddî bir mekân değildir.

3-Kur’ân-ı Kerîm, İsa’nın göğe yükseltildiğini değil, Allah’a yükseltildiğini ifade etmektedir. Bu da son derece önemli bir farktır. Kuşkusuz göğe yükselmekle Allah’a yükselmek çok farklı anlamlar içerir. Kur’ân’a göre İsa göğe değil Allah’a yükselmiştir. “Bel refe’a hullâhu ileyh” cümlesi :

“Allah onu göğe yükseltti” anlamına değil, Allah onu kendisine yükseltti” anlamına gelmektedir. Göğe yükseltmek başka, Allah’a yükseltmek başkadır. Göğe yükselttiğini söylemek, Allah’a belli bir mekan tahsis etmek olur. Oysa yüce Allah, her yerdedir. İsa’nın Allah’a yükselmesi için göğe çıkması gerekmez. Allah, göklerin de yerlerin de Rabb’i ve sahibidir. Allah hem yerde hem de göktedir. Öyle ise Allah’ı gökte imiş gibi düşünüp, Allah’a yükseltilen İsa’nın göğe yükseltildiğini söylemek İslam inanç esaslarına da zıt gözükmektedir. O halde ayetin anlamı, İbn Cureyc’in dediği gibi, Allah’ın, İsa’nın ruhunu yükseltmesi, şanını yükseltmesi, katında ona yüksek bir değer vermesi demektir.

“Yüce Allah, Hz. İsa’yı saldırganların elinden kurtarmak suretiyle mânevî derecelere nail eylemiş, şanını yüceltmiştir.”[637]

Nitekim İlyas Çelebi’de ref ile ilgili şu değerlendirmeleriyle Süleyman Ateş ile birlikte ortak bir düşüncede birleşmektedirler:

“Âl-i İmrân sûresindeki ayette yer alan “ref” kavramı cansız varlıklarla ilgili olarak zikredilince maddî, insanlar hakkında kullanılınca ise mânevî yükselmeyi ifade eder. Kur’ân’da “ref” bazen mutlak olarak da geçer. Bu durumlarda mertebenin veya ruhun yükseltilmesi kastedilir.”[638]

Peki tüm bunlar ortadayken müfessirlerin “seni vefat ettireceğim, bana yükselteceğim” ayetini İsa’nın göğe çıktığı şeklinde tefsir etmelerinin sebebi nedir? Bunun iki sebebi gözükmektedir: Birincisi hıristiyanlar ve yahudiler hakkındaki ayetlerin izahı için İslâm’a yeni girmiş olan yahudi ve hıristiyan âlimlerine müfessirlerin başvurmaları ve onların söylediklerini tam gerçek kabul edip aktarmalarıdır. Bir diğer sebeb de İsa’nın göğe çıktığı ve ahir zamanda yere inip deccâl’i öldüreceği, haçı kıracağı ve İslâm diniyle amel edeceği (onu uygulayacağı) hakkında anlatılan bazı hadislerdir.[639]

Gerçekten de çoğunluğu Ebu Hureyre’den nakledilen değişik hadislerde Hz. İsa’nın âhir zamanda kıyamet alâmeti olarak yeryüzüne ineceği bildirilmektedir. Buhârî, Müslim ve Tirmizi’de Ebu Hureyre’den çeşitli yollarla şu hadis rivayet edilir:

“Nefsim elinde olan Allah’a andolsun ki, Meryemoğlu İsa’nın aranıza adil bir hakem olarak ineceği, haçı kıracağı, domuzu öldüreceği, cizyeyi kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal o kadar bollaşır ki onu kimse kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur.”[640]

Ayrıca Kütüb-i Sitte dışındaki eserlerde de Hz. İsa’nın ineceği yer, yapacağı işler, dünyadaki ömrü ve ölümü hakkında ayrıntılı bilgileri ihtiva eden rivayetler yer alır. Lâfızları ve manâları birbirinden çok farklı olmakla birlikte bu hadislerde İsa’nın iniş zamanı, iniş vasıtası, dünyada kalış süresi, tabilerinin sayısı, göreceği işler ve defnedileceği yere dair bilgiler çelişki arzetmesinden dolayı Muhtelifû’l Hadis ilmine başvurulması gerekmektedir.[641]

Âl-i İmrân sûresinin 55. ve Mâide sûresinin 117. ayetlerinde İsa’nın bedeninin öldüğü açıkça belirtilmiştir. Ama Hz. İsa’yı başkaları öldürmemiş, Allah onu eceliyle vefat ettirmiştir. Yükseltilen onun mânevî derecesi, Allah’ın katına çıkan ruhudur. Zira bütün peygamberlerin ruhları Allah’ın huzuruna çıkar, ondan ikram görür.

Dolayısıyla Kur’ân’ın açık hükümleriyle çelişen hadislere dayanarak Mesih İsa’nın geleceğine inanmak mümkün değildir. Kelâm metodolojisi açısından itikadî bir mesele şek ve şüphe üzerine inşa edilemez. İsa’nın göğe çıktığına ve âhir zamanda ineceğine dair yakîn (kesin bilgi) ifade edecek bir haber yoktur. Bu konudaki rivayetlerin hepsi Taberî, İbn Kesir, Keşmîrî ve M. Zahid Kevserî gibi âlimler “mütevâtirdir” deseler de nüzûl-i İsa ile ilgili hadislerin tamamı “âhâd” haberlerden ibarettir. Kesinlik ifade etmeyen bu tür hadisler üzerine ise inanç esası bina edilemez.[642]

“Hz. İsa’yı gökten indiren hadislerin tenkidi” isimli makaleyi kaleme alan M. Hayri Kırbaşoğlu’da kaynak metodolojisi açısından, dış tenkid/isnad tenkidi, tevâtür iddiası, iç tenkid/metin tenkidi, yabancı kaynaklar/isrâiliyât ve tevatür derecesine ulaşamamış, âhad haber seviyesinde kalmış hadislerin bilgi değil zan ifade etmesi gibi pek çok faktörün göz önüne alınması zorunluluğunu dile getirdikten sonra Hz. İsa’nın dönüşünü inkarın küfrü gerektirmeyeceği görüşünü benimsemiştir.[643]

Daha önce de ifade edildiği gibi “tedvin döneminde hıristiyan kültürüyle karşılaşmanın bir sonucu olarak nüzûl-i İsa inancının İslâm akâidine girmiş olması muhtemeldir.”[644]

Kur’ân-ı Kerîm’de İsa’nın öleceği ve Enbiyâ sûresinin 34. ayetinde Hz. Muhammed’den önce hiçbir insana ebedî yaşam verilmediği, ondan öncekilerin hepsinin öldüğü,  Hz. Muhammed’in (sav) de bir gün öleceği belirtildiğine göre  Hz. İsa’nın da öldüğüne inanmak gerekir.[645]

Öte yandan Kur’ân-ı Kerîm’e göre İncil, Tevrat’ı tasdik ederek sakınanlar için bir hidayet ve öğüt değeri taşımakta[646], yine aynı şekilde İncil’de yer alan konuların bir çoğu da Kur’ân’da geçmektedir. Bu mantaliteden hareketle, sonra gelenin önce gelenin öğretilerini onayladığını ifade eden bir kitaba göre tekrar başa dönmek savunulabilir bir durum değildir. Zira Kur’ân-ı Kerîm’den önceki bütün dinî metinler Allah’ın bir elçisinin, bir kurtarıcısının geleceğini müjdelemişken sadece Kur’ân-ı Kerîm’de gelecek için böyle bir haber yer almamıştır. Çünkü Kur’ân:

“Muhammed sizin içinizden herhangi birinin babası değildir; o yalnız Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur” demek suretiyle Hz. Muhammed’in (sav) son peygamber olduğunu bildirmiştir.[647]

Nüzûl-u İsa meselesi İslâm tarihinde de gündeme gelmiş ancak son devirde bu konudaki tartışmalar çoğalmıştır. Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nde konuyla ilgili olan “İsa” maddesinin Kelâm bölümünü kaleme alan İlyas Çelebi’nin Hz. İsa’nın ölümü ve  yeryüzüne dönüşüne ilişkin görüşlerini dört ana başlık halinde özetleyerek bu konuya da son vermek istiyoruz.

1. Hz. İsa (as) kendisine inanmayanlar tarafından öldürülmek istenince ruh ma’al ceset (ruhu ile birlikte cesedi) Allah’ın huzuruna yükseltilmiştir. Kıyametten hemen önce yeryüzüne inecek, son peygamber Hz. Muhammed’in (sav) getirdiği vahye tâbi olacak ve deccâli öldürüp yeryüzünde adaleti hakim kılacaktır. Ayetler ve hadisler buna inanmayı gerektirir. Zira ayetlerde İsa’nın düşmanlarınca değil ileride Allah tarafından ruhunun kabzedileceği ifade edilmektedir. (Âl-i imrân, 3/55 en-Nisâ, 4/157) İsa’nın ruhunun Allah tarafından kabzedileceğini mâzi sîgasıyla bildiren ayetteki teveffî kavramı (el-Mâide, 5/157) kıyametin kopmasından önce gerçekleşeceği şeklinde kabul edilmelidir. Çünkü konuyla alâkalı diğer ayetlerde Ehl-i kitabın herbirinin Hz. İsa’nın ölümünden önce ona iman edeceği haber verilmiş (en-Nisâ, 4/159) ve İsa’nın bir kıyamet alâmeti olduğu açıklanmıştır. (ez-zuhruf, 43/61) Ehl-i sünnet kelâmcıları ile Selefiyye ve Şîa bu görüştedirler. 

2. Hz. İsa düşmanlarınca öldürülmek istendiği anda Allah tarafından tabii bir ölümle vefat ettirilerek ruhen kendi katına yükseltilmiştir. Hz. İsa konusunda Kur’ân’ın açık olan hükmü budur. Bunu destekler mahiyette Mâide suresindeki ayette (el-Mâide 5/117) mâzi sîgası kullanılmıştır. Âl-i imrân suresindeki ayette de (Âl-i imrân 3/55) Hz. İsa’nın ileride öldürüleceği değil onu öldürenin Allah olduğu bildirilmiştir. Ehl-i kitabın İsa’ya iman edeceğine dair ayet de nüzûl-ü İsa ( Hz. İsa’nın yeryüzüne inişi) taraftarlarınca yanlış yorumlanmıştır. Bu ayet Ehl-i kitaptan herbirinin –ki buna yahudilerde dahildir- kendi ölümlerinden önce yani son nefeslerini vereceği anda gerçeği anlayıp Hz. İsa’ya iman edeceğini anlatmaktadır. Hz. İsa’nın kıyamet alâmeti olacağı tarzında anlaşılan ayete de (ez-zuhruf, 43/61) yanlış anlam verilmiştir. Çünkü ayette yer alan ve ayn, lâm ve mîm harflerinden oluşan “alâmet” manasındaki alem şeklinde okunduğu gibi “bilgi” manasındaki ilim şeklinde de okunmuştur. Dolayısıyla ayet kıyametin mutlaka kopacağına dair kesin bilginin bulunduğu ve bundan şüphe edilmemesi gerektiği anlatılmaktadır. Hz. Muhammed (sav) son peygamber olduğuna göre ondan sonra bir başka peygamberin  dünyaya yeniden gönderilmesi “hatm-i nübüvvet” ilkesiyle bağdaşmaz. Mu’tezile kelâmcılarının yanı sıra Ahmed Emin, Abdülkerim el-Hatîb, Ebu Reyye ve Muhammed İzzet Derveze gibi çağdaş Sünnî âlimler bu görüştedir.

3.  Hz. İsanın ölümü ve ahir zamanda dünyaya dönüşüne ilişkin ayetler açık anlamlı olmadığı ve bu konuda pek çok hadis bulunması yönüyle nüzûl-ü İsa olayını bütünüyle reddetmek doğru değildir.  Bununla birlikte Hz. İsa ruhlu-bedenli bir varlık olarak ilâhi huzura yükseltilmemiş, tabii ölümle ruhu kabzedilmiştir. Konuyla alâkalı hadisler titizlikle incelendikten sonra te’vil edilmelidir. Bu bağlamda ileriki asırlarda Hz. İsa’nın mânevî şahsiyetinin ortaya çıkıp insanlığa getirdiği barış, sevgi, şefkat ve affetmek gibi değerlerin onu mensupları tarafından uygulanacağını söylemek mümkündür. Muhammed Abduh, M. Reşid Rıza gibi son devir âlimleri bu görüştedir. Halîmî ve Taftâzânî gibi bazı eski kelâmcılar Hz. İsa’nın dönüşüne ilişkin nasları te’vil etmeyi câiz görmüşlerdir.

4.  Hz. İsa düşmanlarından kaçarak Hindistan’a yerleşmiş ve orada doğal bir şekilde ölmüştür. Bu sebeple hadislerde âhir zamanda geleceği bildirilen mesih, Hz. İsa olmayıp ona benzeyen Gulâm Ahmet Kâdıyânî’dir.

Hiçbir dînî ve bilimsel dayanağı olmayan dördüncü görüş dikkate alınmadığı takdirde Hz. İsa’nın ölümü ve dünyaya inişine dair görüşlerden ikinci ve üçüncüsü olan Hz. İsa’nın doğal bir ölümle öldüğü, ruhlu-bedenli bir şekilde ilahi huzura yükseltilmediği ve dolayısıyla kıyametten önce dünyaya bir insan olarak inmesinin mümkün olmadığı hususlarında birleştiği görülmektedir. Bu iki görüş arasındaki farkın nedeni       Hz. Peygambere atfedilen rivayetlerden kaynaklanmaktadır.

Hz. İsa’nın insanların asli günahını affettirmek için kendini feda ettiği ve Tanrı’nın hükümranlığını kurmak üzere dünyaya yeniden döneceği inancının hıristiyanlara ait bir akide/inanç olduğu bilinmektedir.

Tüm bu maddelerden bizce en isabetli gözükeni İsa’nın şahsiyetinin (şahs-ı mânevîsinin) tüm insanlığa getirdiği şefkat, merhamet, sevgi ve barış gibi değerlerin ahir zamanda yeniden ortaya çıkacak olduğunu söyleyen üçüncü görüştür. Ancak bu konudaki hadislerin muhtevasının tamamı göz önüne alındığında mânevî bir şahsiyetten çok bir kişiden bahsedildiği  çok açıktır. Ayrıca Hz. İsa’nın dönüşüne ilişkin Kur’ân’da açık bir delilin olmadığı da bir kere daha hatırlanmalıdır.[648] 

Bütün bu ortaya konulanlardan anlaşılacağı gibi İsa’nın tekrar dünyaya dönmesini Kur’ân’ın verileri açısından savunmak mümkün gözükmemektedir. Çünkü “İslâm, kıyamete kadar bâki olan son dindir. Onun güçlenmesine yardım eden, bu uğurda gayret gösteren her müslüman mesihdir, mehdidir. Mesih (mehdi) insanları doğruluğa sevkeden müslüman âlimdir.[649] İnsanlığın huzura kavuşması için aslolan her müslümanın üzerine düşen barış, huzur, diyalog ve sevgi gibi değerlerin yüceltilip yükseltilmesi için üstün bir gayret göstermesi ve üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmesidir. Hz. İsa’nın bir mesih olarak yeniden yeryüzüne dönüşü hakkında daha detaylı ve kaliteli sonuçlar elde etmek için bu konuyla alâkalı tüm hadis literatürünün taranması gerekmektedir. Bununla birlikte tezin hacmi sadece Kur’ân’da mesih kavramına müsait olmasından dolayı yalnızca Kur’ân-ı Kerîm’e bakarak onun dönüşüne ilişkin bir sonuç elde etmek oldukça güç gözükmektedir.
 

 

 

SONUÇ

Bu çalışmamızda ilâhi dinlerin kutsal kitaplarında mesih kavramını yeri geldikçe de inancını dinî metinler çerçevesinde incelemeye çalıştık. Girişte mesih inancının tarihçesini ve çeşitli dinlerde mesih müjdesini ve beklentisini ele aldık. Bunun hemen ardından ilâhi kitaplarda iniş sırasına göre mesih inancını işledik. Birinci bölümde Eski Ahid’de, ikinci bölümde Yeni Ahid’de ve üçüncü bölümde de Kur’ân-ı Kerîm’de mesih konusunu inceledik. Kutsal metinlerdeki bilgileri ortaya koyduktan sonra konuyla alâkalı Türkçe, Arapça ve İngilizce literatüre başvurduk.  Bu bize mesih kelimesine ilişkin bilgi ve değerlendirmeleri daha sistematik ve hızlı toplama imkanı sağladı. Ayrıca bu kaynaklar bize, mesih kelimesinin zaman zaman farklı anlam ve kişileri ifade etme adına kullanıldığını; zaman zaman da mesih kavramı kullanılmaksızın mesihe işaret edildiği bilgisini kazandırdı. Yaptığımız Sinegog ve Kilise ziyaretleriyle elde ettiğimiz bilgileri yazdıklarımızla karşılaştırma imkanı bulduk. Kur’ân bölümü için İslâmî kaynaklara ve tabii Kur’ân’a başvurduk. Müfessirlerin mesih kelimesine yükledikleri anlamlara ayrı ayrı yer vermeye çalıştık.

 Dinlerde kurtarıcı mesih ve müjde beklentisinin tarihçesi hakkında kesin bir bilgi vermek olanaksız gibi gözükmekte dir. Bununla beraber beklenen kurtarıcının inancı ilk defa Mezopotamya’da ortaya çıktığı, buradan Bâbil ve Mısır’a geçtiği kabul edilmektedir. Mesih inancı, bir dinden çıkıp tüm dinlere yayılmış olsa bile yine de her din bu inancı kendi tarihi, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre yoğurup kendi dininin uyumlu bir parçası haline getirmeyi başarmıştır.

İlâhi dinlerde beklenen kurtarıcı inancı ilk olarak Yahudilikte, ardından da Hıristiyanlıkta görülmektedir. Bir kurtarıcı bekleme inancı adına dinlerin, özellikle de ilâhi dinlerin kendinden bir sonraki dini veya dinleri etkileme olasığı gözlerden uzak tutulmamalıdır. Çekilen tüm acılar ve dünyanın düzeleceği ve hatta mükemmelleşeceği umudu bu etkiyi fazlasıyla hızlandırmıştır.

 Eski Ahid’de mesih kelimesi geçmiş kralların bir ünvanı olarak kullanılmışken geleceğin eskatolojik kralı anlamındaki kullanımı oldukça silik gözükmektedir. Eski  Ahid’de beklenen kurtarıcı inancı apokaliptik yani kıyamete yönelik değildir. Eski doğu hiçbir eskatolojik kral tanımamıştır. Bununla birlikte tahta çıkan kralların yağlanarak takdis edilme töreni sebebiyle kullanılan bu kelime yahudilerin diaspora/sürgün acılarıyla birleşince bir inanç halini almıştır. Böylece mesianizm Yahudiliğin inanç sistemine girmiş ve ilâhi dinlerde varlığını sürdürmeye başlamıştır.

Yahudilikteki üstün ırk anlayışı o dönemin tek Tanrı inancına sahip tek din olmaları ile paralel algılanmalıdır. Tanrı Yahve ve onun değerli halkı arasında yapılan antlaşmanın bir sonucu olarak onlar yeryüzünde Tanrı Yahve’ye ait bir devlet kuracaklarına inanmışlardır. Bununla birlikte ilk dünya hâkimiyeti fikri semitik değildir. Yahudi din adamları önce metin sonra o metne uygun bir inanç yorumu yapma metodu benimsemiştir. Ancak mesih inancı Eski  Ahid’in Tanrısı Yahve’nin yeryüzünde çalışan bir iradesi gibidir.

Eski Ahid pasajları üzerine yaptığımız incelemelerden anlaşılacağı gibi kurtarıcı anlamındaki mesih beklentisi birinci derecede önem arzetmez. Eski Ahid’in gelecekle alâkalı ifadeler içeren tüm pasajlarında “millî” özellikler daha ağır basmaktadır.

Eski Ahid’e göre mesih tüm düşmanlarını alt edinceye dek savaşçı, ardından tüm dünyanın huzurla yaşaması için barışçı olacağa benzemektedir. Tüm sürgündeki yahudilerin vaadedilmiş topraklara döneceğine yönelik eski İsrail peygamberlerinin ifadeleri ve mabedin yeniden inşa edilecek oluşu Yahudilikteki mesih beklentisini siyasî ve politik hale getirmektedir. Ortodoks yahudiler hariç tüm diğer Yahudi grupları mesih beklentisini bir iman kredosu olarak kabul etmemektedir.

Yeni Ahid dönemine girildiğinde artık Tanrı ile insanlık arasında yeni bir antlaşma söz konusudur. Çünkü mesih artık gelmiştir. Kuşkusuz bu Mesih İsa’nın kendisidir.

Yeni Ahid’in İnciller bölümü İsa Mesih’in hayatı, mucizeleri ve acı sonu üzerine vurgu yapmaktadır. İlginç bir şekilde bu vurgu İncillerde özellikle üç sinoptik İncil dışında kalan tüm Yeni  Ahid mektuplarında yerini İsa’nın rab, Tanrı oğlu, son ilahî mahkemedeki büyük yargıç gibi doğaüstü bir varlığa bırakır. Bu büyük farklılık mesih kelimesinine yüklenen çok değişik anlamlardan da anlaşılabilmektedir. Tüm mektuplardaki bu farklı kullanımlarda Pavlus’un güçlü etkisi neredeyse tartışmasızdır.

Tanrı insanlığın kurtuluşu için ezelî ilmiyle büyük bir plan yapmıştır. Bu plan Hıristiyanlığa göre Tanrı’nın büyük kurtuluş planıdır. Evrende ve özellikle İsa Mesih’in annesinden doğarak dünyaya geldiği süreçle yakından ilgili olan bu büyük plana göre herşey Tanrı tarafından planlanmıştır. Tanrı insanlığın kurtuluşu için ezelden beri kendi içinde barınan oğlu İsa’yı yeryüzüne göndermeye karar vermiştir. Bu gönderiş büyük planın ilk adımını oluşturmaktadır. İsa yaşamının tüm evrelerini bu plan için geçirmiştir. Yaşamının çarmıh anında Tanrı onu tüm insanlık için bir kurtuluş fidyesi olarak kurban etmiştir. Çünkü kurban günahlara hiç bulaşmamış, tertemiz bir sunak olmalıdır. Bu özelliklere sahip bir varlık ancak tüm insanlığın kurtuluşu için sunu/kurban olabilirdi. İsa hem babasız olarak dünyaya gelmiş olmasından ötürü tevârüs ve kalıtım yoluyla günahın kendisine bulaşmadığı bir kimsedir hem de kendisi bu plan için Tanrı tarafından hiç günaha bulaştırılmamış olması yönüyle bu özellikleri taşıyan tek kişidir. Böylece Tanrı tüm insanlığın kurtuluşu için çarmıhlanmış ve böylece tüm insanlık kurtulmuştur.

İşte Yeni  Ahid’de en güçlü olarak üzerine vurgu yapılan mesih bu kurtuluş anlamında kullanılmıştır. İsa Mesih yeniden yeryüzüne gelecek ve Tanrı’nın bu büyük planını tamamlayacaktır. İşte o zaman bu büyük kurtuluş planı tam olarak gerçekleşecektir. Bununla birlikte İsa’nın bir bedende iki tabiata sahip oluşu yani hem rab hem de insanoğlu oluşu yine mesih kelimesinin farklı bir anlam yüklenerek kullanılmış bir başka formudur. Pavlus’un büyük etkisi Yeni  Ahid’de mesih kavramına çok fazla farklı anlam giydirilmesine neden olmuştur. Yeni  Ahid’deki tüm inançlar için bu kelimenin kullanılmış olması Yeni  Ahid’de mesih için kullanılan her inancı ayrı olarak ele alınmayı zorunlu kılmıştır. Yeni  Ahid’deki inançların neredeyse tamamı mesih kavramı üzerine oturtulmuştur.

Hıristiyanlığa göre Eski  Ahid’deki tüm mesianik beklenti İsa Mesih’e işaret etmektedir. Yeni Ahid’de soy kaydının Davud’a kadar çıkması, kurtarıcı ve kral kavramlarının İsa içinde kullanılması, İsa’nın bir kurtarıcı olarak bir sıpa üzerinde Kudüs’e girişi gibi meşhur pasajlar mesih kavramının hıristiyanlara göre çok daha zengin kullanımlarına olanak sağlamıştır. Eski  Ahid’de mesih kelimesi kullanılmaksızın mesihe işaret ettiği varsayılan tüm pasajlar hıristiyanlarca İsa’ya atfedilmektedir. Bu da beraberinde mesianik beklentinin sadece Yeni Ahid gözönüne alınarak sağlıklı sonuç alınmasına olanak tanımamaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’e göre mesih kavramı sadece İsa’nın bir ismidir. Mesih kelimesi hiçbir yerde diğerinden daha farklı bir anlam yüklenerek kullanılmamıştır. Bununla birlikte İsa’yı mesih olarak kabul eden dünyadaki tek “öteki” din İslâm dinidir. Mesih kavramının kullanıldığı tüm ayetlerde ona Yeni  Ahid’in yüklediği misyonların temelden reddedilmiş olması ve bu reddedişlerin onun rab, Tanrının oğlu, teslis inancının bir parçası oluşuna ilişkin olması oldukça dikkat çekicidir. Kur’ân’a göre İsa Mesih Allah’ın kulu ve elçisidir. O; annesi gibi bir insan, Allah’tan bir ruh ve kelime ayrıca ulû’l azm peygamberlerden biridir.

Kurân’a göre Tevrat’ta Yahudi âlimler Hz. Muhammed’in bütün sıfatlarını tesbit etmişlerdir. Onlar Hz. Peygamberi oğullarını tanır gibi tanımaktadırlar. İsa ise  gerçek İncil’inde Hz.Muhammed’i müjdelemiş bir peygamberdir.

Kur’ân’a göre Hz. İsa çarmıha gerilmemiş, dönemin Yahudilerine öyle zannettirilmiştir. İsa, Allah tarafından vefat ettirilmiş ve kendisine yani “Allah’a” yükseltilmiştir.  Bu yükselme ifadesi yine Kur’ân’a göre onun ruhunun ve mertebesinin yükseltilmesidir. İsa’nın “göğe” yükselmesi ve yeniden dönüşü inancının İslâm’a girmesinin iki temel sebebi vardır. Bunlardan ilki İslâm’la şereflenen Yahudi ve Hıristiyan müfessirlerin kendi din, inanç ve kültürlerinden beklenen mesih inancını getirmiş olmaları yani israiliyâttır. İkincisi de ayrı ayrı üzerinde çalışma yapılması gerekli hadislerdir. Sanılanın aksine İsa’nın dönüşünü içeren hadislerin çok azı sahih gözükmektedir.

Bilindiği gibi İslâm’da bir şeyin inanç esası olabilmesi ancak ayetle veya mütevâtir hadisle mümkündür. Bu ikisi dışında kalan deliller yakîn/kesin bilgi değil zan  ifade ederler. Öte yandan Eski  Ahid’de mesih ünvanı bir çok kişi için kullanılmışken, Kur’ân’da ve Yeni  Ahid’de bu kelime sadece İsa’ya özel ad olarak verilmiştir. Kutsal metinlerinde Mesih kelimesinin en fazla geçtiği din Hıristiyanlık, daha sonra Yahudilik, en son İslâm’dır.

Kur’ân’ın verileri açısından Hz. Muhammed (sav) ve ondan önceki peygamberlerin öldüğü açıktır. İsa’nın dönüşü bu açıdan mümkün gözükmemektedir. Ayrıca Kur’ân’a göre müjdelenen ve beklenen tek bir şahsiyet vardır. O da Hz. Muhammed Mustafa’dır, son peygamberdir. Tüm insanlığa gönderilmiştir. Mesajı evrenseldir. “Kur’ân’a göre” bu açıdan da İsa’nın dönüşü olanaksız kabul edilmelidir. Konuyla alâkalı “hadislere” gelince bu hadislerin tamamı tesbit edilip, sened ve metin bölümleri üzerinde çok ciddi ve titiz bir çalışma yapılması gerekliliği Hz.İsa’nın dönüşüne  ilişkin daha sağlıklı sonuçlara varabilme adına zorunlu gözükmektedir. Tezimizin hacmi ancak Kur’ân’da mesih kavramını inceleyebilmemize olanak tanımıştır. Konuyla alâkalı hadisler için ayrı bir çalışma zorunlu gözükmektedir. 

Unutulmamalı ki Allah gayb hakkında herşeyi bilen, gelecek hakkında ise tek bilendir.

 

KAYNAKÇA

 

Abdülbâki, Muhammed Fuad, el- Mu’cemû’l müfehres li el-fâzil Kur’ân, İstanbul 1982.

Adam, Baki, “Yahudiliğin, Hıristiyanlığa ve İslâm’a Bakışı”, Dinler Tarihi Araştırmaları, I, Ankara 1996.

Akdemir, Salih, Hıristiyan Kaynaklara ve Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Hz. İsa, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1992.

Alıcı, Mustafa, Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerîm Işığında İslâm-Hıristiyan Diyaloğu, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001.

               Ana Britannica, “Zedekya” md., İstanbul 1990, XXII, 549.

Ateş, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1988, IX.

          , Kur’ân Ansiklopedisi, İstanbul 1997, X, XXV.

Aydın, Mehmet, Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Ankara 1995.

          , “Beşâirü’n-Nübüvve”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1992, V, 549-550.

Behar, Rabbi Nesim, İbranilerin Öyküsü, İstanbul 2000.

Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Câmi’us-sahîh, “Büyû”, 102, İstanbul 1992, I-VIII.

          , el-Câmi’us-sahîh, “Enbiya”, 49, İstanbul 1992, I-VIII. 

          , el-Câmi’us-sahîh, “Mezâlim”, 31, İstanbul 1992, I-VIII.

 Çelebi, Ahmet, Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik, (Çev. Ahmet M. Büyükçınar - Ö. Faruk Harman), İstanbul 1978.

Çelebi, İlyas, “İsa” md., DİA, İstanbul  2000, XXII, 465-75.

Derveze, Muhammed İzzet, et-Tefsîru’l Hadîs: Nüzûl Sırasına Göre Kur’ân Tefsiri (Çev. Ahmet Çelen - Şaban karataş  vd), İstanbul 1997, III.

Doğrul, Ömer Rıza, Asr -ı Saadet, İstanbul 1978.

          , Yeryüzündeki Dinler Tarihi, İstanbul 1963.

Ebu Zehre, Muhammed, Hıristiyanlık Üzerine Konferanslar, (Çev. Akif Nuri), İstanbul 1978.

el-Ferâhidî, Ebu Abdurrahman Halil b. Ahmed b. Âmir, Kitâbu’l-Ayn, Beyrut 1993, III.

Eliade, Mircea - Couliano Loan P. (Çev. Ali Erbaş), Dinler Tarihi Sözlüğü, İstanbul 1997.

Emmet, C. W., “Messiah” md., Encyclopedia of Religion and Etics, Edinburg, 1979, VIII, 570-581.

              Encyclopedia Americana, “Zerubbabel” md., New York 1968, XXIX, 771.

Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı: Meal Tefsir, (Çev.) Ahmet Ertürk - Çahit Koytak, İstanbul 1996, I.

Garvie, Alfred E., Encyclopedia of Religion and Ethics, “Christianity” md., Edinburg 1979, III, 579-600.

Ginsberg, Harold Louis, “Messiah” md., Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1972-1978, XI, 1407-1417.

Grant, F. C.,  “Jesus Christ”  md., Interpreter’s the Dictionary of the Bible, Nashville 1988,  II, 869-896.

Han, Zaferu’l İslâm, Yahudilik’te Talmud’un Mevkii ve Prensipleri, (Çev. Mehmet Aydın), İstanbul 1981.

Harman, Ömer Faruk, “İncil” md., DİA, İstanbul 2000, XXII, 270-6.

          , “İsa” md., DİA, İstanbul 2000, XXII, 465-75.

İbn Hanbel, Ahmed, Müsned, İstanbul  l992, I-VI.

İbn Kesir, Ebu’l Fidâ İmamüddîn İsmail b. Ömer İbn Kesir, Tefsiru’l Kur’âni’l azîm (Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri), (Çev.) Bekir Karlığa- Bedrettin Çetiner, İstanbul 1993, III, IV, VI, XIV.

İbn Manzûr, Ebu’l Fazl Muhammed, “m-s-h” md., Lisân’ul-Arab, Beyrut (t.y), II, 593-8.

Jacob, P. Xavier, Lannitto, P. Luigi, Hıdıroğlu, Nilay, (trc. Leyla Alberti) , Hıristiyan İnancı, İstanbul 1994.

Jenni, E., “Messiah Jewish”, Interpreter’s the Dictionary of the Bible, Nashville 1988, III, 360-5.

Johnson, Paul, (trc Filiz Orman), Yahudi Tarihi, İstanbul 2000.

Johnson, S. E., “Christ”, Interpreter’s the Dictionary of the Bible, Nashville 1988, I, 563-571.

Kırbaşoğlu, M. Hayri “Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin Tenkidi, İslâmiyât 2000, III., sayı 4, s. 147-168.

 

Kutluay, Yaşar, İslâm ve Yahudi Mezhepleri, İstanbul 2001.

Kutsal Kitap, İstanbul 2001.

Kuzu, Selman, Mehdi - Deccal – Mesih , İstanbul 2001.

Madrigal, Carlos, Kıyamet Günü, İstanbul 2000.

Mcdonald, William, (Çev. Filiz Akyüz), Kutsal Kitap Yorumu, İstanbul 2000, I.

Mcdonald, William, (Çev. Filiz Akyüz), Kutsal Kitap Yorumu, İstanbul 2002, II.

Meydan Larrousse, “Mesihçilik” md., İstanbul 1978, VIII, 657.

Müslim, Sahîh-i Müslim, “İman”, 242-247, İstanbul 1992, I-III.

          , Sahîh-i Müslim, “Hac”, 216, İstanbul 1992, I-III.

          , Sahîh-i Müslim, “Fiten”, 34-39,110, İstanbul 1992, I-III.

Oğuz, Burhan, Türk ve Yahudi Kültürlerine Mukayeseli Bir Bakış, İstanbul 1992, I.

Örs, Hayrullah, Musa ve Yahudilik, İstanbul 1966.

Pamir, Dominik (Çev), Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri, İstanbul 2000.

Râzî, Fahreddin, Mefâtihu’l Gayb (Çev. Suat Yıldırım vd.), Ankara 1991, XXI.

Rıza, Muhammed Reşit, Tefsîrü’l-Menâr, (yy) 1954, III.

Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Isparta 1999.

          , Dinlerde Mehdi Tasavvuru, Samsun 1997.

Sarıtoprak, Zeki, İslâm İnançları Açısından Nüzûl-i İsa, İzmir 1997.

          , İslâm’a ve Diğer Dinlere Göre Deccal, İstanbul 1992.

Strong, James, “Christ”, The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Expected”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “David”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Jehovah” md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Jesus” md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “King”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Kingdom”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Lord”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Messiah, Messias”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Salomo”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

          , “Son”, md., The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990.

Taberî, Ebû Câfer İbn Cerîr Muhammed Yezîd, Câmi’ul-beyân fî tefsîri’l Kur’ân, (Çev. Kerim Aytekim-Hasan Karakaya), İstanbul 1996, II, III, VIII.

Tanyu, Hikmet, “Ağlama Duvarı” md., DİA, İstanbul 1988, I, 474-475.

Tirmizi, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevra, Sünen-i Tirmizî, “Fiten”, 21, 54, 59, İstanbul 1992, I-V.

Tümer, Günay, Hıristiyanlıkta ve İslâm’da Hz. Meryem, Ankara 1996.

Tümer Günay - Küçük Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ankara 1997.

Türkiye Haham Başılığı Yayınları, İbrani Din Bilgisi, İstanbul 1992.

Türkiye Haham Başılığı Yayınları, İbrani Tarihi, Kitab-ı Mukaddesten Özetler, İstanbul 1964.

Ünal, Mehmet “Tefsir Kaynaklarına Göre Hz. İsa Ref’i ve Nüzûl-i Meselesi”, İslâmiyât 2000.

Wensinck, A.J. “Mesih” md., İslâm Ansiklopedisi (İA), (MEB), İstanbul 1979, VIII, 124.

Werblowsky, R.J. Zwi Encyclopedia Judaica, “Christianity”  md., Jarusalem 1972-1978, V, 505-515.

Yavuz, Hilmi (Editör), “Musevilik”, Dinler Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul 1976.

Yavuz, Yusuf Şevki, “Haber-i Vâhid” md., DİA, İstanbul 1996, XIV, 349-363.

Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul 1935-1939, I, III, VI.

 



[1]                  Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvuru, Samsun 1997, s. 16-8.

[2]                  Zeki Sarıtoprak, İslâm İnançları Açısından Nüzûl-i İsa, İzmir 1997, s. 9-10.

[3]                  Bkz. Mezmurlar, 2:2.

[4]                  Zeki Sarıtoprak, a.g.e., s. 7-8.

[5]                  Ekrem Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 9.

[6]                  Zeki Sarıtoprak, a.g.e., s. 3, 6.

[7]                  Ekrem Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 13.

[8]                  Zeki Sarıtoprak, a.g.e., s. 7.

[9]                  Ekrem Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 14.

[10]                Zeki Sarıtoprak , a.e., s. 5.

[11]                Zeki Sarıtoprak , a.g.e., s. 8.

[12]                a.mlf. a.e, s. 4.

[13]              Ekrem Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 15.

[14]                Bkz. Yeşaya, 44:6.

[15]                C. W. Emmet, “Messiah” md., Encyclopedia of Religion and Ethics, Edinburg 1979, VIII, 570.

[16]                Harold Louis Ginsberg, “Messiah” md., Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1972-1978, XI, 1407- 8; C. W. Emmet, “Messiah” md., Encyclopedia of Religion and Ethics, VIII, 571; E. Jenni, “Messiah Jewish” md., Interpreter’s the Dictionary of the Bible, Nashville 1988, III, 360.

[17]                C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 571.

[18]                S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 563.

[19]                Ebu Abdurrahman Halil b. Ahmed b. Âmir el-Ferâhidî, el-Ayn, Beyrut 1993, III, 1698-99; Ebu’l Fazl Muhammed İbn Manzur, “m-s-h” md., Lisân’ul-Arab, Beyrut (t.y), II, 593.

[20]                S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 563; E. Jenni, “Mesiah Jewish” md., IDB, III, 360.

[21]                Harold Louis Ginsberg, “Messiah” md., EJ, XI, 1407-8; Yuhanna, 1:41.

[22]                1.Tarihler, 11:3.

[23]                Mısırdan Çıkış, 29:36.

[24]                Hakimler, 9:8; 9;15.

[25]                Mısırdan Çıkış, 30:26-28.

[26]                Mısırdan Çıkış; 29:7; 35:28; Levililer, 8:30; Çölde Sayım, 4:16.

[27]                E. Jenni, “Messiah Jewish” md., IDB, III, 360.

[28]                1. Samuel, 16:12-13; 1. Krallar, 1:39.

[29]                2. Samuel, 7:8-12; 1.Tarihler, 17:7-12.

[30]                Harold Louis Ginsberg, “Messiah” md., EJ, XI, 1407-8.

[31]                1. Samuel, 10:1; Mısırdan Çıkış, 29;7-9; Çölde Sayım, 35:25.

[32]                1. Krallar, 22:29-30.

[33]                1. Krallar, 19:15-16.

[34]                Yeşaya, 11:6-8.

[35]                Yeşaya, 9:6-7.

[36]                Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvuru, Samsun 1997, s. 15.

[37]                James Strong, The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990, “Messiah, Messias”, md., s. 702.

[38]                Enoch (Hanok/İdris), Nuh’un dört kuşak üstü olup, hem yahudi hem hıristiyan kültüründe kitabı kanonik (sağlıklı) kabul edilmez. Kitap başkasının yazıp Hanok’a izafe edilmesi sonucu oluşmuştur.

[39]                C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 571.

[40]                a.mlf., a.md., a.e., VIII, 571.

[41]                Yeremya, 23:5-6.

[42]                Daniel, 7:13-4.

[43]            C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 574.

[44]            James Strong, a.g.e, “Expected”, md., s. 335.

[45]            a.mlf., a.e, “King”, md., s. 583-9.

[46]            Hezekiel, 37:24-5.

[47]            Yeşaya, 59:20.

[48]                Paul Johnson, (Çev. Filiz Orman), Yahudi Tarihi, İstanbul 2000, s. 123.

[49]             C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 572.

[50]                a.mlf., a.md., a.e., VIII, 575.

[51]                Zeki Sarıtoprak, İslam İnançları Açısından Nüzul-u İsa, İzmir 1997, s. 20.           

[52]                Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul 1966, s. 431-2.

[53]                C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 574.

[54]                a.mlf., a.md., a.e.,VIII, 575.

[55]                Zerubbabil, 6. yy.’ın sonlarında Yahuda devletinin valiliğini yapmıştır. Şealtiel’in oğlu, Yehoyaki’nin torunudur. M.Ö. 537’de Bâbil sürgünündeki yahudilerin başında ilk koloni ile Kudüs’e dönmüş ve Süleyman’ın mabedini düşmanlarının saldırıları sebebiyle 17 yılda tamamlayabilmiştir. Bkz. Encyclopedia Americana, “Zerubbabel” md., New York 1968, XXIX, 771.

[56]                Harold Louis Ginsberg, ”Messiah” md., Encyclopedia Judaica, XI, 1407-9.

[57]                Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvuru, s. 18.

[58]                E. Jenni, “Messiah Jewish” md., IDB, III, s. 360.

[59]                Zeki Sarıtoprak, İslam İnançları Açısından Nüzul-u İsa, s. 11.

[60]                a. mlf., a.e., s. 17-9.

[61]                a. mlf., a.e., s. 20.

[62]                Bkz. Türkiye Haham Başılığı, İbrani Din Bilgisi, İstanbul 1992,  s. 21-22.

[63]                Zeki Sarıtoprak, a.e., s. 21.

[64]                “Mesihçilik” md., Meydan Larrousse, İstanbul 1978, VIII, 657.

[65]                1. Samuel, 2:10.

[66]                2. Samuel, 7:12-16.

[67]                Benzer pasaj için Bkz. 1. Tarihler, 17:11-14.

[68]                Bkz.1. Tarihler, 22:6-10; 1. Tarihler, 28:4-7.

[69]                Benzer pasaj için Bkz. 2. Samuel, 22:51.

[70]                Mezmurlar, 20:6.

[71]                Mezmurlar, 28:8.

[72]                Yeşaya, 16:5.

[73]                Mısırdan Çıkış, 31:11; 35:15; Levililer, 8:2-3; 10;30; Çölde Sayım, 4:16.

[74]                Bkz. 1. Samuel, 16:3; 2. Samuel, 2:4; 2. Tarihler, 6:42; 11:3; Mezmurlar, 45:6-7; 1. Krallar, 1:34.

[75]                         E. Jenni, a.md., IDB, III, 360.

[76]                         Hayrullah Örs, a.g.e., s. 428-429.

[77]                         Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, İstanbul 1963, s. 174.

[78]                1. Samuel, 2:10.

[79]                Ayrıca Bkz. 2. Samuel, 22:51.

[80]                Paul Johnson, a.g.e, s. 122.

[81]                E. Jenni, “Messiah Jewish” md., Interpreter’s the Dictionary of the Bible, III, 362.

[82]                Yasanın Tekrarı, 30:3-6.

[83]                Hayrullah Örs, a.g.e., s. 433-4.

[84]                Maccabeeler, milattan hemen önce kısa bir süre de olsa Roma İmparatorluğundan ayrılmış bir yahudi hanedanlığıdır.

[85]                S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 564.

[86]                Harold Louis Ginsberg, ”Messiah” md., Encyclopedia Judaica, XI, 1410.

[87]                Mezmurlar, 132:17-8.

[88]                Mezmurlar, 89:27-9.

[89]                Mezmurlar, 89:3-4; 28-40; 2. Samuel, 7:25-9 , 22:51.

[90]                1. Samuel, 2:10.

[91]                Mezmurlar; 132:10-2.

[92]                Yaşar Kutluay, İslâm ve Yahudi Mezhepleri, İstanbul 2001, s. 179.

[93]                Ömer Rıza Doğrul, Asr-ı Saadet, İstanbul 1978, V, s. 390.

[94]                Bkz. Mika, 5:2-5.

[95]                E. Jenni, “Messiah Jewish” md., IDB, III, 362.

[96]                Ahmet Çelebi, Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik, (Çev. Ahmet M. Büyükçınar - Ö. Faruk Harman), İstanbul 1978, s. 214.

[97]                Ahmet Çelebi, a.g.e., s. 214-5.

[98]                Bkz. Yeşaya, 33:17.

[99]                Türkiye Hahambaşılığı, İbrani Din Bilgisi, s. 21-2; Yaşar Kutluay, a.g.e., s. 181-2; Hayrullah Örs, a.g.e, s. 334; Günay Tümer-Abdurahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara 1997, s. 252-3; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Isparta 1999, s. 229.

[100]               Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, a.e., s. 252.

[101]               Yahudilerin Torah dediği Tevrat, Eski Ahid’in ilk Beş Kitabıdır. Bunlar; Yaradılış, Mısırdan Çıkış, Levililer, Çölde Sayım ve Yasanın Tekrarı’dır.

[102]               Neviim bölümü 21 kitaptır. Bu kitaplar; Yeşua, Hakimler, 1. Samuel, 2. Samuel, 1. Krallar, 2. Krallar, Yeşaya, Yeremya, Hezekiel, Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Yunus, Mika, Nahum, Habakkuk, Sefanya, Hagay, Zekeriya ve Malaki’dir.

[103]               Ketuvim bölümü 13 kitaptır. Bu kitaplar; Mezmurlar, Süleyman’ın Özdeyişleri, Eyüp, Ezgiler, Rut, Ağıtlar, Vaiz, Ester, Daniel, Ezra, Nehemya, 1. Tarihler ve 2. Tarihler’dir. Bu üç bölüm yani Tevrat, Neviim ve Ketuvim bölümleri Eski Ahid’i yani yahudilerin kutsal kitabını oluştururlar. Yahudiler bu kutsal kitabın tamamına “Tanah” derler. 86., 87. ve 88. dipnotlardaki kitapların sıralamaları ise yahudi geleneğine göredir.

[104]               C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 575.

[105]               E. Jenni, “Messiah Jewish” md., IDB, III, 362.

[106]               Mısırdan Çıkış, 29:7, 21; 30:25-31.

[107]               Bu kullanımlar için Bkz. Mısırdan Çıkış, 28:40-1; 29:29; Levililer, 8:12,30.

[108]               Zedekiah, M.Ö. 597-587 yılları arasında yahuda krallığı yapmıştır ve asıl adı Mattania’dır. Babillilerin kudüsü yakıp yahudileri Bâbil’e sürgün etmesiyle hükümdarlığı sona ermiştir. Bkz. Ana Britannica, “Zedekya” md., İstanbul 1990, XXII, 549. Ayrıca Bkz. 2. Krallar, 24. ve 25. bölümler; 2. Tarihler, 36. bölüm.   

[109]               E. Jenni, “Messiah Jewish” md., IDB, III, 362-3.

[110]               Hezekiel, 34:23-24.

[111]               E. Jenni, “Messiah Jewish” md., IDB, III, 362-3.

[112]               a.mlf., amd., a.e., III, 363-4.

[113]               Apokalips, Eski Ahid’deki kıyamete yönelik pasajların genel adıdır. Daniel ve Vahiy kitaplarının tümü ile Yeşaya ve Zekeriya gibi kitapların bazı pasajlarıdır.

[114]               C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 571-2.

[115]               C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 572-3.

[116]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 563-4.

[117]               E. Jenni, “Mesiah Jewish” md., IDB, III, 362-3.

[118]               C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 572-3.          

[119]               S. E. Johnson, “Christ” md., Interpreter’s the Dictionary of the Bible, I, 563.

[120]                C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 574.

[121]               James Strong, a.g.e., “David”, md., s. 241-5.

[122]               James Strong, a.e., “Salomo”, md., s. 984-5.

[123]               Bkz. 2. Samuel, 7:18; 2. Tarihler, 23:3; Hezekiel, 37:24-5.

[124]               Selman Kuzu, Mehdi-Deccâl-Mesih, İstanbul 2001, s. 44-5.

[125]               Benzer pasaj için Bkz. : 1.Tarihler, 17:7-19.

[126]               İbranice “beyt” sözcüğü, tapınak, konut ve soy olarak çevrilmiştir. Kutsal Kitap, İstanbul 2001, dipnot, s. 388.

[127]               2. Samuel, 7:8-29.

[128]               Ömer Rıza Doğrul, Asr-ı Saadet, V, s. 391.

[129]               Hilmi Yavuz (Editör), Dinler Tarihi Ansiklopedisi, “Musevilik” md., İstanbul 1976, s. 430.

[130]               Hayrullah Örs, a.g.e., s. 433.

[131]               Yeşaya, 59:20.

[132]               James Strong, a.g.e, “Kingdom”, md., s. 589-90.

[133]               Yeşaya, 16: 4-5.

[134]               Yeremya, 23:5-6.

[135]               Mezmurlar, 132:17-8.

[136]               2. Tarihler, 23:3.

[137]               Yeşaya, 33:17.

[138]               Hilmi Yavuz, a.g.e., a.md., s. 430.

[139]               Zekeriya, 6:12-3.

[140]               Yeşaya, 9:6-7.

[141]               Yeremya, 23:5-6.

[142]               Hilmi Yavuz, a.g.e., a.md., s. 430-2.

[143]               Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, s. 209; Ayrıca Bkz. Selman Kuzu, a.g.e., s. 44.

[144]               Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, s. 175.

[145]               Paul Johnson, a.g.e., s. 123.

[146]               C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 575.

[147]               Yeşaya, 35:6;  41:18.

[148]               Yoel, 3:18.

[149]               Yeşaya, 32:15; Ayrıca Bkz. Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 234.

[150]               Yeşaya, 11:9.

[151]               Baki Adam,“Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslâm’a Bakışı”, Dinler Tarihi Araştırmaları, I, Ankara 1996, s. 159.

[152]               S. E. Johnson, “Christ” md., Interpreter’s the Dictionary of the Bible, I, 564.

[153]               Zaferu’l İslâm Han, Yahudilikte Talmud’un Mevkii ve Prensipleri, (Çev. Mehmet Aydın), İstanbul 1981, s. 56.

[154]               Selman Kuzu, a.g.e., s. 45.

[155]               Daniel, 7:13-4.

[156]               Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 235.

[157]               E. Jenni, “Messiah Jewish” md., IDB, III, 364-5.

[158]               Burhan Oğuz, Türk ve Yahudi Kültürlerine Mukayeseli Bir Bakış, İstanbul 1992, I, s. 442.

 

[159]               Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 234-5.

[160]               Selman Kuzu, a.g.e., s. 46.

[161]               Malaki, 4:5-6.

[162]               Yeşaya, 11:6-9.

[163]               Selman Kuzu, a.g.e., s. 47.

[164]               Malaki, 4:5.

[165]               Selman Kuzu, a.g.e., s. 47.

[166]               Ömer Rıza Doğrul, Asr-ı Saadet, s. 390.

[167]               Deotoronomic; Apokrif (Apocrypha/sağlıklı) kabul edilen ancak Kutsal Kitap’ta yer almadığı halde içinde kabul edilen ilâhi kitaplardır. Kutsal Kitap’ta yer almayan 2. Yeşaya’da bu kitaplardandır.

[168]               Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, s. 175-6.

[169]               Filistliler, o zamanki Filistin halkıdır.

[170]               Yeşaya, 11:6-16; Benzer ifadeler için Bkz. 65:25.

[171]               Ahmet Çelebi, a.g.e, s. 216.

[172]               Burhan Oğuz, I, a.g.e., s. 408.

[173]               Yeşaya, 16:5.

[174]               Yeşaya, 19:24.

[175]               Hilmi Yavuz, a.g.e., II, s. 430.

[176]               Bkz. Zekeriya, 6:12-3.

[177]               Bkz. Yeşaya,  9:6-7.

[178]               Bkz. Yeremya, 23:5-6.

[179]               Hilmi Yavuz, a.g.e., a.md., s. 432.

[180]               Yeremya, 23:5-6.

[181]               Yeruşalim kentinin kurulduğu tepelerden biri olan “Siyon” sözcüğü, mecazi anlamda “Tanrı’nın konutu”, “Tanrı’nın halkı demektir. “Siyon kızı” ise “Yeruşalim halkı” anlamına gelir. Kutsal Kitap, sözlük bölümü, s. 1620.

[182]               Zekeriya, 9:9-13.

[183]               Süleyman, İbranice “barış” sözcüğüyle aynı kökten gelmektedir. Bkz. Kutsal Kitap, dipnot, s.  531.

[184]               1. Tarihler, 22:6-10.

[185]               1. Tarihler, 28:4-7.

[186]               Mezmurlar, 2:7-9.

[187]               2. Tarihler, 6:16-7.

[188]               1. Krallar, 9:4-5.

[189]               2. Tarihler, 6:1-11.

[190]               Hayrullah Örs, a.g.e., s. 234-6.

[191]               Rabbi Nesim Behar, İbranilerin Öyküsü, İstanbul 2000, s. 159-60.

[192]               Yeremya, 31:3-14.

[193]               Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 224; Mircea Eliade-Loan P. Couliano (Çev. Ali Erbaş), Dinler Tarihi Sözlüğü, İstanbul 1997, s. 286.

[194]               Yaşar Kutluay, a.g.e., s. 179-80.

[195]               Paul Johnson, a.g.e., s. 123.

[196]               Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, a.g.e., s. 249.

[197]               Kilise tarih boyunca bunu bir sır olarak takdim etmiştir. Şöyle ki: İsa Mesih’in hayatı gizler ve sırlarla doludur. Bu sebepten ötürü sırrına vakıf olunamasa da inanılması gerekir. Bkz. Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri, (Çev. Dominik Pamir), İstanbul 2000, s. 134.

[198]               Zeki Sarıtoprak, a.g.e., s. 37.

[199]               C. W. Emmet, “Messiah” md., Encyclopedia of Religion and Ethics, Edinburg 1979, VIII, 580.

[200]               Yuhanna, 20:30-31.

[201]               Matta, 11:1-6; Benzer pasaj için Bkz. Luka, 7:18-23.

[202]               Matta, 16:13-20; Benzer pasajlar için Bkz. Markos, 8:27-30; Luka, 9:18-21.

[203]               Luka, 23: 1-3; Benzer pasaj için Bkz. Markos, 15:1-2.

[204]               Yuhanna, 4:25-6.

[205]               Yuhanna, 10:22-27.

[206]               Alfred E. Garvie, Encyclopedia of Religion and Ethics, “Christianity” md., Edinburg 1979, III, s. 597.

[207]               Matta, 24:4-8, 23-27; Markos, 13:5-7; 21-23.

[208]               1. Yuhanna, 5:1.

[209]               Galatyalılar, 3:26.

[210]               Elçilerin İşleri, 2:23-4.

[211]               Elçilerin İşleri, 2:30-5.

[212]               Elçilerin İşleri, 2:36.

[213]               Elçilerin İşleri, 13:21-3.

[214]               Elçilerin İşleri, 18:27-8.

[215]               Filipililer, 3:8-9.

[216]                  1. Petrus, 1:3-9.

[217]               Galatyalılar, 5:6.

[218]               S. E. Johnson, “Christ” md., Interpreter’s the Dictionary of the Bible, Nashville 1988, I, 568.

[219]               Romalılar, 3:22; Ayrıca Bkz. William Mcdonald, a.g.e., İstanbul  2002, II, s. 176.

[220]               Romalılar, 10:17.

[221]               Filipililer, 3:9.

[222]               Bkz. Romalılar, 1:8; 5:1,2; 5:11; 5:21; 7:25; 8:34; 16:27; 2. Korintliler, 1:20; 3:4; Efesliler, 5:20; 1. Selanikliler, 5:9; İbraniler, 13:21; 1. Petrus, 2:5; 4:11; 1:24-5.

 

[223]               Mehmet Aydın, Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Ankara 1995, s. 43.

[224]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 570.

[225]               James Strong, The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Nashville 1990, “Messiah”, “Messias” kelimeleri için Bkz. s. 702.

[226]               R.J. Zwi Werblowsky, “Christianity” md., Encyclopedia Judaica, Jarusalem 1972-1978, V, s.  506.

[227]               James Strong, a.g.e., “Christ”, md., s. 195-7.

[228]               James Strong, a.e., “Expected”, md., s. 335.

[229]               James Strong, a.e., “King”, md., s. 583-9.; Ayrıca “Kingdom” maddesi için Bkz. a.e., 589-90.

[230]               James Strong, a.g.e., “Jesus”, md., s. 561-4.

[231]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 563.

 

[232]               Harold Louis Ginsberg, EJ, “Messiah” md., XI, 1409.

[233]               R. J. Zwi Werblowsky,  “Christianity” md., EJ, V, 506.

[234]               a.mlf.,  a.e, a.md., V, 508-9.

[235]               C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 570.

[236]               Matta, 1:17; Markos, 1:1; Luka, 2:12; Yuhanna, 9:22.

[237]               Elçilerin İşleri, 3:6; Galatyalılar, 5:24; 1. Timoteos, 6:13-4.

[238]               Alfred E. Garvie, ERE, “Christianity” md., III, 596.

[239]               Yuhanna, 14:11.

[240]               Yuhanna, 10:30.

[241]               Yuhanna, 1:14.

[242]               Süleymanın Özdeyişleri, 8:22; Matta, 19:16-9; 24:36; Markos, 10:17-8; Luka, 18:18-9; Yuhanna, 14:28; 5:19; 17:3.

[243]               Bkz. Matta, 26:36-9; Luka, 2:52; Yuhanna, 11:33-8.

[244]               Bkz. Salih Akdemir, Hiristiyan Kaynaklara ve Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Hz. İsa, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1992, s. 102-6.

[245]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 565.

[246]               Matta ve Luka’da, Markos’a ait olmayan pasajlar genelde “Q” sembolüyle bilinirler ve İsa’nın görevi ve şahsıyla ilgili olarak yaptıkları yorumlamalarda bazı çeşitlilikler gösterirler. Bkz. S. E. Johnson, Christ md., IDB, I, 565.

[247]               Apokrif (Apocrypha) kabul edilen kitaplar, Kutsal Kitapta yer almayan ancak içinde kabul edilen ilâhi metinlerdir.

[248]               S. E. Johnson, amd., a.e., I, 566.

[249]               Matta, 3:17, Markos, 1:9-11; Luka, 3:21-2.

[250]               Matta, 17:1-5; Markos, 9:2-10; Luka, 9: 28-36.

[251]               Yuhanna, 3:16; 10:36.

[252]               Yuhanna, 3:18; 1.Yuhanna; 3:21-4.

[253]               2. Petrus; 1:16-8.

[254]               Matta, 26:63-4.

[255]               Markos, 14:62.

[256]               Luka, 22:70.

[257]               Sinoptik İnciller; Matta, Markos, Luka olup, Yuhanna İncili bunların dışında kalmaktadır. Sinoptik İncillerin en temel özelliği birbirlerine benzemeleridir.

[258]               Hirodes, yeni antlaşmada beş ayrı kişinin adıdır. Buradaki Hirodes Tetrarhis (bölge kralı) Hirodes diye de bilinen Hirodes Antipa’dır. Peygamber Yahya’yı tutuklayıp öldürtmüş ve İsa’yı yargılanması amacıyla Vali Pilatus’a göndermiştir. Bkz. Kutsal Kitap, s. 1614-5. Ayrıca Bkz. Matta, 14:1-12; Luka 23:7-12.

[259]               Bkz. Luka, 23:6-16.

[260]               F. C. Grant,  “Jesus Christ”  md., IDB, II, 895.

[261]               Romalılar, 1:3-4.

[262]               1.Yuhanna, 2:22-3.

[263]               Daniel, 7:13.

[264]               Matta, 24:30; 26:64; Markos, 13:26,7; Luka, 21:27.

[265]               Mehmet Aydın, a.g.e., s. 44.

[266]               Matta, 24:30; Markos, 13:26; Luka, 21:27.

[267]               Matta, 24:33.

[268]               Matta, 26:64; Markos, 14:62.

[269]               Daniel, 7:13-4.

[270]               C. W. Emmet, a.md., ERE, VIII, 580.

[271]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 565.

[272]               Bkz. Matta, 1:1-16; Benzer ifade için Bkz. Luka, 3:23-38.

[273]               Romalılar, 1:1-4.

[274]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 566.

[275]               Yuhanna, 16:14-5.

[276]               Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri, (Çev. Dominik Pamir), s. 130-1.

[277]               1. Korintliler, 15:45.

[278]               1. Korintliler, 15:47.

[279]               Bkz. Matta, 1:20.

[280]               Bkz. Yeşaya, 7:13-4.

[281]               Günay Tümer, Hıristiyanlıkta ve İslâm’da Hz. Meryem, Ankara 1996,  s. 108.

[282]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 567.

[283]               Vahiy, 1:12-3.

[284]               Bkz. Titus, 3:4-6.

[285]               Filipeliler, 3:20; Titus, 2:13.

[286]               2. Petrus, 1:1; 1:11; 2:20; 3:18.

[287]               Bkz. Kutsal Kitap, İstanbul  2001, s. 1192.

[288]               Bkz. Matta, 1:21; Luka, 1:31.

[289]               Markos, 2:7.

[290]               Elçilerin İşleri, 13:22-3.

[291]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 569.

[292]               James Strong, The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, “Son” md., s. 986-92.

[293]               R. J. Zwi Werblowsky, “Christianity” md, Encyclopedia Judaica, V, 509.

[294]               Alfred E. Garvie, “Christianity” md., ERE, III, 596.

[295]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 566-7.

[296]               Salih Akdemir, a.g.e., s. 102.

[297]               Luka, 22:19.

[298]               Matta, 26:28.

[299]               Matta, 26:42.

[300]               1. Petrus, 2:24.

[301]               İbraniler, 9:13-15.

[302]               Markos, 10:45; Elçilerin İşleri, 3:18; 7:52; 13:29; 26:23; 1. Korintliler, 15:3-4; Galatyalılar, 1:4; 2:20-1; Efesliler; 1:7-8; 5:2; Titus; 2:14.

[303]               Romalılar, 5:10.

[304]               Romalılar, 8:32.

[305]               1. Korintliler, 11:25-6.

[306]               Romalılar, 3:25-6.

[307]               Romalılar, 5:6-11.

[308]               Kutsal Kitap, s. 1192.

[309]               Luka, 1:31.

[310]               Markos, 2:6-7.

[311]               2. Korintliler, 5:14-21.

[312]               Filipililer, 2:5-11.

[313]               Salih Akdemir, a.g.e., s. 102.

[314]               Yuhanna, 6: 38.

[315]               İbraniler, 10:10.

[316]               Yuhanna, 14:31.

[317]               Koloseliler, 1:20-23; Ayrıca  Bkz. Efesliler, 1:22-3; 2:14-6.

[318]               1. Timoteos, 1:15.

[319]               1. Timoteos, 2:4-7.

[320]               Titus, 3:7.

[321]               Bkz. Luka, 1:69-71.

[322]               Luka, 2:9-11.

[323]               Filipililer, 3:20; Ayrıca Bkz. Titus, 2:13.

[324]               2. Timoteos, 1:9-10.

[325]               Titus, 3:4-6.

[326]               Titus, 1:4; 2. Petrus, 1:1; 1:11; 2:20; 3:18.

[327]               Elçilerin İşleri, 13:22-3.

[328]               Elçilerin İşleri, 5:31.

[329]               Matta, 11:2-6; Benzer pasaj için Bkz. Luka, 7:18-23.

[330]               Yuhanna, 5:22; Ayrıca Bkz. Elçilerin İşleri, 10:42; 17:31; 2. Timoteos, 4:1.

[331]               Yuhanna, 3:17.

[332]               Yuhanna, 5:26.

[333]               1. Petrus, 1:3-9.

[334]               Bkz. Elçilerin İşleri, 3:22-6.

[335]                S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 569.

[336]               Bkz. Ömer Faruk Harman, “İncil” md., Diyanet İslâm Ansiklopedisi, XXII, 272.

[337]               Yuhanna, 1:1.

[338]               Yuhanna, 1:2-3; Ayrıca Bkz. Koloseliler, 1:16-7.

[339]               Yuhanna, 20:28.

[340]               P. Xavier Jacob, P. Luigi Lannitto, Nilay Hıdıroğlu, Hıristiyan İnancı, İstanbul 1994, s. 75.

[341]               James Strong, The New Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, “Lord”, md., s. 636-59.

[342]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 567.

[343]               Kutsal Kitap, Önsöz, s. 4.

[344]               Bkz. Matta, 22:41-6; Ayrıca Bkz. Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri, (Çev. Dominik Pamir), s. 119.

[345]               Luka, 1:31.

[346]               Bkz. Markos, 2:7.

[347]               Matta, 22:41-6; Mezmurlar, 110:1; Ayrıca benzerleri için Bkz: Markos, 12: 35-7, Luka, 20:41-4, Elçilerin İşleri, 2:33-6.

[348]               Matta, 4:23-5; Luka, 6:17-9.

[349]               Matta, 8:23-7; Markos, 4:35-41; Luka, 8:22-5.

[350]               Matta, 8:28-34; Markos, 5:1-20; Luka, 8:26-39.

[351]               Matta, 9:18-9; Markos, 5:21-4; Luka, 8:40-2.

[352]               Romalılar, 3:25-6; Galatyalılar; 1:4; 1. Yuhanna; 2:2.

[353]               Matta, 15:29-39; 20:17-9; Benzer pasajlar için Bkz. Markos, 10:32-4; Luka, 18:31-4.

[354]               Bkz. Koloseliler, 1:17-8.

[355]               Bkz. Filipeliler, 2:6.

[356]               Romalılar, 14: 9.

[357]               1. Petrus, 3:22; Ayrıca Bkz. Luka, 24:50-3.

[358]               1. Petrus, 4:11.

[359]               Koloseliler, 2:9-10.

[360]               Koloseliler, 1:15-9; Efesliler, 1:22-3.

[361]               Koloseliler, 2:2-3.

[362]               Romalılar, 9:5.

[363]               1. Petrus, 3:15.

[364]               Luka, 2:10-11.

[365]               Efesliler, 6:5-7; Ayrıca Bkz. Koloseliler, 3:22-4; Romalılar, 1:1; Filipililer, 1:1; 2. Petrus, 1:1; Yahuda, 1:1; Vahiy, 1:1.

[366]               Bkz. Matta, 2:13-5; 4:7-11; Luka, 2:9; 2:39.

[367]               1. Korintliler, 8:4-6.

[368]               1. Korintliler, 16:22.

[369]               Bkz. Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri, (Çev. Dominik Pamir), s. 121.

[370]               a.e., (Çev. Dominik Pamir), s. 116.

[371]               Romalılar, 14: 9.

[372]               Alfred E. Garvie, ERE, “Christianity” md., III, 597.

[373]               P. Xavier Jacob, P. Luigi Lannitto, Nilay Hıdıroğlu, a.g.e., s. 73-4.

[374]               Salih Akdemir, a.g.e., s. 93-4.

[375]               Bkz. Matta, 1:1-17.

[376]               Matta, 1:16; Ayrıca Bkz. Luka, 2:1-7.

[377]               Matta, 1:20.

[378]               Bkz. 2. Samuel, 7:12-16; Yeşaya, 9:7.

[379]               Matta, 12:23.

[380]               Bkz. Markos, 10:47.

[381]               Bkz. Matta, 9:27; Markos, 10:47-8; Luka, 18:38-9.

[382]               ‘Hozana’ kelimesi Aramice şimdi kurtar anlamına gelen ‘hoşana’, Yeni Antlaşmada kurtarıcı İsa’yı selamlamak için kullanılır. Bkz. Kutsal Kitap, sözlük bölümü, s. 1615.

[383]               Bkz. Matta, 21:9; Markos, 11:10.

[384]               Bkz. Mika, 5:2.

[385]               Yuhanna, 7:41-2.

[386]               Matta, 22:41-6; Benzer pasajlar için Bkz. Markos, 12:35-7; Luka, 20:41-7.

[387]               Romalılar, 1:2-4.

[388]               Elçilerin İşleri; 2:30-5.

[389]               Elçilerin İşleri; 26:22-3.

[390]               C. W. Emmet, “Messiah” md., ERE, VIII, 574.

[391]               Elçilerin İşleri, 2:36.

[392]               Mika, 5:2.

[393]               Bkz. Markos, 14:61-2; Yuhanna, 4:25-6.

[394]               Bkz. Markos, 10:47-9; Matta, 21:15-6.

[395]               Elçilerin İşleri, 13:21-4.

[396]               Matta, 5:34-5.

[397]               Bkz. Matta, 25:34; 25:40; 25:45.

[398]               Luka, 23:1-4; Benzer pasajlar için Bkz. Markos, 15:1-2; Yuhanna, 18:33-7.

[399]               Matta, 27:29; Markos, 15:18-20; Yuhanna, 19:3.

[400]               Matta, 27:37.

[401]               Matta, 27:38-44; Markos, 15:27-32; Luka, 23:32-9.

[402]               Yuhanna, 19:19-22.

[403]               Matta, 21:5-11; Bkz. Zekeriya, 9:9; Ayrıca Bkz; Luka, 19:28-40; Yuhanna, 12:12-9.

[404]               Yuhanna, 6:15.

[405]               Bkz. a.y.

[406]               Bkz. Matta, 21:9; Luka, 1:32.

[407]               Bkz. Mezmurlar, 24:7-10.

[408]               Bkz. Zekeriya, 9:9.

[409]               Luka, 2:14.

[410]               Matta, 21:15.

[411]               Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri, (Çev. Dominik Pamir), s. 147.

[412]               Matta, 21:1-11; Benzer pasaj için Bkz. Yuhanna, 12:12-9; Ayrıca Bkz. Zekeriya, 9:9; Yeşaya, 62:11; Mezmurlar, 118:25-6.

[413]               Bkz. Yuhanna, 12:23.

[414]               Bkz. 2. Samuel, 5:1-2; 1. Tarihler, 11:1-2; Mika, 5:2.

[415]               Matta, 2:6.

[416]               Yuhanna, 1:49.

[417]               Elçilerin İşleri, 4:27-8.

[418]               Elçilerin İşleri, 10:37-8.

[419]               Yuhanna, 18:36-7.

[420]               Bkz. Markos 15:27.

[421]               Golgota, kafatası anlamına gelen veya kafatası şeklinde bir tepe olup, isyankârların cezaya çarptırıldıkları en meşhur yerdi. Bu kelime için Bkz. Matta, 27:33-4; Markos, 15:22; Luka, 23:33; Yuhanna, 19:17.

[422]               F. C. Grant,  “Jesus Christ”  md., IDB, II, 895.

[423]               Vahiy, 19:7.

[424]               Matta, 26:29.

[425]               Carlos Madrigal, Kıyamet Günü, İstanbul 2000, s. 236.

[426]               Bkz. Matta, 13:30, Ayrıca Bkz. 39; Markos, 4:29; Vahiy, 14:14-9.

[427]               Matta, 25:31.

[428]               Vahiy, 19:11.

[429]               2. Selanikliler, 2:8; Ayrıca Bkz. Vahiy, 19:19.

[430]               Vahiy, 19:15.

[431]               Mezmurlar, 2:8-9; Ayrıca Bkz. Vahiy ; 2:26-7; 12:5; 19:15.

[432]               Kutsal Kitap, dipnot, s. 677.

[433]               Bkz. Carlos Madrigal, a.g.e., s. 241.

[434]               Vahiy, 21:5.

[435]               Vahiy, 20:1-6; Matta, 19:28; Elçilerin İşleri, 3:21.

[436]               Vahiy, 21:1; Yeşaya, 65:17; 66:22; 2. Petrus, 3:13.

[437]               Vahiy, 21:2; 21: 9-21; Yeşaya, 54:11-2; Hezekiel, 48:30-5.

[438]               Vahiy, 21:3-7; Romalılar, 5:2; 8:17-8.

[439]               Vahiy, 21:4; Yeşaya, 25:8; 1. Korintliler, 15:54-5.

[440]               Vahiy, 21:22-7; Yeşaya, 60:19-20.

[441]               Vahiy, 22:1-5; Yaradılış, 2:9; Yeşaya, 60:19.

[442]               Carlos Madrigal, a.g.e., s. 246-7.

[443]               Carlos Madrigal, a.g.e., s. 249-50.

[444]               Vahiy, 20:2-3

[445]               Vahiy, 20:4

[446]               Vahiy, 20:7-9.

[447]               Vahiy, 19:20; 20:9-10.

[448]               Vahiy, 3:21.

[449]               Vahiy, 20:4.

[450]               2. Selanikliler, 1:7.

[451]               1. Selanikliler, 3:13; Yahuda, 1:14.

[452]               Bkz. 1. Korintliler, 15:20-24.

[453]               Vahiy, 20:4-5.

[454]               Vahiy, 20:11-15.

[455]               Vahiy, 20:6.

[456]               Vahiy, 20:14.

[457]               Bkz. 1. Selanikliler, 4: 16-17; 1. Korintliler, 15:51-52.

[458]               1. Selanikliler, 4: 17.

[459]               Vahiy, 20:4.

[460]               Luka, 4:18-19.

[461]               Matta, 19:28.

[462]               Titus, 3:5.

[463]               Elçilerin İşleri, 3:21.

[464]               Carlos Madrigal, a.g.e., s. 255.

[465]               Bkz. Matta, 26:64; Vahiy, 1:7.

[466]               Bkz. Yeşaya, 60:20; 43:6-7;Yeremya, 3:18; 30:3; Hoşea, 1:11.

[467]               Bkz. Mezmurlar, 96:10; 98:8-9; 102:21-2; Yeşaya, 43:21; Yeremya, 16:19-21.

[468]               Bkz. Yeremya, 3:17; Mika, 4:2.

[469]               Yeşaya, 65:17-25.

[470]               Vahiy, 20:7.

[471]               Bkz. Vahiy, 20:8; Hezekiel, 38:2, 7-9.

[472]               Bkz. Vahiy, 20:8.

[473]               Vahiy, 20:9.

[474]               Vahiy, 20:10.

[475]               Bkz. Vahiy, 16:12-16.

[476]               Vahiy, 19:19-21.

[477]               2. Petrus, 3:10-3.

[478]               Vahiy, 20:14.

[479]               1. Korintliler, 15:54-7.

[480]               Vahiy, 21:1.

[481]               Vahiy, 21:2.

[482]               Matta, 5:34-5; Ayrıca Bkz. Mezmurlar, 103:19.

[483]               Vahiy, 22:3.

[484]               Yuhanna, 14:2-3.

[485]               Bkz. Mısırdan Çıkış, 33:12-7.

[486]               Vahiy, 22:5.

[487]               Bkz. Vahiy, 21:1-27.

[488]               Vahiy, 21:2.

[489]               Vahiy, 22:5.

[490]               İbraniler, 2:8-9.

[491]               Bkz. Romalılar, 8:17; 2. Timoteos, 2:11-12.

[492]               Vahiy, 3:21.

[493]               Vahiy, 22:8.

[494]               Vahiy, 22:16.

[495]               Vahiy, 22:20-1.

[496]               Vahiy, 22:6.

[497]               Vahiy, 22:7.

[498]               Vahiy, 22:8.

[499]               Vahiy, 22:18-9.

[500]               2. Timoteos, 4:8.

[501]               Vahiy, 22:20.

[502]               Bkz. Vahiy, 19:1-10.

[503]               R.J. Zwi Werblowsky,  “Christianity” md., Encyclopedia Judaica, V, 509.

[504]               C.W.Emmet, “Messiah” md., Encyclopedia of Religion and Ethics, VIII, 580.

[505]               Efesliler, 1:10.

[506]               Bkz. Efesliler, 4:7-15.

[507]               Bkz. 1. Yuhanna, 2:18.

[508]               Matta, 25:31.

[509]               Bkz. 1. Korintliler, 11:26.

[510]               Bkz. 2. Petrus, 3:11-2.

[511]               1. Korintliler, 16:22.

[512]               Bkz. Elçilerin İşleri, 1:6-7.

[513]               Bkz. Yeşaya, 11:1-9.

[514]               Bkz. Elçilerin İşleri, 1:8.

[515]               Bkz. 1. Korintliler, 7:26.

[516]               Bkz. Efesliler, 5:16.

[517]               Bkz. 1. Yuhanna, 2:18; 4:3.

[518]               Bkz. Matta, 25:1-13; Markos, 13:33-7.

[519]               Elçilerin İşleri, 1:7; Ayrıca Bkz. Markos, 13:32.

[520]               Bkz. 2. Selanikliler, 2:3-12.

[521]               Bkz. Matta, 24:44; 1. Selanikliler, 5:2.

[522]               Bkz. Matta, 24:4-8, 23-27; Markos, 13:5-6, 21-3.

[523]               Bkz. Markos, 12:38-40.

[524]               Bkz. Luka, 12:1-3.

[525]               Matta, 5:22; 7:1-5.

[526]               Bkz. Yuhanna, 5:22,7; Matta, 25:31-2; Elçilerin İşleri, 10:42; 17:31; 2. Timoteos, 4:1.

[527]               Yuhanna, 3:17.

[528]               Yuhanna, 5:26.

[529]               Bkz. Yuhanna, 3:18.

[530]               Bkz. 1. Korintliler, 3:12-5.

[531]               Bkz. Matta, 12:32; İbraniler, 6:4-6; 10:26-31.

[532]               Matta; 26:62-4; Benzer pasaj için Bkz. Luka; 22:66-71.

[533]               Filipililer, 3:20-1.

[534]               1. Selanikliler, 4:13-18.

[535]               1. Timoteos, 6:13-16.

[536]               Bkz. Romalılar, 10:5-8, Titus, 2:13.

[537]               İbraniler, 9:27-8.

[538]               1. Petrus, 5:4.

[539]               1. Yuhanna, 3:2-3.

[540]               Mezmurlar, 103:19

[541]               Daniel, 2:44.

[542]               Daniel, 7:13-4.

[543]               Elçilerin İşleri, 1:9-11; İlginç farklılıklar için Bkz. Luka, 24:50-51; Ayrıca Bkz. William Mcdonald, a.g.e., II, s. 23-4.

[544]               Bkz. Elçilerin İşleri, 3:19-21.

[545]               Bkz. Yuhanna, 1:1-18.

[546]               Bkz. Elçilerin İşleri, 3:18-26.

[547]               Bkz. Mezmurlar, 132:11; Elçilerin İşleri, 2:30.

[548]               Bkz. Yeşaya, 53:4-6, 12; Elçilerin İşleri, 2:23; 3:18.

[549]               Bkz. Mezmurlar, 118:22; Elçilerin İşleri, 4m:11.

[550]               Bkz. Yeşaya, 53:4-5, Elçilerin İşleri, 2:24.

[551]               Bkz. Mezmurlar, 16:10; Elçilerin İşleri, 2:24, 27, 31.

[552]               Bkz. Mezmurlar, 110:1; Elçilerin İşleri, 2:34-5.

[553]               Bkz. 2. Samuel, 7:8-17; Elçilerin İşleri, 1:9-11.

[554]               Bzk. Elçilerin İşleri, 21. ve 22. bölümler.

[555]               Bkz. Elçilerin İşleri, 4:1-3.

[556]               Bkz. Elçilerin İşleri, 23:1-11.

[557]               S. E. Johnson, “Christ” md., IDB, I, 568-9.

[558]               Luka, 5:20-5.

[559]               İbraniler, 12:22-4.

[560]               Matta, 25:32.

[561]               P. Xavier Jacob, P. Luigi Lannitto, Nilay Hıdıroğlu, a.g.e., s. 382-3.

[562]               P. Xavier Jacob, P. Luigi Lannitto, Nilay Hıdıroğlu, a.e., s. 384-5.

[563]               1. Petrus, 1:17.

[564]               P. Xavier Jacob, P. Luigi Lannitto, Nilay Hıdıroğlu, a.g.e., s. 385-6.

[565]               Mehmet Aydın, a.g.e., s. 44.

[566]               Yuhanna, 12:47.

[567]               Matta, 25:31-46.

[568]               Elçilerin İşleri, 17:30-1.

[569]               Bkz. Yuhanna, 5:27.

[570]               Bkz. Romalılar, 1:4.

[571]               Ayrıca Bkz. Daniel, 7:9-28.

[572]               Romalılar, 14:10-2; Ayrıca Bkz. Yeşaya, 45:23; Filipeliler, 2:10-11.

[573]               Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri, (Çev. Dominik Pamir), s. 177.

[574]               Bkz. 2. Petrus, 3:11-3.

[575]               F. C. Grant,  “Jesus Christ”  md., IDB, II, 896.

 

[576]               Muhammed Reşit Rıza, Tefsîru’l-Menâr, (y.y) 1954, III, 305.

[577]               A. J. Wensinck, “Messiah” md., İslâm Ansiklopedisi (İA),  (MEB), İstanbul 1979, VIII, 124.

[578]               Zeki Sarıtoprak, İslâm’a ve Diğer Dinlere Göre Deccâl, İstanbul 1992, s. 19.

[579]               en-Nisâ, 4/172; el-Maide, 5/72.

[580]               el- Maide, 5/17, 72, 75; el-Maide, 5/72, et-Tevbe, 9/31.

[581]               Âli İmrân, 3/45; en-Nisâ, 4/157, 171.

[582]               Kur’ân-ı Kerîm’deki bütün “mesih” kelimeleri için Bkz. Muhammed Fuad Abdulbâki, el-Mu’cemû’l müfehres, İstanbul 1982, s. 666.

[583]               Zeki Sarıtoprak, İslâm’a ve Diğer Dinlere Göre Deccâl, s. 20.

[584]               A. J. Wensinck, “Mesih” md., İslâm Ansiklopedisi, (MEB), VIII, 124.

[585]               Kur’ân-ı Kerîm’deki bütün “İsa” kelimeleri için Bkz. Muhammed Fuad Abdulbâki, a.e., s. 494-495.

[586]               Ömer Faruk Harman, “İsa” md., Diyanet İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2000, XXII, 466.

[587]               Bkz. Mustafa Alıcı, Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerîm Işığında İslâm-Hıristiyan Diyaloğu, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001, s. 121.

[588]               et-Tevbe, 9/30-1.

[589]               Bkz. Âl-i İmrân, 3/59.

[590]               Meryem, 19/21.

[591]               es-Sâf, 61/6.

[592]               Âl-i İmrân, 3/52.

[593]               Bkz. Âl-i İmrân, 3/54.

[594]               en-Nisâ, 4/157-8.

[595]               Bkz. Mehmet Ünal, “Tefsir Kaynaklarına Göre Hz. İsa Ref’i ve Nüzûl-ü Meselesi”, İslâmiyât 2000, III., sayı 4, s. 133-146.

[596]               Ebu Cafer İbn Cerîr Muhammed Yezid Taberî, Câmi’ul Beyân fî Tefsîru’l Kur’ân, (Taberî Tefsiri) (Çev.) Kerim Aytekim - Hasan Karakaya, İstanbul 1996, II, 263.

[597]               Taberî, a.g.e., III, 177-8.

[598]               Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı: Meal Tefsir, (Çev.) Ahmet Ertürk - Cahit Koytak, İstanbul 1996, I, s. 97.

[599]               Bkz. 1. Samuel, 9:10; 15:1.

[600]               Muhammed İzzet Derveze, et-Tefsîru’l Hadîs: Nüzûl Sırasına Göre Kur’an Tefsiri (Çev. Ahmet Çelen - Şaban karataş  vd), İstanbul 1997, III, 381.

[601]               Mehmet Aydın, “Beşâirü’n-Nübüvve”, DİA, İstanbul 1992, V, 549.

[602]               eş-Şuarâ, 26/196; Ayrıca Bkz. A’raf, 7/157.

[603]               en-Nisâ, 4/162; el-En’âm, 6/114; er-Râ’d, 13/36; el-İsrâ/107-108; el-Kasas, 28/52-53; el-Ahkâf, 46/10.

[604]               Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1988, IX, 415.

 

[605]               Ebu’l Fidâ İmamüddin İsmail b. Ömer İbn Kesir, Tefsiru’l Kur’âni’l azîm (Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri), (Çev.) Bekir Karlığa- Bedrettin Çetiner, İstanbul 1993, III, 619.

[606]               Taberi, a.g.e., III, 476.

[607]               Fahreddin Râzî, Tefsir-i Kebîr (Mefâtihu’l Gayb) (Çev.) Suat Yıldırım vd., Ankara 1991, XXI, 460.

[608]               Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul 1935-1939, III, 2298-9; Ayrıca Bkz. İbn Kesir, a.g.e.,VI, 3096.

[609]               Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., I, 437.

[610]               es-Sâf, 61/6.

[611]               el-’râf, 7/157.

[612]               el-Mâide, 5/14-15; Ayrıca Bkz. Ömer Faruk Harman, “İncil” md., DİA, XXII, 275-76; Mehmet Aydın, “Beşâirü’n- Nübüvve” md., DİA, V, 550.

[613]               Ömer Faruk Harman, “İncil” md., DİA, XXII, 275.

[614]               er-Râzî, a.g.e., XXI, 461.

[615]               Taberî, a.g.e., VIII, 275; Ayrıca bu hadis için Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul  l992, IV, 127; Ayrıca benzer rivayet için Bkz. s. 128.

[616]               Taberî, a.g.e., VIII, 277; Ahmed b. Hanbel, a.g.e.; Ayrıca bu hadis için Bkz. Ahmed b. Hanbel, I, s. 461.

[617]               Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e.,VI, 4929.

[618]               Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, IX, 416.

[619]               İbn Kesir, a.g.e., XIV, 7868.

[620]               İbn Kesir, a.g.e., IV, 1291.

[621]               el-Ahzâb, 33/40.

[622]               Mehmet Aydın, “Beşâirü’n-Nübüvve”, DİA, V, 550.

[623]               Bkz. el-Mâide, 5/83-84.

[624]               Meryem, 19/33

[625]               İlyas Çelebi, “İsa” md., DİA, XXII, 472.

[626]               Ömer Faruk Harman, “İsa” md., DİA, XXII, 470.

[627]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, İstanbul 1997, X, 192.

[628]               en-Nisâ, 4/157.

[629]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 198-9; Ayrıca Bkz. XXV, 531.

[630]               Ömer Faruk Harman, “İsa” md., DİA, XXII, 470.

[631]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 192.

[632]               Âl-i İmrân, 3/55.

[633]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 205.

[634]               İlyas Çelebi, “İsa” md., DİA, XXII, 472.

[635]               Muhammed Reşit Rıza, Tefsîrû’l-Menâr, (yy) 1954, III, 316-317; Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 206; İlyas Çelebi, “İsa”, DİA, XXII, 472.

[636]               Tâhâ, 45/55.

[637]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 207.

[638]               İlyas Çelebi, “İsa” md., DİA, XXII, 472.

[639]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 207.

[640]               Bu hadis ve benzeri rivayetler için Bkz. Buhârî, el-Câmi’us-sahîh, “Büyû”, 102; “Mezâlim” 31; “Enbiyâ”, 49, İstanbul 1992; Müslim, Sahîh-i Müslim, “İman”, 242-3, İstanbul  1992;  Tirmizi, Sünen-i Tirmizî, “Fiten”, 54, İstanbul  1992;  Ayrıca Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceğine dair başka hadisler için Bkz. Müslim, Sahîh-i Müslim, “İman”, 244-7, “Hac”, 216; “Fiten”, 34, 39, 110; Tirmizi, Sünen-i Tirmizî, “Fiten”, 21, 59.

[641]               İlyas Çelebi, “İsa” md., DİA, XXII, 472.

[642]               Sünnî İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu mütevâtir haber derecesine ulaşmayan âhad haberlerin (haber-i vâhid) itikâdî konularda yakîn değil zan ifade etmelerinden dolayı delil olamayacağı görüşündedir. Bkz. Yusuf Şevki Yavuz, “Haber-i Vâhid” md., DİA, İstanbul 1996, XIV, 353-55.

[643]               Bkz. M. Hayri Kırbaşoğlu, “Hz. İsa’yı (as) Gökten İndiren Hadislerin Tenkidi, İslâmiyât 2000, III., sayı 4, s. 147-168.

[644]               İlyas Çelebi, “İsa” md., DİA, XXII, 472-3.

[645]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 218.

[646]               el-Mâide, 5/46.

[647]               el-Ahzâb, 33/40, Ayrıca Bkz. Mehmet Aydın, “Beşâirü’n-Nübüvve”, DİA, V, 550.

[648]  İlyas Çelebi, “İsa” md., DİA, XXII, 472-3.

[649]               Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, X, 220.